İstanbul Bienali’ni gezmek çok kolay zira bienal mekânları birbirlerine komşu. Bienalin basın toplantısına katılamadığım için tanışma fırsatı bulmadığım Lübnanlı küratör Christine Tohme şimdiye kadar hiçbir İstanbul Bienali’ni kaçırmamış. Dolayısıyla bienallerde kimi zaman Büyükada’da, kimi zaman Fener’deki mekânlarda gezdiğimiz sergilere ulaşım zorluğunu iyi biliyor. İstanbullu sanatseverlerin 18. İstanbul Bienali sergilerini yürüyerek gezmesini arzu ediyor. Zihni Han, Galata Rum Okulu, Muradiye Han, Galeri 77, Külah Fabrikası birbirlerine beş dakikalık mesafede... Eski Fransız Yetimhanesi ve Meclis-i Mebusan bilemediniz 10-15 dakika... Sadece Elhamra Han İstiklal Caddesi’nde. Nitekim mesafeler birbirine bu kadar yakın olunca Bienal Direktörü Kevser Güler’e göre, bienali ilk iki günde 25 bin kişi gezmiş. Galata Rum Okulu’n da Güler ile sohbetimiz ‘Üç Ayaklı Kedi’ temasıyla başlıyor:
Bu yılki bienal temasının adı neden ‘Üç Ayaklı Kedi’?
Küratör Christine Tohme’nin birkaç referansı vardı bu isim için. Birincisi üç yıla yayılan bir bienal. İlk ayağı “gelecek olasılıkları” ve “kendini koruma” temalarıyla şekillenen sergileri, ikinci ayağı 2026 İstanbul Bienali Akademisi’nin kurulması, sanat inisiyatifleriyle düzenlenecek kamusal programları kapsıyor. 2027 yılında ise atölyeler, performanslar ve nihai bir sergi olacak. Öte yandan İstanbul sokaklarının en önemli varlığı kediden, sokak sokak gezen bir hayvandan söz ediyoruz. İstanbul Bienali bir kent sergisi, kedi bir kentte yaşama dair güçlü bir imge. Bir nedenden ötürü bir ayağını kaybetmiş, büyük bir olasılıkla biri alıp tedavi ettirmiş ve sokaklarda 3 ayağıyla azimle yeni bir yaşam kuruyor. Bienalin en güçlü mesajlarından biri bu: Soykırım; şiddetine, kayıplara, yıkıma karşı hayatta kalma azmi.
Bienalin açılışında, hem küratör Christine Tohme’nin hem 2026’ya kadar bienal destekçisi olan Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Koç’un güçlü Gazze mesajından yola çıkarak şunu sormak istiyorum: Filistin bienalde ne kadar görünür bir durumda?
Eski Fransız Yetimhanesi’nin bahçesinde Kudüs doğumlu, çalışmalarını Ramallah’ta sürdüren Filistinli sanatçı Khalil Rabah’ın mekâna özgü olarak ısmarlanan ‘Kırmızı Rota ve Sait’ isimli eseri var. Rabah’ın kariyeri boyunca egemen tarih anlatımını sorguladığı işlerinin uzantısı. Elhamra’da Filistinli Mona Benyamin’in, Filistinlilerin günlük mücadelelerine dikkat çeken videosu yer alıyor. Zihni Han’da ise El Aksa Üniversitesi’nde akademisyen Sohail Salem’in mürekkepli kalemle eskizleri ‘Gazze Günlükleri’ni görebilirsiniz.

Thome’nin sanatçı seçimi cesur
Lübnanlı Tohme’nin sanatçı seçimini merak ettim. Ortadoğulu olduğu için Suudi Arabistan’dan, Körfez ülkelerinden sanatçı ağırlığı dikkatimi çekti. Ama öte yandan gelişmekte olan Latin Amerika ülkelerinden, Hindistan, Uzak Doğu’dan da epey sanatçı var.
Evet dediğiniz gibi Ortadoğu, Endonezya, Hong Kong’dan sanatçı var. Christine sanatçılara açık çağrı yaptı. Yaptığı çağrıya 100 ülkeden 1500 sanatçıdan cevap geldi. 18. İstanbul Bienali’nde 30’u aşkın ülkeden 47 sanatçının 100 üzerinde eseri var. Küratör ve ekibi iki yıl boyunca gelen projeleri tek tek incelediler. Türkiye’de sanatçı stüdyoları gezdiler. Bienalde Türkiye’den altı sanatçı yer aldı: Galata Rum Okulu’n da Merve Mepa, İpek Duben… Galeri 77’de Dilek Winchester, Elhamra Han’da Sevil Tuna boylu, Şafak Şula Kemancı ve Zihni Han’da Elif Saydam… Öte yandan Christine Tohme’nin daha önce hiç tanımadığı isimleri davet etmesini çok cesurca buluyorum. Sergiye kimi davet etmeli sorusu, onun için etik, politik ve kültür-sanat altyapısını desteklemeye yönelik bir soruydu.
Bu bienalde çoğunlukla tanımadığım sanatçılarla karşılaştım. Bu sanatçıları tanımak istiyorum ama sayıları çok fazla. Onların da kitlelere ulaştırmaları ayrı bir sorun.
Evet haklısınız. Özellikle pandemi döneminde seyahat kısıtlamaları, vize zorlukları, savaşlar nedeniyle üretilen işler pek az görüldü. Bu sergide yer alan 47 sanatçının sadece üçte biri yeni iş üretti. Yani burada gördüğünüz işlerin çoğu daha önce üretildi. Sanatçıyı korumak, kollamak, üretme baskısı altında kalmamasını tercih ediyoruz.
Zihni Han’ın büyüsü
Bienal izlenimlerime gelirsek, Elhamra Han ve Meclis-i Mebusan dışında Karaköy civarındaki tüm mekânları gezdim.
İlk tercihim Tophane’de İstanbul Modern’in karşısına düşen Zihni Han. Girişinde camdan görünen ve can alıcı renkleriyle sizi hemen içeri davet eden sergi Arjantinli sanatçı Celina Eceiza’ya ait. Girişe sevimli kedi evleri yerleştiren Eceiza, bulunduğu mekânı birbirine eklediği kumaşlarla, yastıklarla giydiren bir sanatçı. İkinci katta bu hayal âleminden çıkıp Bosna Hersekli Roman sanatçı Selma Selman’ın, Tayvanlı Chen Ching-Yuan’ın acı gerçekler dünyasıyla karşılaşıyorsunuz. Selman’ın ailesi Hindistan gibi ülkelerde yapıldığı sanılan elektronik atıklardan kıymetli madenleri çıkarmakla uğraşıyor. Bir yanda bir bilgisayar yığını, diğer yanda cam bir kutunun içinde bunlardan çıkan altınla yapılan bir altın kaşığı görüyorsunuz. Ching Yuan’ın direnişi simgeleyen tuğla blokları, gerçeküstü bir atmosferde emeğe işaret eden tabloları dikkat çekici. Beşinci katta Gazzeli sanatçı Sohail Salem’in Filistinli Mültecilere Yardım Ajansı tarafından dağıtılan defterle mavi mürekkeple yaptığı eskizler ‘Filistin Günlükleri’ o topraklarda yaşanan trajediyi tanığından bizlere aktarıyor. İnsanı sarsan güçlü işler… Buna karşın Elif Saydam’ın, perdeyi andıran şeffaf, neşeli levhalar yerleştirmesi ‘Misafirperverlik’ izleyiciyi sıcak bir şekilde karşılıyor. Körfez Bölgesi’nde kavramsal sanata öncülük eden Abdullah Al Saadi’nin taştan imal ettiği parmak arası terlikleri anlamlı.

CI sadece elitler için mi?
Mütevazi koşullarda Lütfi Kırdar Sergi Salonu’nda kapılarını açan Contemporary İstanbul 20 yıl sonra kime hitap ediyor?
İSTANBUL BİENALİ mekanlarına ulaşım ne kadar kolay. 20. yılına giren Contemporary İstanbul’un Haliç Rixos Tersane’sindeki sergi alanlarına ulaşmak o kadar zor. Karaköy’deki bienal gezmesinden sonra en kolay yol olarak Karaköy-Haliç vapur hattını seçtim. Zira 20 yıldır CI’ın sponsoru olan Akbank Sanat’ın sanat fuarını gezme turu düzenlediği gün henüz tersaneye deniz ulaşımı yoktu. Kasımpaşa’dan sonra tersaneye yürüyerek ulaşmak aslında kolay, tabii yol varsa. İnşaat ortamında tuhaf yerlerden geçerek sadece lüks ara baların olduğu Rixos Oteli’ne ulaşınca kararımı verdim: Yıllar önce mütevazi koşullarda Lütfi Kırdar Sergi Salonu’nda kapılarını açan Contemporary İstanbul 20 yıl sonra sadece elitlere hitap ediyor.

Katılan galeriler belki çoğalıyor, içerikler zenginleşiyor ama bienalin çeşitli mekanlarında gördüğüm gençlere, özellikle sanatsever kısıtlı imkanlı gençlere burada yer asla yok. CI görülmesi gereken eserlere gelirsem; Dirimart’ta Şirin Ne şat, İnci Eviner, Gillian Jason Gallery’de Tracey Emin’in 2022 tarihli ‘Just Waiting’ eseri, aynı galeride Louise Bourgeois’nın 2002 tarihli ‘Gül’ isimli eseri, Anna Laudel’de Ardan Türkmenoğlu’nun Turgut Özal’ın ‘Ben Zengin Severim’ cümlesinin altına yerleştiren ‘Rolex’ işi. Şöyle devam ediyorum: Galeri Zilberman’da Azade Köker’in işleri, Ferda Art Platform’da Şükran Moral’in ünlü ‘Genelev’ performansının çizimi ve Güneş Terkol’un şahane panoları, Öktem Aykut Galeri’de Abdülmecid Efendi Köşkü’ndeki dev eğrelti otunun sanatçısı Camila Rocha’nın çerçevesinden taşırdığı manzara tabloları, Mira Madrid Galerisi’nde Nil Yalter, Drop Art’ta Marina Abramovich… Gördüğünüz gibi gözüm hep kadın sanatçılara kaymış. Bir istisna yapmam gerekiyorsa Halil Altındere’nın Pilot Galeri’de ‘Yemek Kaleleri’nın İHA’lar ile Fethi’ eseri gözden kaçmasın.
