Sizi oyunculuk yönünüzle tanıyoruz fakat küçük yaşlardan itibaren resimle olan derin bir ilişkiniz de var. Nasıl başladı bu resim merakı?
Sadece sevdiğim için yaptığım çizimlerin meslek hayatımda da yeri olması için Güzel Sanatlar Fakültesi’ne hazırlandım. Bu hazırlık sürecinde ışık ve form konusuna hakimiyetim arttı. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi İç Mimarlık Bölümü’nde okuduğum dönem ve sonrasında proje çizimleri yoğunluktaydı. Ancak şimdi tüm bu teknik birikimin üzerine çocukluktan gelen renk ve serbestlik birleşince, durduramadığım bir resim yolculuğuna çıkmış bulunuyorum. Sanat dünyasından da talep olunca, ürettiklerim sergilere ve projelere dönüşüyor.
’Güneşin Başına Gelen Bir Durum’ adlı kişisel serginizin hikayesi nedir?
4 yaşımdayken annem merak edip ne resmi yaptığımı soruyor; “Güneşin başına gelen bir durum.” diyorum. Aradan kısa bir zaman sonra yaptığım başka bir resmin adını soruyor; “Güneşin başına gelen başka bir durum.” diyorum. İlginçtir, dikkatli baktığımda yine merkez çekirdekten açılan kompozisyonlar yapmışım bugün de o gün olduğu gibi. Sevgili Küratörümüz Zeynep Öztürk’ün kararıdır sergi ismimizin bu olması.
Kaç parça eser var sergide?
Kendime özgün tarzımda son dönem işlerimden 4’ü dijital eser olmak üzere tuval üzeri akrilik eserlerden oluşan 25 parçalık bir sergi olacak. Çokça renk, detaylı işlenmiş organik formlar var. Çocukluğumdan bu yana hem görsel hafızamda hem de bilinçaltımda biriken hikayelerin fantastik-realist tarzında ifadeleri bu resimler. Sanatseverlerle buluşturmayı dört gözle bekliyorum.

Sanat yolculuğunuzu “zamanı ve mekân algısını kaybettiğim bir yer” olarak tanımlıyorsunuz. Neyi kastediyorsunuz?
Bu hepimizin zaman zaman yaşadığı bir deneyim aslında; kimi temizlik yaparken, kimi beste üretirken, spor yaparken, muhasebe işinde veya okurken. Zevk aldığımız, yaratıcı düşüncemizin arttığı bu anları keşfedip işimize dönüştürebilirsek şanslıyız. O zaman hayat daha güzel oluyor.
Sanat sizin için bir nevi terapi mi?
Kesinlikle. Zaten sanatla terapi hem fiziksel hem ruhsal alanlarda da kullanılan bilimsel bir yöntem. Bireyleşme aracının gündelik hayatımın rutini olması mutluluk verici. Terapinin amaçlarından biri de kişinim duygularını ifade etmesini sağlamaktır. Resim de her türlü duygunun sağaltımı için harika bir yöntem. İlla bir işe dönüşmese de merakı olan insanlara mutlaka tavsiye ederim. Sonuç değil süreç odaklı resim yaparlarsa kendilerini mutlaka iyi hissedeceklerdir. Üretken olmak meşguliyetlerin en güzeli.
Tuvalin karşısına geçtiğinizde nasıl bir dünyanın içine çekiliyorsunuz?
Organik formların ve renklerin içine çekiliyorum. Spontane biçimde dökülüyorlar. Ben de izleyici gibi bir sonraki adımda neye dönüşeceğini merakla bekliyorum. Bazen içime sinmiyor, gördüğümden tatmin olana kadar deniyorum ve üzerinde oynuyorum. Farklı kompozisyonlar çıktıkça bir diğeri için daha da motive oluyorum. Yeni teknikler geliştirmeyi çok seviyorum. Sadece tuvalde değil çamurla da çalışmayı çok seviyorum. Küçük heykelcik serilerim de var. Kalemin benim için yeri ayrıdır. İnce kalem işçiliği ile yapılmış çokça resim üretiyorum. Onlardan da umarım bir gün geniş çaplı bir koleksiyon oluştururum.
Eserlerinizi yaratırken neler size ilham verir?
Başlamak için itici bir güce gerek olmuyor, bazen sabahın ilk ışıklarıyla kalkıp çalışıyorum. Bazen bir görüntü geliyor gözümün önüne ama bir başlangıç noktası olmaktan öteye geçmiyor. Başladığımda tüm hikâye değişiyor. Süreçte de her türlü müzik eşlik ediyor, bazen tuvalde büyük hareketler yapacaksam enstrümanların ön planda olduğu müzikler açtığımı keşfettim geçenlerde. Detay çalıştığımda da hızlı ve ritmik müzikler açıyorum. Bu ofis hayatımdan gelen bir alışkanlık. Sabır "isteyen ince işlerde daha ser" olmak için sanırım.
Bir sonraki gelecek planlarınız neler?
Evet, hayata geçirmeyi planladığımız özel sanat etkinlikleri var. Fuarlar, yeni sergiler, dijital işlerin yanı sıra üç boyutlu tasarımlar gündemimde. Gelecek için çok heyecanlıyım.