Sanat yolculuğunuz nasıl başladı? Sizi resme yönlendiren ilk kıvılcım neydi?
Ben hep sınıfın arka sıralarında küçük defterlere resim yapıp durandım. Derslerim iyiydi; en sevdiğim ders tabii ki resim değildi. Bizim dönem sanat eğitimi evlere şenlikti sonuçta. Biyoloji ve fizik severdim ama resimden başka bir şey yapacağımı ne düşündüm ne de istedim. Beni bu konuda çok yüreklendiren Mehmet Güleryüz olmuştur; ilgisini ve desteğini hep hissetmişimdir sonrasında.
Kariyerinizde kendi özgün dilinizi oluşturduğunuzu fark ettiğiniz bir kırılma noktası oldu mu?
Kendi özgün dilini oluşturmak sanat yapabilmektir aslında. Sorgulamak şeklini zaten üretim sürecinin kendisi oluşturuyor. İçtenlik cesur olmayı gerektiriyor; o cesareti gösteremeyen kendi dilini de oluşturamıyor sonuçta. Ben hep belki de biraz nedensizce (yeterince ticari düşünmediğim eleştirisini hiçbir zaman ciddiye alamadım) cesur bulundum. Her sergimde yeni bir malzeme yoluyla aslında benzer kaygı ve umutları görselleştirdiğimi biliyorum. Varyasyon, çoğaltma yoluyla çeşitlendirme yaşam gibi sonsuz ve beni büyülüyor.
Sergi üretim sürecinize neden uzun bir süre ara verdiniz?
Aslında o denli uzun bir ara vermedim. Son İstanbul sergim '2019 Kıraathane' sergisiydi; bu, '2018 Galeri Nev' sergisinin bir uzantısıydı. Sonra araya pandemi girdi. Galerilerin online satışa başlaması, sergi tarihlerinin neredeyse iki sene ertelenmesi, üç senede bir sergi yapma düzenimi bozdu. Altı yıl da uzun bir ara; o yüzden gelecek tepkileri daha çok merak ediyorum.
Geri dönüşe iten ne oldu peki sizi?
Ben hiç bırakmadığım için bu süreçte hep çalışıyordum; pek geri dönüş değil ama özlem hissediyorum. Aslında geçen sene, yani 2024 yılında Sevil Hanım’la ilk sergimi Dubai’de yaptık. Otuz büyük ebatlı resimden oluşan kapsamlı bir sergiydi. Senelerdir üzerinde çalıştığım son resimler ise İstanbul’da bir araya geliyor.

Paris’ten Tokyo’ya, Londra’dan New York’a uzanan geniş bir sergi geçmişiniz var. 'Pânta Rheî' kariyerinizin hangi noktasında duruyor?
Öyle bir sergi geçmişim pek yok aslında ama farklı merkezlerde katılımlarım oldu. Son sergim hepsinden kurgu olarak farklı, biraz beni çok iyi bilen biri bana beni anlatıyor gibi ve tabii bu benim için çok özel.
Bu sergi sizin için yeni bir araştırmanın başlangıcı mı, yoksa mevcut bir düşüncenin içsel bir tamamlanışı mı?
Sanırım son dönem içinde olduğumuzu bilsek de beklenen sonuçları henüz göremediğimiz müthiş bir değişim dolayısıyla belirsizlik dönemindeyiz insanlık olarak.
Sürekli bunun öncekilerden çok daha farklı olacağı konusunda iyimser, daha çok da kötümser öngörüye maruz kalıyoruz.
'Pânta Rheî' ismini seçmenizin nedeni neydi? Herakleitos’un “her şey akar” yaklaşımı sizin pratiğinizde nasıl bir karşılık buluyor?
Serginin başlığı, serginin küratörü olan sevgili eşim Levent Yılmaz’a ait. Bu resimler, benim yeni bir malzeme dolayısıyla anlatım biçimi üzerinde yoğunlaştığım dört senelik bir sürecin sonucu. Bu sürede bambaşka denemelerim oldu; bu denemeler şu anda bu sergideki resimlerin içinde bu dile evrildiler. Ama biliyorum ki çok heyecan verici yeni bir üretim süreci başlıyor benim için. Bu anlamda hem bir son hem de yepyeni bir başlangıcı içinde barındırıyor.
Bu sergide akışı yalnızca bir metafor olarak değil, maddenin davranışı olarak ele alıyorsunuz. Bu düşünce nasıl ortaya çıktı?
Bu resimlerde malzeme katman katman, sürekli evrilerek bu hale geldiler. Her biri bu süreçte kaç başka resimdi bilmiyorum. Uzunca bir süre yüzeylerle oynadım, sonra bir anda hepsinin son yüzeyi çok kolaylıkla tüm varyasyonlara açık hale geldi. Bu, zaten o anlatım dilini çözmüş olduğunuz anda olabiliyor. Resimdeki akış, o kendiliğindenliğe ne kadar yaklaşırsa o kadar güçlü oluyor.
“Resim bir nesne değil, bir cereyan” diyorsunuz. Bu yaklaşım üretim sürecinizi nasıl şekillendiriyor? Tuvalin karşısına geçtiğinizde nasıl bir dünyanın kapısı aralanıyor?
Ben hep merakla başlıyorum. Malzeme hep yeni olanaklar açıyor. Sonuçta görsel bir form düşünsel ve sezgisel olanaklar açıyorsa kendi nesnel yapısının ötesine geçmiştir.
Sohbetimizin sonuna gelirken, önümüzdeki dönemde yeni çalışmalarla görecek miyiz sizi diye sormak isterim.
Elvan Alpay: Evet, yepyeni bir görsel etki peşindeyim. Tamamen organik, kendi üretebileceğim, çok çok incelik gerektiren, “dev mücevherler” olarak hayal ettiğim bir üretim sürecine giriyorum. En az bir üç seneye ihtiyacım var.
Sergi, 3 Ocak 2026 tarihine dek Sevil Dolmacı Gallery'de.