Geçen Haziran ayında Almanya’da katıldığım, GCOTY organizasyonunun biz uluslararası otomotiv yazarlarına açık GTEST araç incelemelerinde; önceki yıl tam Türkiye’ye gelmek üzereyken, değişen tebliğlerle ithalatı iptal olan, çok merak ettiğim MG Cyberster ile de nihayet buluştum… Rover Grubu’nu 19 yıl önce satın alan SAIC’in o dönemden bu yana şu anda 101 yaşına basan Morris Garages yani MG markasını adeta bayrak gemisi gibi koruması, hatta Brit kimliğini yaşatmak için İngiliz tasarımcı ve mühendisleri Şanghay’a transfer etmesiyle; Çin’in belki de en ilgi çekici modelleri yıllardır MG logosuyla dünya yollarında dolaşıyor… Tüm yeni nesil MG’lerin arasındaki adeta ulaşılan teknolojilerin gösterisi, zirve model ise Cyberster…
Almanya’nın tipik bir kapayan, bir açan yaz başlangıcında direksiyonuna geçtiğim Cyberster, hız limitsiz otoban kısımları, dar ve virajlı köy yolları gibi tüm karakterini sergileyebileceği ıslak ve kuru asfalt şartlarında beni fazlasıyla şaşırttı… MG, asırlık tarihinden aldığı mirası Çin’in teknolojik kabiliyetleriyle nefis harmanlamış, geleneksel roadster tanımını radikal biçimde yeniden yorumlamıştı… MG Cyberster, stil ve tutkuyla yoğrularak, elektriklenme çağının yegane üstü açık iki kişilik spor otomobili yapılmış.
Yollara adeta yapışırken, gökyüzüyle bütünleşebilen bir otomobil yaratmak kolay değildir. Hele BMW Z4, Mercedes SL ve Porsche gibi köklü rakiplerin kulvarına çıkmak istiyorsa… Hatta Aston Martin ve İtalyan egzotikleri bile hedefe koyarak… MG’nin Cyberster modeli şaşırtıcı bir cesaretle tasarlanmış.
Üstelik 65 ila 70 bin Euro’luk fiyat etiketiyle, en yakın Avrupalı rakibinin en az yarı fiyatına estetik ve yüksek mühendislikte premium seçeneklere kafa tutuyor…
Tasarımıyla baş döndüren Cyberster, fütüristik hatlarıyla MG'nin geleneksel İngiliz zarafetini yansıtmakla kalmıyor, aynı zamanda markanın Çinli sahiplerinin ileriye dönük vizyonunu da sergiliyor.
Keskin LED farları, ok grafikli arka ışıkları, kaslı arka omuz çizgileri ve en çok da makas tipi yükselen Alfa Romeo konseptlerinden, Lamborghini’lerden ve belki de Smart Roadster’dan esintili yukarı açılan elektrikli kapıları, onu bu fiyat aralığında benzersiz kılıyor. Her detayında Carl Gotham ve Joscha Thielen imzalı bir tasarım manifestosu gizli; Cyberster, caddelerden bir otomobilden çok, bir stil beyanı gibi geçiyor, tüm bakışları bir Ferrari kadar üstüne çekiyor…

RUHU AVRUPALI
Kabin içi ise, MG Pilot yarı otonom sürüş asistanını çalıştıran ve sürücüyü çevreleyen 7-10,25-7 inçlik üç ekranlı dijital kokpit, geçmişe selam gönderen geleneksel yuvarlak direksiyon simidi ile adeta hem teknolojik hem de klasik bir gösteri alanı… Orta konsoldaki fonksiyonel fiziksel düğmeler, vites, kapı açma ve kapama, açılır tavan kontrolleri gibi işlevleri retro-fütüristik bir dokunuşla sunuluyor. 50 km/h hıza kadar hareket halinde bile açılabilen tavan, birkaç saniyede açık gökyüzünün keyfine geçiş yapmanızı sağlıyor. Ve tam da o an, MG Cyberster gerçek bir roadster’a dönüşüyor ve saç uçlarınıza değen rüzgarla birlikte bir otomobil içinde olduğunuzu unutuyorsunuz… Sürüşünüz, en net şekilde sportif ve fakat sessizlik farkıyla, benzeri olmayan bir heyecana dönüşüyor. Bu sessizliği, dinamizmin eksikliği olarak değerlendirmek, tümüyle yanlış olur. Alttaki bataryanın ağırlığı, çevikliği çok az sınırlasa da; Cyberster, diğer Çinli elektriklilerin aksine tutku yüklü bir sürüş karakteri sunuyor. Özellikle Sport modunda, önde çift salıncaklı arkada beş kollu suspansiyonuyla virajlara atletik şekilde dalıyor, asfaltla güçlü bir bağ kuruyor ve gerektiğinde arka e-motorun desteğiyle adeta yelkeni rüzgarla dolan bir tekne gibi ileri fırlıyor.
Giriş şeklinde arka akstaki 250 kW 340 HP 475 Nm’lik tek e-motoruyla 0-100 km/h hızlanmasını 5,0 saniyede gerçekleştirirken, azami süratte de 195 km/h’ye ulaşıyor. Benim kullandığım çift e-motorlu, dört çekerli, saçınıza sürekli fön çeken Xpower şekli 375 kW 510 HP 725 Nm verileriyle sadece 3,2 saniyede 0-100 km/h akselerasyonunu tamamlıyor, ancak son hız 200 km/h ile sınırlandırılmış.
77 kWh bataryasıyla Xpower’da 443, tek motorlusunda 507 kilometreye varan menzil sunulması da cabası…
Üstü kapalıyken bir Gran Turismo seksiliği de sergilemesine rağmen; 50:50 ağırlık dağılımıyla sürüş dinamikleri konusunda Çinli mühendislerin biraz daha ‘baharat’ katarak, aracın lezzetini coşturabilecekleri aklıma geliyordu… Direksiyon tepkileri, şasi ve Brembo olmalarına rağmen frenler, bir roadster’dan beklenen sportif keskinliği tam olarak yansıtmasa da, günlük kullanım için fazlasıyla rafine bir sürüş mümkün.
Yine de MG Cyberster, mevcut Çinli elektrikli araçlar arasında en ‘Avrupalı ruh’ taşıyanlardan biri. Özellikle direksiyon altındaki sağdaki pedalla sürüş modu, soldaki ile rejeneratif fren seviyesi değiştirilebiliyor; fakat bu arada belirteyim, Super Sport modunun farkını iki misli boost olarak pek hissedemedim… Ancak, otobandan Hessen bölgesinin kıvrılarak ilerleyen virajlı yollarına çıktığınızda, Cyberster’ı kendi habitatına girdiğini hemen anladım. Her direksiyon hareketinize karşılık veren yol tepkisi, yüzünüzde gülümsemeleri başlatıyor, hatta sert yağmurun tavandaki ritmik müziğiyle eğlence artıyor… Vücudu saran şık çizgili koltuklar, roll-over bar’ların arasındaki türbülans perdesi, vs… Roadster’ı yaşamak, çok başka…
90’lardaki eski roadster’larının ardından yepyeni bir sayfa açan MG Cyberster, bu iki kişilik üstsüzler segmentinin yeni efsane ismi oluyor. Eğer Mazda MX-5’in elektriklisi yapılırsa, o gelinceye kadar; Cyberster elektrikli çağın gökyüzüyle en zarif buluşmasını sunan tek seçenek olmaya devam edecek…
Otomotiv tarihinde her çağın bir roadster’ı olmuştu… Sadece “hava” değil, taze bir vizyon da getiren Cyberster, bu çağın ta kendisi… Fakat Çinli elektriklilere karşı uygulanan rejim nedeniyle, bu kadar güzel ve keyif dolu bir üstsüz elektrikliyi bizim yollarda görmemiz, şimdilik nedeyse imkansız…