GPHG ilk kez Türkiye’ye geldi. Bu kararın arkasında nasıl bir hikâye var?
Bu yıl burada olmak bizim için çok anlamlı. İsviçre ile Türkiye arasındaki diplomatik ilişkilerin 100. yılı kutlanıyor. Bu sembolik yılda, doğu ile batının buluşma noktası olan İstanbul, en doğal durak oldu. Ayrıca Türkiye’de ince saatçiliğe olan ilgi son yıllarda belirgin biçimde arttı. İstanbul artık bu küresel diyaloğun önemli bir parçası.
Türkiye’nin saatçiliğe ilgisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye sadece yükselen bir pazar değil, aynı zamanda kültürel bir ortak. Osmanlı saat kulelerinden Sultan II. Mahmud’a hediye edilen Breguet sarkaç saate kadar uzanan bir zaman geleneği var. Bu tarih bugün yeni bir kuşak tarafından yeniden keşfediliyor. Buradaki tutku ticaretten çok, zanaat ve merakla ilgili.
İstanbul, GPHG için neden özel bir durak oldu?
İstanbul bağlantının şehri. Coğrafi, kültürel ve tarihsel olarak uygarlıkların buluştuğu yer. Yüzyıllardır Avrupa’dan etkilenirken kendi ritmini korumuş bir şehir. Bizim için İstanbul’a gelmek yeni bir pazara ulaşmaktan çok, zamanı anlayan bir şehirle buluşmak anlamına geliyor.

GPHG sık sık “saatçiliğin Oscar’ı” olarak tanımlanıyor. Sizce bundan fazlası mı?
Kesinlikle. GPHG sadece ödüller dağıtan bir tören değil; yaşayan bir kültürün kutlaması. Büyük markalarla bağımsız atölyeleri aynı çatı altında buluşturuyoruz. Amaç sadece kazananları açıklamak değil, saat yapımının ardındaki duygu ve emeği görünür kılmak.
Bu tür sergiler genç kuşakları da cezbediyor. Sizce neden?
Çünkü saatleri yakından görmek, o emeği hissetmek bambaşka bir deneyim. Ekranda görmekle aynı değil; neredeyse dokunuyorsunuz. Bir mekanizmanın nasıl çalıştığını, kimin elinden çıktığını, hangi sanatsal kararlardan geçtiğini öğrendikçe bu tutkuyu anlıyorsunuz. Saatçilik, insan yaratıcılığının en zarif biçimlerinden biri.
Akıllı saatlerin çağında mekanik saatler hâlâ neden bu kadar önemli sizce?
Biz dijitalle yarışmıyoruz, onu tamamlıyoruz. Akıllı saat işlevseldir, mekanik saat ise duygusaldır. Biri zamanı söyler, diğeri bir hikâyeyi anlatır. Mekanik saatçilik geçmişte kalmadı; hâlâ yenilikçi, hâlâ ilham verici.
Bağımsız markaların yükselişi dikkat çekiyor. Siz bu değişimi nasıl okuyorsunuz?
Bağımsız saatçiler alana taze enerji getiriyor. Deney yapıyor, sınırları zorluyorlar. Büyük markaların yerini almıyorlar ama tüm sektörü ileri taşıyorlar. GPHG’de kazandıkları bir ödül, onları bir anda dünya sahnesine çıkarabiliyor. Bu bizim için gurur verici çünkü yeteneğin hiyerarşisi yok.
Sürdürülebilirlik de saatçilikte sık sık gündeme geliyor. Bu konuda GPHG’nin duruşu ne?
Artık markalar sadece tasarıma değil, üretim süreçlerine de dikkat ediyor. Malzeme seçiminden tedarik zincirine kadar her detayda sorumluluk arayışı var. Biz de bu çabaları desteklemek için iki yıl önce Eco-Innovation ödülünü başlattık.
Sergiden sonra Türk izleyicilerin aklında nasıl bir duygu kalmasını istersiniz?
Umarım büyülenmiş hissederler. Bu saatler sadece zamanı ölçmüyor, zamana anlam katmanın yollarını gösteriyor. Eğer ziyaretçiler hem ilham hem de İstanbul’un bu küresel hikâyedeki yerinden gurur duyarak ayrılırlarsa, amacımıza ulaşmışız demektir.
GPHG’yi tek bir kelimeyle tanımlamanız gerekse bu ne olurdu?
“Bağlantı.” GPHG zamanla, kültürlerle, insanlarla bağ kurar. Ustalıkla duyguyu, geleneği yenilikle birleştirir. Ve İstanbul gibi bir köprüler şehrinde, bu kelime hiç olmadığı kadar anlamlı hale gelir.