Önümüzdeki yıl 9 Mayıs–22 Kasım tarihleri arasında düzenlenecek 61. Venedik Sanat Bienali’nde Türkiye Pavyonu’nun sanatçısı seçilen Nilbar Güreş, Türkiye’deki ilk kurumsal solo sergisi ‘Kadife Bakış’ ile 12 Nisan 2026 tarihine kadar Arter’de.
Nilbar Güreş’in, Koyo Kouoh küratörlüğünde ‘Minör Tonlarda’ başlığıyla düzenlenecek Venedik Bienali’nde Türkiye’yi temsil etmek için seçilmesinin gerekçelerini, sanatçıyı daha yakından tanımanız için buraya bırakıyorum: “Nilbar Güreş, disiplinler arası sanat pratiğinde toplumsal cinsiyet, kimlik, kültürel bellek gibi meseleleri zekice, empati duygusuyla, hassasiyetle ve çarpıcı bir görsel dille ele alıyor. Güreş’in hem şiirsel bir evren yaratan hem de hâkim bakış açılarına meydan okuyan pratiği, ötekileştirilmiş topluluklara görünürlük kazandırırken Türkiye’nin karmaşık toplumsal dokusundaki köklerine de sıkı sıkıya bağlı kalıyor.”
Sanat yaşamını İstanbul, Viyana ve Napoli arasında geçiren Nilbar Güreş ile tanışıklığım, mail üzerinden yazışmalar ve telefon konuşmaları sayesinde oldu.
Güreş ile birkaç yıl önce İsviçre Biel’deki sergisi ‘Limon Gibi Ekşi’ üzerine konuşmuştuk. “Neden ‘Limon Gibi Ekşi?’” diye sormuştum sanatçıya. “Limon gibi ekşi olan benim” diye cevap vermişti.
Çünkü bir kadın sanatçı olarak en verimli çağında olduğunu ancak ‘görünürlük’ meselesine takıldığını söylemiş ve örnek olarak Venedik Bienali Türkiye Pavyonu’nu göstermişti.
“Pavyona davet edilen erkek sanatçılar 30’lu, 40’lı yaşlarında. Kadın sanatçılara bakarsak bu yaş aralığının 60-85 arasında olduğunu görüyoruz. Demek ki kadın sanatçıların belli bir yaşa gelmeden Venedik’te Türkiye Pavyonu’na katılma şansları yok. O da ömürleri yeterse” demişti.
“Oysa benim yaşıtım tüm kadın sanatçıların yaşlanınca değil, şimdi desteğe ve görünürlüğe ihtiyacı var. Öldükten sonra keşfedilmek istemiyorum” diye eklemişti.
47 YAŞINDA VENEDİK HAYALİNE ULAŞTI
Özetle, “Ömrüm yeterse Venedik Bienali’nde Türkiye’yi temsil ederim” diyen sanatçı, şükür ki 47 yaşında hayaline ulaştı. Hem Arter’deki kapsamlı sergi hem de Venedik Bienali sanatçısı olmak, projektörleri sanat kariyerinin büyük bir bölümünü yurt dışında geçirmiş, pek çok ödülün sahibi Nilbar Güreş gibi değerli bir sanatçıya çevirdi.
‘Kadife Bakış’ sergisine dönersem, serginin küratörlerinden biri Arter Direktörü Emre Baykal.
Nilbar Güreş’in resim, gravür, kolaj, fotoğraf, heykel ve video gibi alanlarda ürettiği erken dönem işleriyle yeni eserlerini bir araya getiren serginin anahtar kavramı ‘melezlik’.
Baykal bununla ilgili şöyle diyor: “Sanatçının kapsamlı üretimine genel bir bakış sunabilecek bir sergi nasıl yaparız diye düşünürken, işleri birbirine bağlayacak şeyin ‘melezlik’ olduğunu gördük. Zira ‘türler arası melezlik’, Güreş’in yaptığı işlerde çok sık gördüğümüz bir şey.”
Sanatçının sergi için özel ürettiği ‘Monstera’, yani ‘Devetabanı’ eseri, anahtar kavramı tam olarak kucaklıyor. Arter’in mahalledeki eski binalarına bakan camının önünde duran ‘Monstera’nın kumaş yapraklarının her biri farklı dokuda, farklı desenlerde, farklı renklerde.
Kendi içinde bir karmaşası olan bitkinin kökleri, bir kedinin su ve mama kabına kadar uzanmış; Baykal’ın deyişiyle “hırsızlama” yapıyor.
“Sanatçı burada eserini bitkiyle hayvan arasında bir yere koyuyor. Kedi ortada yok; susuz ve aç kalmış bitki kaplarından aşırıyor” diye anlatıyor Baykal. ‘Monstera’nın karşısındaki duvarda ise Nilbar Güreş’in Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nden mezun olduğu dönemde yaptığı gravürler var. Yakından baktığınızda insan–hayvan–bitki geçişlerini açıkça görebiliyorsunuz.
MASALLARLA AKTARILAN BİR KÜLTÜR
Sergiyle ilgili ‘Kadife Bakış / Nilbar Güreş’ kitabındaki yazıları, sanat tarihçisi akademisyen Dr. Lora Sarıaslan ve Avusturyalı sanat tarihçisi/küratör Silvia Eiblmayr ile birlikte kaleme alan Emre Baykal, ‘Birden Fazla Nilbar’ başlıklı yazısında şöyle diyor: “Nilbar Güreş, antik çağlardan bu yana insanın kurduğu ve en tepesine kendini yerleştirdiği; hayvanları bitkilerden, insanları hayvanlardan, erkekleri kadınlardan üstün tutan canlılar arasındaki hiyerarşinin kodlarıyla henüz öğrencilik yıllarında oynamaya başladı.”
Sanatçının Viyana’daki yüksek lisans eğitimi sırasında devam ettiği siyah-beyaz gravürler, Baykal’ın sözlerini haklı çıkarıyor. Güreş’in erken işlerinden biri, babasının Bingöl’deki köyünde çektiği, bir kız ile erkek çocuğunu oynarken gösteren kısa video ‘Kurt ve Kuzu’. Kız bir kuzu maskesi takmış, oğlan da kurt maskesi takmış. Köye akşam çökerken “mee” diye bağıran kız kaçıyor, “vuu” diye ses çıkaran oğlan kovalıyor. Uzun süre izlendiğinde rahatsız edebilen döngüsel bir oyun. Baykal’a göre ‘Kurt ve Kuzu’, Nilbar Güreş’in toplumsal cinsiyet eşitsizliğine ve ataerkil düzene parmak bastığı işlerden biri. Güreş’in bu sergi için ürettiği ‘Medusa, Çünkü Bizi Şeytanlaştırıyorsunuz’, mavi zemin üzerindeki kolajında başından yılanlar uzayan Medusa figürüyle, Baykal’a göre kadın bedeninin tarih boyunca şeytanlaştırılması ve bastırılmasına karşı eleştirel bir yorum.
Öte yandan sanatçının, masal ya da mitoloji üzerinden değil, doğrudan kadın-erkek rollerini sorguladığı eserleri de var. 2025 yılında ürettiği ‘Bir Kadın Sanatçı Olarak Hayalimdeki Hamile Erkek’ işinde, karnında bir deniz atı olan bir kadın (deniz atının dişisi yumurtaları erkeğin kesesine bırakır, dolayısıyla erkek taşır yavruları) ile hamile bir erkek görüyoruz.
İşlerinin hayvanların olduğu masallardan ve mitolojiden beslenmesini Güreş, ‘Kadife Bakış’ kitabında şöyle açıklıyor: “Babam kimliğini fazlasıyla bastırmış bir Kürt Alevisi. Bana hep masallar anlatırdı, hepsi hayvan masalları. Kısmen gerçek hikâyeler, kısmen Kürt mitolojisi. Ben, babamın kendi dilini konuşmaya cesaret edemediğini ama o kültürü bana masallar yoluyla aktardığını düşünüyorum.”
MAYZU VE KADİFE BAKIŞ
Nilbar Güreş’in sergideki heykelleri hayli heybetli. Sergiye adını veren ‘Kadife Bakış’, siklamen renkli tülü andıran uzun bir elbise giymiş, başında üç yanından püskülleri sarkan yeşil şapkalı bir kadın heykeli… Şapkanın biraz altında göğüsleri olduğu için kadın diyorum. Ama göğüs sandığım iri güneş gözlükleri de olabilir. Siklamen renkli tuvaleti taşıyan beden, yeşil püskülleriyle bir palmiye ağacı da olabilir.
Nilbar Güreş, izleyicinin hayal gücünü kullanmasını isteyen, kimi zaman ters köşe yapan bir sanatçı. ‘Mayzu: Hindistan Cevizi ve Muz Veren Ağaç’ heykeli, sanatçının 2022 yılında Viyana’daki Modern Sanat Müzesi mumok’taki sergisi için ürettiği bir eser.
Gövdesi eğilmiş melez ağacın dallarından tuhaf şekilli kumaş, makrame ve örgü yapraklar ile hayvanlar sarkıyor. Dikkatli baktığınızda bir maymun da görebilirsiniz.
Baykal’a göre Nilbar Güreş’in, her birinin hikâyesi olan kumaşlarla yaptığı bu heykelde, yalnızca üzerindeki türlerin çeşitliliğinden değil; aynı zamanda sanat ile zanaatin de aynı gövdede iç içe geçişinden kaynaklanan bir melezlik var.
Baykal, “Nilbar Güreş, Sarıyer Kız Meslek Lisesi Resim Bölümü’nde öğrenci iken dantel, makrame ve bakır rölyef gibi el sanatlarını öğrendiği için üretiminde zanaat ve sanat arasındaki sınırları ihlal etmeyi başından beri çok seviyor” diyor.
Tekstil ile bu kadar haşır neşir olmasının bir nedeni de, yüksek lisansının ardından Viyana Uygulamalı Sanatlar Üniversitesi’nde Sanat ve Tekstil Pedagojisi eğitimi almış olması.
‘Limon Gibi Ekşi’ sergisindeki, limon rengi kumaş bir çerçeve içindeki otoportresi ve altında sandalyeye yerleştirilmiş çizgili pantolon yerleştirmesi de Arter’deki sergide yer alıyor. ‘Limon Gibi Ekşi’ sergisinin başka bir eseri olan ‘Birlikte ve Mutlu’ heykeli de karşıma çıkıyor.
Bu heykel, kırmızı ve mavi kadife bordürleri olan, ortası demir ızgaralı iki formdan oluşuyor. Daha uzun, mavi kadife bordürlü formun erkek; daha kısa, kırmızı bordürlü formun kadın olduğunu anlıyoruz. Izgaraların üzerinde ise ters yönlere bakan iki boks eldiveni var. Güreş, bununla ilgili konuştuğumuzda şöyle demişti: “Yan yana mutlu görünen tüm partnerler için bir okuma bu. Çoğu insanın, sırf toplumsal kaygılar nedeniyle iş ya da özel hayatlarında birbirlerini yiyerek yaşadıklarını ama ayrılmadıklarını biliyoruz.”