Volvo’nun elektrikli ürün gamı büyürken, EX30 Cross Country de bu çizgiyi birazcık araziye doğru çekme düşüncesiyle geliyor. Ancak bu yeni varyant, markanın 1997’de V70 XC ile başlattığı Cross Country geleneğini elektrikli çağa taşımaya çalışırken, bazı köklü beklentileri sadece görsel dokunuşlarla karşılamakla yetinecek gibi…
Teknik olarak bakıldığında, EX30 Cross Country, önde ve arkada çift e-motorlu, dört çekerli ‘Performance AWD’ altyapısıyla olukça sağlam bir zemine sahip. Twin Motor Performance versiyonunda 428 HP ve 543 Nm ile bu kompakt crossover, 0-100 km/h hızlanmasını 3,7 saniye gibi çok kısa bir sürede tamamlayabiliyor. Kağıt üzerinde, bu değer en çevik hot hatch’ler seviyesinde. Ancak EX30 Cross Country’nin karakterinde aşırılıktan ziyade, zorlu koşullarda tatminkar sürüş vaadinde bir sükunet var diyebiliriz. Yani dinamizmden çok 180 km/h’lik sınırlandırılmış hızıyla kontrollü bir altyapı düşünülmüş…
Ancak; yerden yüksekliğin 19 cm çıkarılması, suspansiyonun yumuşatılması ve 18 inçlik off-road tipi lastik opsiyonu gibi detaylara rağmen; yaklaşma 19 ve uzaklaşma 18 derecelik açılarıyla bu küçük CC Volvo’nun sürüş karakterinin asfaltla daha dost olduğunu belirtmeliyim. Tavan taşıyıcısı, çamurluk korumaları, mat plastik eklentiler ve Kebnekaise dağı topoğrafyasının işlendiği ön panjur gibi şık detaylara rağmen; gerçek bir arazi sürüş modunun olmaması, aracın yolun dışına çok fazla çıkarılamayacağıyla ilgili büyük bir eksiklik.
İşlevsellik ve verimlilik cephesinde ise, Volvo’nun ve Geely Grubu’nun elektriklilerinden gelen birikimle daha dengeli bir tablo görüyoruz… Nominal 69 kWh’lık batarya paketinin kullanılabilir 65 kWh kapasitesiyle ve yaz lastikleri üzerinde yaklaşık 427 km menzil sunarken, arazi lastikleriyle bu değerin 370 km’ye kadar düşebileceği de hesaba katılmalı…

153 kW’lık DC şarj desteği, 26 dakikada %10-80 dolumunu sağlarken; bu hızın günlük kullanımda yeterli esneklik sunacağını da pozitif notlarımıza alıyoruz… Şehir içinde 589 km gibi bir iddianın da fabrika verilerinde gözüktüğünü de eklerken; gerçek ortalamada bu menzilin, rakiplerinin 500 km sınırında dolaştığı piyasalarda artık çok iddialı olamayacağını da belirtelim.
Ağırlığı 4,2 metrelik boyuna rağmen 2 tona yaklaşan bu küçük Volvo’nun 2,65 metrelik dingil mesafesi üstündeki kabin içinde ise; Volvo’nun İskandinav tarzı sürdürülebilirlik felsefesi, yün ve geri dönüştürülmüş kumaşlarla kaplanmış koltuklar, sade ama zarif bir kabin ve tek ekranla yönetilen minimalist bir kumanda paneliyle yine belirgin halde sunuluyor. Ancak, direksiyonun önünde bir dijital gösterge panelinin olmaması, sürüş verilerini takip etmek isteyen sürücülerin gözlerini yoldan ayırarak dikkatlerini dağıtabilecek bir eksi not… 12,3 inçlik merkezi ekran Apple CarPlay ve Android Auto destekliyor, sesli komut sistemi gelişmiş; fakat menü yapısının katmanlı olması bazı işlevlere göz ucuyla kolayca ulaşmayı zorlaştırıyor.
OLDUKÇA GÜVENLİ!
İlk sürüş izlenimlerimizin ardından ise; bu yeni nesil küçük Volvo’nun nasıl bir pozisyona sahip olacağı ve nereye konumlandırılacağına dair ipuçlarını daha iyi fark ediyoruz. Cross Country, kesinlikle şehir içi konforunu önceliklendiren bir otomobil… Suspansiyon yumuşak ve Türkiye yolları gibi bozuk zeminlerde darbeleri başarılı şekilde sönümleyecek… Ancak direksiyon, biraz hissiz ve sürücüyle yol arasında sıkı bir bağ kuramıyor gibi idi. Rejeneratif frenleme ise, oldukça başarılı ayarlanmış; yine de güçlü geri kazanım modunda sürüş, biraz dalgalı, hafifçe sertleşebiliyordu…
Diğer tarafta; Volvo’nun ünlü güvenlik sistemleri, özellikle de stabilite kontrol, herhangi bir kayma eğiliminde sürüşe hemen müdahale ediyordu… Güvenlik açısından çok olumlu bu tavrın, bizler gibi biraz sürüş keyfi arayanlar için sınırlayıcı bir etki yarattığını da söyleyelim…
Arka koltuklardaki sınırlı diz ve omuz mesafesinin, yetişkin veya iri gençler için uzun yolculuklarda konforlu olmayacağına notlarımıza yazmış idik… Tüm koltuklar yatırıldığında ve öndeki alanlar da kullanıldığında azami 1.000 litreye ulaşan, fakat normal bagajın 318 litre olduğu yükleme hacminin, rakipler karşısında geride kalmaması için, 60:40 katlanabilir sırtlıklar ve hareketli zemin panelinin kazandıracağı esneklik akla getirilmeli…
Fiyat tarafında ise hem segmentindeki diğer küçük SUV’lardan hem de kendi EX30 Performance AWD versiyonundan fark ediliyor biçimde pahalı olan EX30 CC, farkını yalnızca birkaç aksesuar ve kozmetik detayla göstermesi, Volvo markasının premium olma iddialarının bir sebebi olabilir.
Fakat Türkiye’ye özel daha düşük kW değerleriyle özel olarak üretilme şansı, ülkemizde Jeep Avenger hariç, daha büyük seçeneklerden daha ekonomik olabileceğini düşündürüyor. Ancak daha ferah ve daha uygun fiyatlı Güney Koreli ve Çinli alternatiflere karşı EX30 Cross Country’nin niş bir kitleye hitap etme şansını zorlayacağını tahmin ediyoruz.
EX30 Cross Country’nin mühendislik olarak başarılı, görsel olarak etkileyici ama ruh olarak ikilemde bir Volvo olduğunu; ne tam anlamıyla bir şehir SUV’si, ne de gerçek bir maceraperest olarak kafa karıştıracağının altını çizelim... ‘Cross Country’ rozeti, daha çok stilistik bir jest olarak EX30’a eklenirken; konforu, kalitesi ve Volvo güvenliğiyle yine de şehirde yaşayıp doğaya sadece hafta sonları kaçanlar için akıllıca bir tercih olabilir. Yeter ki, aracınızın kabiliyetlerini ve neler yapabileceğini, gerçekten ne aradığınızı iyi bilin!..