Eski fotoğraflar ve Türkiye ütopyasını resmettiği yağlı boya tablolarıyla eski İstanbul’a ait objelerden oluşan bir enstalasyon karşılıyor sizi Semiramis Öner’in ‘Hatıra Kurucular’ sergisinde... İBB Kültür ve İBB Miras’ın katkılarıyla Metrohan’da açılan sergi üç bölümden oluşuyor. ‘İstanbul Portreleri’ başlıklı ilk bölümde, Öner’in 1995’ten bu yana İstanbul sahaflarından topladığı ve 1890-1940 yılları arasını kapsayan eski Türkiye fotoğraflarını resmettiği yağlı boya tabloları var. İkinci bölümde ise resme dönüşen fotoğraflarda görünen objeler sergileniyor. Sergiyle aynı başlığı taşıyan üçüncü ve son bölümde ise izleyiciyi, umut dolu bir hayal dünyası karşılıyor.
20 yıllık bir çalışmanın sonucu olan sergiye dair detayları Öner, Hafta’ya anlattı…
Hatıra Kurucular sergisinin temasından başlayalım. Ne anlatıyorsunuz bu sergide?
1910-1930 yılları arasından bize miras kalan; fotoğraflar, eşyalar ve bunların bizde bıraktığı etkiler var sergide. Aslında serginin teması geçmişime dayanıyor. 12 Eylül sonrasında Türkiye’den ayrıldıktan sonra ülkemdeki hayatımı ve hayatımın içindeki nesneleri özlediğimi fark ettim. Önceleri anlamamıştım böyle olduğunu ancak Hollanda’da alışık olduğum bu nesneleri aramaya başladım. Arama nedenim kayba karşı bir reaksiyondu. Özlediğim annemi, babamı yitirmişim gibi yas içindeydim. Kayıp reaksiyonu karşısında bu hatıraları bulabilirsem tekrar dünyada yaşayabileceğimi düşündüm. Böylece nesne arayışı başladı. Bu aşama çok uzun sürdü. Yurtdışında Türkiye’ye ait ne varsa aradım; haritalar, fotoğraflarlar… Bu sergide tüm bunlar yer alıyor.
Sergi, üç ana bölümde sanatseverlerle buluşuyor. Nasıl bir akış var?
Serginin ilk bölümü olan ‘Hatıralar Masası’ aslında az önce çok aradığımı söylediğim bize eskilerden miras kalan tüm bu nesnelerden oluşuyor. Hollanda’ya gittiğimde geçinebilmek için portreler yapıyordum ve bir süre sonra bu fotoğraflar bana geçmişten gelen, emanet edilen nesnelere dönüştü. Adeta bu fotoğraflardaki insanlar, onların portrelerini yapmamı istiyorlardı. Ayrıca bu fotoğraflar İstanbul’da sahaflarda ayakkabı kutuları içinde, toz içinde duruyorlardı. Onları toplaya toplaya serginin diğer bölümünü yani ‘İstanbul Portreleri’ni geliştirmiş oldum. Ütopya bölümü ise topladığım nesnelerden çıktı. Serginin bu 3. bölümü hemen oluşmadı. Fotoğraflardaki insanlarla aile gibi oldum. Onların eşyalarına hayran kaldım; saatleri, ellerindeki mendiller, fotoğraf makineleri, defterler… Hepsi birer analog işti ve zanaatçıların yaptığı eserlerdi. Bir anda ‘ütopik dünya’nın zanaatçılardan oluşması gerektiğini düşünmeye başladım. Bir sürü zanaatçının hiç zaman derdi olmadan uzun uzun aynı işle uğraştıkları çalışmalarının bir portresini yapmak bu bölümü oluşturdu.

Burada parantez açmak lazım. Sizin eserlerinizin yapılış süreci de böyle diye biliyorum…
Evet, bir eser üzerinde çok uzun çalışıyorum. Bir portreyi iki senede tamamlamam gibi...
Serginin hazırlık süreci nasıldı peki? Toplam kaç parça eser var sergide?
Serginin hazırlık süresi uzadıkça uzadı. Toplanan nesneler, arkasından çıkan portreler, sergiye yer bulamamam, ardından ütopik dünya derken aslında 20 sene geçti. 37 eser sergileniyor. Bu eserler Hollanda’dan Gökova’daki atölyeme ardından İstanbul’a geldi. Tüm eserler geldiğinde duvarlar, ölçüler birbiriyle örtüştü ve uydu. Şaşırtıcı bir şekilde sanki 20 yıldır Metrohan’ı bekliyormuş gibi oldu. 20 senedir hazırladığım sergi İBB Kültür ve İBB Miras’ta yerini buldu. Zaten en büyük eserimde imzamı Metrohan’ın ismini koyarak attım. Bu proje için iyi ki Metrohan’a gelmişim. Sergi o kadar güzel yerini buldu ki bu açıdan çok mutluyum. Açılış biraz buruk oldu çünkü serginin ev sahibi açılışta yoktu. Mahir Polat’a çok teşekkür ettiğimi yazmanızı özellikle rica ediyorum.
Eserlerinizde kimi zaman tarihi bile sıradan insanların hayatları üzerinden aktarabiliyorsunuz. Bu insana odaklılık neden?
Çok doğru bir soru. Bu insanlar sıradan insanlar ama ben portre ressamıyım; bana verilen küçük portrelerden resim sipariş edilir. Bu sergide de küçücük resimlerden portreler yaptım ve bir anlamda onları korumak istedim. Bana verilmiş bir miras olarak kabul ettim ve bu emanetleri izleyiciye aktarmak istedim.
Bir ülkenin ya da toplumun dönüşümünü insan yüzlerindeki ifadeler ya da nesneler üzerinden aktarmak zor değil mi?
Hayır, hiç zor değil benim için. Nesnelerin tarihi, insanların yüzleri, kıyafetleri, her şey kendi içinde bulunduğu zamanla uyum içinde akıyor. O yüzden o dönemi çizmek isterseniz, o dönem kendiliğinden oluşuyor.
1713 Utrecht Barışı’nı konu alan Utrecht Barışı eserinize de değinmeden edemeyeceğim. Bir Türk sanatçı olarak Avrupa barış tarihine dokundunuz bir anlamda. Nasıl bir süreçti sizin için?
Bunu gerçekten çok istedim. Birçok arkadaşım, meslektaşım ve yakınlarım bu işe girmememi önerdiler. Çünkü bu iş müze, tarihi vakıflar, uluslararası ilişkiler ve Utrecht Belediyesi’nin ve Şehir Kalesini Koruma Vakfı’nın yani yine bir miras vakfının ortak çalışması olacaktı ve çeşitli fonlar tarafından desteklenecekti. Bu fonlardan biri de Prens Bernhard Kültür fonlarıdır. Ben resmi yaparken başımın ucunda bir sürü toplantı olacaktı. Yine de büyük bir hevesle çalışmaya başladım. Bazı tarihi bilgiler için müzeler yardım etti. Onun dışında ben de epeyce bilgi topladım ve 4 sene boyunca süren bu çalışmadan epey yorgun çıktım. Benim için hem bir barış resmiydi hem de beni zor günlerimde kabul etmiş olan ülkeye bir nevi teşekkürümdü.
İnsanız ve doğamız gereği değişiyoruz, dönüşüyoruz. Sizin geçmişten bugüne değişiminiz sanatınıza nasıl yansıdı ya da yansıdı mı?
Ben de çok değişiyorum. Önceleri resimlerimde çok fazla sembol kullanırdım, direkt anlatmıyordum. Sonraları bu semboller azalmaya başladı. Biraz daha bağımsız olmaya başladım diyebilirim. Eskiden korkak mıydım da bu kadar çok sembol kullanıyordum, özgür değil miydim, onu bilemiyorum. Ama giderek daha özgürleştim, yaşlandıkça düşüncelerimi daha rahat söylemeye başladım ve cesaret bulabildim. Resimlerimde semboller azaldı ve sadeleşti.
Bundan sonrası için farklı teknikler, farklı denemeler ya da farklı bir anlatım biçiminiz olur mu? Ya da var mı böyle bir düşünceniz?
Tekniğim çok uzun zaman alan bir teknik, çok uzun sürelerde çok az eser üretebiliyorum. Ama bunu değiştirmeye niyetim yok. Yaklaşık 20 senede bir solo sergi açabiliyorum. İleride herhalde bu serginin 3. bölümünde yani ‘ütopik dünya’da daha çok bulunacağım ve o tip dünyaların bana nasıl göründüğünün resmini yapacağım.
İBB Kültür ve İBB Miras’ın katkılarıyla gerçekleşen ‘Hatıra Kurucular’ sergisi, 29 Haziran’a kadar Metrohan’da ücretsiz olarak ziyaret edilebilir.