ERTUĞRUL ÖZKÖK
Geçen Pazar günü, Napolyon’un mücevherlerinin çalındığı Louvre Müzesi’ne Pembe Panter filminin komiseri Clouseau ve benim rehberliğimde turistik bir gezi yapmak ister misiniz? Pekala… Gezimiz, müzenin bahçesinin ucundaki Concorde Meydanından başlayacak. Meydanın merdivenlerini tırmanıp ‘Tuileries Bahçesi’ne’ gireceğiz. Biraz daha yürüdüğümüzde karşımıza cam bir piramit çıkacak. O Piramit artık Louvre Müzesi’nin girişidir.
21 OCAK 1793: KAFASINI GİYOTİNE UZATAN BİR KRALIN SON SÖZLERİ
Concorde Meydanı insanlığın ve siyasetin tarihine 21 Ocak 1793 günü girdi. Fransız İhtilalini yapanların devirdiği Kral 16’ncı Louis o gün işte o meydanda kafası kesilerek idam edildi. Giyotinde kafasını kesen celladın adı Charles Henri Sanson’du. Kaderin tecellisine bakın ki, idamlarda, insana acı çektirmeyecek bir yolun bulunmasını o başcellata ilk söyleyen insan Kral 16’ncı Louis’di. İnfaz sırasında krala refakat eden rahip Henry Essex Edgeworth anılarında, kralın davul gümbürtüleri arasında son sözü olarak şunları söylediğini yazacaktı: “Suçlandığım tüm suçlardan masum ölüyorum, ölümüme neden olanları affediyorum ve dökeceğiniz kanı Fransa’ya asla uğratmaması için Tanrıya dua ediyorum.” Ünlü müzenin gerçek tarihi giyotin kanıyla sulanmış böyle bir meydandan başlar.

Soygundan ‘kurtarılan’ tacın, hırsızların elinden düştüğü tahmin ediliyor.
SOYGUNDAN 10 GÜN ÖNCE BİR BAŞKA GİYOTİN OLAYI
O müze, 19 Ekim 2025 Pazar günü sadece Fransa’yı değil, bütün dünyayı şok eden bir şekilde soyuldu. Ve bütün Fransa’nın gözleri bir anda Louvre’a döndü. Oysa o sabaha kadar Fransa’nın gözleri, Concorde Meydanı’nda Kral 16’ncı Louis ve karısı Marie Antoinette’in kafasını kesen o giyotine çevrilmişti. Çünkü ondan tam 10 gün önce, 9 Ekim 2025 günü Fransa, Marsilya’da başka bir müzedeki bir olayı izliyordu. Aynı gün Paris’te de bir başka tören vardı. Ve her ikisinin merkezinde de Concorde meydanındaki o alet vardı. Bir giyotin yani… Daha doğrusu son giyotin… İsterseniz turistik Louvre soygunu gezimize küçük bir ara verip, meydandaki o son giyotinin hikayesinden başlayalım.
HALK SANATI VE GELENEKLERİ MÜZESİ’NDE TUHAF BİR ''ESER''
9 Ekim 2025 günü, Marsilya’nın ‘Halk Sanatı ve Gelenekleri Müzesi’nin, ‘Sürekli sergilenen eserler salonuna’ yeni bir ‘Eser’ eklendi. Eser demek pek doğru değil… Bir ‘Objeydi’ diyelim. O gün açılan “Halk Hareketleri” sergisinde sergilenen 1200 parçadan biriydi bu “Obje…” Bir “Giyotindi…” Bildiğimiz kafa kesen idam makinesi… Fransa’nın son giyotini, Marsilya müzesinde işte bu salonda o sabah sergilenmeye başlamıştı.
XVI.LOUIS BAŞ CELLADINI ÇAĞIRIP TALİMAT VERİYOR
İnsanın kafasını kesen bir makine yapma fikrinin doğuşu da ilginçti. İlk fikir hiç tahmin etmediğimiz bir yerden gelmişti. 1780’li yıllarda dönemin en ünlü celladı Charles-Henri Sanson’un anlattığına göre ilk fikir Fransa Kralı 16’ncı Louis’den gelmişti. Kral bir gün baş celladını çağırıp, “İdamda kafanın balta ile değil, keskin bir bıçakla ve mekanik bir aletle kesilmesinin daha iyi olacağını” söylemişti.
KAFA KESME MAKİNESİNİ BİR PİYANO YAPIMCISI TASARLIYOR
Aynı günlerde Fransa Parlamentosunda insanlara acı çektirmeden idam edilmesinin yöntemlerinin araştırılması fikri konuşulmaya başlamış. Bunu ortaya atan Dr. Joseph-Ignace Guillotin adlı doktor bir milletvekiliydi. Ancak işin mühendisliği bir Alman tarafından gerçekleştirildi. Dr. Antoine Louis (1723–1792) aslında bir piyano tasarımcısıydı. Bugün bildiğimiz giyotini o tasarladı ama alet adını, bu fikri Parlamentoya getiren Dr. Giyotin’den aldı.
1981’DE SOSYALİSTLER İKTİDARA GELİNCE ATANAN ADALET BAKANI
Fransa 1981 yılında siyasi bir devrim yaşadı. DeGaulle’cu iktidar sona erdi ve seçimleri Sosyalist Parti kazandı. Cumhurbaşkanlığına ise François Mitterrand seçildi. Fransa’da devrim yılları başlıyordu. Mitterrand Adalet Bakanlığına ise çok iddialı bir ismi getirdi. Robert Badinter…

İmparatoriçe Marie Louise’in küpe ve gerdanlıktan oluşan zümrüt seti çalınanlar sekiz parçanın arasında.
9 EKİM 1981: GİYOTİN FRANSA HAFIZASINDAN ÇIKIYOR
Badinter’in ilk işi Fransa’da idam cezasını kaldırmak için harekete geçmek oldu. Ama işi çok zordu. Fransa halkının yüzde 60’dan fazlası idam cezasından yanaydı. Mitterrand ve devrimci hükümeti yılmadı. Ve 9 Ekim 1981 günü Fransa Parlamentosu idam cezasını bir daha geri gelmemek üzere tarihe gömdü. Ölüm makinesi giyotin, 180 yıl boyunca, 25 bin kişinin kafasını kestikten sonra artık müzeye kaldırılıyordu.
İDAM CEZASINI KALDIRAN BAKANIN ÖLÜMÜNDEN 5 GÜN SONRA ALINAN KARAR
Robert Badinter 9 Şubat 2024 günü öldü. Paris dışında Bagneux mezarlığına gömüldü. Ancak ölümünden 5 gün sonra Fransa Devlet Başkanı Macron, naaşının Pantheon’a taşınacağını açıkladı.
ÖLÜMSÜZ TANRILAR TAPINAĞINDA KİMLERLE BİRLİKTE YATIYOR
Aynı 9 Ekim 2025 sabahı bütün Fransa , ‘Fransa’yı Fransa yapan insanların yattığı Pantheon’a bu taşınma törenini izliyordu. Fransa, giyotini müzeye gönderen Adalet Bakanını, Yunanca “Tüm Tanrıların Tapınağı” anlamına gelen Pantheon’a, yani “Ölümsüzler Mabetine” taşıyarak ödüllendiriyordu. İdam cezasını kaldırtan Badinter artık Voltaire, Jean-Jacques Rousseau, Victor Hugo, Emile Zola, Alexander Dumas, Marie Curie, Simone Veil, Josephine Baker’in yattığı Pantehon’da sonsuza kadar yaşayacaktı. Concorde Meydanının bu kısa giyotin tarihini öğrendikten sonra şimdi soygunun yapıldığı Louvre müzesinin girişine doğru gidelim. Fransa’nın gerçek manada ‘Büyüklüğünü’ gösterdiği bir gündü o. Ama o büyüklük 10 gün sonra dünyanın en basit soygunu ile büyük bir yara alacaktı.
1989’DA YAPILAN CAM PİRAMİD’İN ALTINDA HAZRETİ İSA’NIN EŞİ Mİ YATIYOR?
Şimdi turistik Louvre soygunu gezimize kapıdan devam edelim. 29 Mart 1989 günü müzenin giriş bahçesinin tam ortasına devasa bir cam Piramid dikildi. Çin asıllı Amerikalı mimar Ming Pei’nin tasarladığı bu dahiyane piramid, Louvre’un insan akışını bambaşka bir seviyeye ve istikamete götürdü. Bu Piramid Dan Brown’ın en önemli romanı “Da Vinci Şifresi” ile müzeye bambaşka bir efsane kazandırdı. Çünkü roman Louvre müzesinin bir salonunda bir cinayetle başlıyor, son sayfası ise bu Piramid’in altında bitiyordu. Romanın yarattığı yeni efsaneye göre Hazreti İsa’nın eşi olarak anlatılan Maria Magdelena (Mecdelalı Meryem) bu piramidin altında gömülüydü.
MÜZE GEZİMİZE 10 DAKİKA BOYUNCA SOYGUNCULARLA BİRLİKTE DEVAM EDİYORUZ
Ancak geçtiğimiz pazar günü hırsızlar, Müzeye Piramid’in altındaki bu labirentlerden geçerek değil, çok basit bir başka yoldan girdiler. Şimdi de soyguncuların girdiği o tuhaf kapıya gidelim. Piramid’den Seine nehrine doğru yürüyelim, nehrin kenarına gelince sol tarafa dönüp, bina boyunca ilerleyelim... Ana binanın içeriye doğru girinti yaptığı köşede duralım ve oradan itibaren hırsızlarla birlikte 10 dakika yan yana yürüyelim.
SAAT 9.30: KÖŞEYE MERDİVENLİ ALELADE BİR KAMYON YANAŞIYOR
Saat tam 9.30’da o köşeye üzerinde yük merdiveni olan alelade bir kamyon yanaşıyor. Paris’te yarım gün dolaşan bir insanın gözü böyle bir kamyona hemen alışır, size şehirin en normal şeylerinden biri olarak görünür. Çünkü Paris’te binaların üst katlarına eşya sokmak veya indirmek için en çok kullanılan araçlardan biridir. İçinden üzerinde Paris’in her sokağında görülen sarı iş yelekleri bulunan insanlar iner. Hırsızlar kamyonu binanın köşesine çeker ve elektrikli motoru aracılığıyla merdivenini birinci kattaki balkona dayarlar.
SAAT 9.34: MÜZENİN PENCERE CAMI KIRILIYOR
Biri elindeki aletle pencerenin camını kırar ve saat tam 9.34’de içeri girerler. Artık müzenin en kıymetli mücevherlerinin sergilendiği Apollo Galerisindedirler. Bu galeri 61 metre boyunda bir koridor şeklindedir. Müzenin en kıymetli, mücevherlerin sergilendiği cam vitrinler vardır. Napolyon’un kendine ve eşine ait mücevherler de bu salonda sergilenmektedir. Üzerlerinde binlerce kıymetli taş vardır. Hırsızlar bunlardan ikinci ve üçüncüsüne yönelir, o cam vitrinleri kırarak 8 parça eseri alırlar. Buradaki operasyon sadece 3 dakika 57 saniye sürer. Aynı hızla geldikleri pencereye giderek, merdivenden inerler.
SAAT 9.38: İKİ YAMAHA TMAX MOTOR HIRSIZLARI VE MÜCEVHERLERİ ALIR
Aşağıda kendilerini bekleyen iki Yamaha TMAX motosiklet vardır. Saatte 150 km hız yapabilen motosiklettir bunlar. Buna binip kaçarlar. O sırada saat tam 9.38’dir. Yani bütün olay sadece 10 dakika sürmüştür. Kaçırılan 8 parçanın sanatsal ve kültürel değeri tabi ki ölçülemez. Ama kaçıranların amacı çok büyük ihtimalle bu eserlerin sanatsal değerleri değil, üzerlerindeki elmas ve kıymetli taşyarın parasal değeridir.
100 MİLYON DOLARI NAKİT OLARAK KAÇ YAMAHA İLE TAŞIYABİLİRSİNİZ?
Uzmanların hesabına göre bu taşların değeri 100 milyon dolar civarındadır. Bir banka soysanız ve 100 milyon dolar almaya kalksanız, herhalde bunları taşımak için TIR’a yakın bir kamyon bulmanız gerekir. Ama o parasal değerde taşı 2 Yamaha TMAX motosikletle taşımak çok kolay bir işmiş, bunu gördük. “Yükte hafif pahada ağır” kuralının en parlak örneklerinden biri olarak soygunlar tarihine geçti.
EN KOMİK AYRINTI: SOYGUN KAMYONU BAKIN NEREDEN ÇALINMIŞ?
Soygundan sonra, adı henüz açıklanmayan bir kişi Polis’e başvurarak, merdivenli bir kamyonunun çalındığını ihbar etti. Adam Paris’e 24 kilometre mesafede, Charles De Gaulle Havalanına yakın, eski 17 Numaralı otoyol üzerinde bir yerde yaşıyordu. Bilin bakalım kamyonun çalındığı bu yerin adı ne? Louvre… Adamlar Louvre’dan çaldıkları kamyonla Louvre’u soymuşlar.

İncili elmas broş, çalınan diğer tacın bulunduğu setin bir parçası.
LOUVRE’UN MERDİVENİNDEKİ PEMBE PANTER VİDEOSU
Soygun bitti ama bunun Fransız devlet gururunda açtığı tahribat her gün biraz daha büyüyor. Çünkü Fransız Devleti bir haftadır alay konusu oluyor. Sosyal medyada Fransa Cumhurbaşkanı Macron ve Devletle dalga geçen onlarca vide paylaşılıyor. Bunun en eğlencesi ise geçen Çarşamba günü Instagram’da yapılan bir video paylaşımıydı.
GÖZLER AYNI MERDİVENDE BECERİKSİZ KOMİSER CLOUSEAU’YU ARADI
Balkona dayalı merdivenin üzerinde “Pembe Panter” filminin jeneriğindeki pembe çizgi panteri görüyorduk. Fonda da Henri Mancini’nin filmin jeneriğinde çalınan ünlü müziği vardı. Gözler beceriksiz Fransız komiseri Clouseau’yu aradı ve o merdivende görür gibi oldu.
NEDEN SİGORTALANMAMIŞ: ÇÜNKÜ GÜVENLİĞİ DEVLET SAĞLAR
Fransız gururu daha ciddi konularda da yaralandı bu olayda. Mesela soygundan sonra şu öğrenildi. Çalınan eserlerin hiç bir sigortalı değilmiş. Gerekçesi şu: “Bu eserlerin kültürel değeri belirlenemez ve o nedenle güvenliği Fransız devletine aittir.” Anlayacağınız, Fransız devleti bu güvenlik meselesinde tam anlamıyla çuvalladı.
114 YIL ÖNCE MÜZENİN “DEVLET SALONUNDA” BAŞESER ÇALINMIŞTI
İsterseniz “Louvre soygunununa turistik gezimizi” Dan Brown’ın Da Virci Şifresi ile tamamlayayım. Romanın ilk sayfası, Louvre’un “Salles des Etats” adlı salonunda başlıyor... Yani adı ‘Devlet’ olan bir salonda. Burası müzenin başeseri sayılan Leonardo da Vinci’nin ‘Mona Lisa’ adlı tablosunun bulunduğu salondur. Fransız Devleti ilk gurur yarasını işte orada, ‘Devletin’ adını taşıyan salonda almıştır. Romanın ilk sayfasında bir cesetin yattığı o salon, 114 yıl önce, 1911 yılında bir başka hırsızlığa tanık oldu.
BİR İTALYAN CAMINI ÇIKARIP MONA LISA’YI ALIP GİDİYOR
Vincenzo Perrugia adlı bir İtalyan, güpegündüz, camı sökmüş, tabloyu koltuğunun altına alıp çıkıp gitmişti. Tablo 2 yıl boyunca kayıptı. Daha sonra bulunup getirilip yerine takıldı. Fransa Devleti, Devlet salonunda küçük düşmüştü. Şimdi benim rehberliğimde bu geziyi tamamlayıp, soygunun ertesi gününe dönelim.
ERTESİ GÜN DEVLETİN ESKİ BAŞKANI KARISI İLE EL ELE HAPİSE GİDİYOR
Soygunun ertesi günü Fransa bir başka olayı daha konuşuyordu. Eski Cumhurbaşkanı Sarkozy, Kaddafi’den para alıp bunu seçimde kullandığı gerekçesiyle 5 yıl hapise mahkum edilmişti ve o gün, eşi Carla Bruni ile el ele Hapishane yolunu tutmuştu. Fransa adaleti ve Devleti gücünü eski bir Cumhurbaşkanını hapise atarak bütün dünyaya gösteriyordu adeta. Ama aynı devlet bir gün önce, iki Yamaha TMAX motosiklete yenilmişti.