Geride bırakmaya hazırlandığımız 2025’te, ana akım kanallarda silahların patladığı, kavga gürültünün eksik olmadığı, istenmeyen evliliklerin ve bir türlü yan yana gelemeyen çiftlerin anlatıldığı hikâyeler izledik. Dijital platformlarda ise para ve güç temalarının yanı sıra kurumları ve sistemi doğrudan mercek altına alan, bu düzenin bireyler üzerinde yarattığı baskıyı görünür kılan yapımlar yükseldi. 2025’in en iyilerini sizin için derledik.
ACİL SERVİSİN NABZI: THE PITT - HBO MAX
Klasik hastane dizilerinden ayrışan ‘The Pitt’, romantik yan hikâyelerden çok acil servisin dakika dakika yarattığı baskıya odaklanıyor. Her bölümün bir saate karşılık gelen yapısı, sağlık sisteminin krizlerini ve çalışanların nasıl tükenişe sürüklendiğini çarpıcı bir gerçeklikle anlatıyor. Noah Wyle’ın canlandırdığı Dr. Robby’nin merkezde olduğu dizi, acil serviste geçen tek ve kabus gibi bir vardiyayı izleyiciye hissettiriyor. İkinci sezonu Ocak’ta geliyor.
TEHLİKELİ NEZAKET: PLURIBUS - APPLE TV+
Breaking Bad’in yaratıcısı Vince Gilligan’ın imzasını taşıyan ‘Pluribus’, dünyanın bir anda sakinleşmesi ve insanların koşulsuz nezaketle birbirine yaklaşması temasını huzur değil, bir tehdit olarak ele alıyor. Rhea Seehorn’un hayat verdiği ana karakter, bu kolektif mutluluğun dışında kalan ve eski dünyanın sertliğini özleyen biri. Dizi, huzurun baskıcı bir düzene dönüşme ihtimalini tartışmaya açıyor.
KARANLIK BİR RUHUN ANATOMİSİ: ADOLESCENCE - NETFLIX
Sabaha karşı yapılan bir polis baskını, 13 yaşındaki bir çocuğun tutuklanması ve şaşkına dönmüş ebeveynlerle açılıyor ‘Adolescence’. Dizi, suçtan çok suça giden yolu inceliyor. Ergenlik, sosyal medya ve toksik maskülenliğin genç bir zihni nasıl sessizce radikalleştirebileceğini güçlü bir anlatıyla ortaya koyuyor.
HOLLYWOOD’A TAŞLAMA: THE STUDIO - APPLE TV+
Dizi, Hollywood’un parlak yüzünü mizah ve sert bir gerçekçilikle sorgulayan zekice yazılmış bir taşlama. Seth Rogen’ın canlandırdığı Matt Remick, idealizm ile piyasa gerçekleri arasında sıkışmış bir stüdyo yöneticisi olarak karşımıza çıkıyor. Dizi, yaratıcılık ile ticari baskılar arasındaki uçurumu keskin bir dille ortaya koyuyor. 2025 Emmy’lerinde En İyi Komedi Dizisi dahil dört büyük ödül kazandı.
YANLIŞ ANLARDA ALINAN KARARLAR: TASK - HBO MAX
Bu yapım, bildiğimiz suç dizilerine benzemiyor. Meselesi suçu kimin işlediği ya da kimin haklı olduğu değil; iyi insanların, yanlış anlarda aldıkları kararlarla nereye savrulabildiği. ‘Mare of Easttown’un yaratıcısı Brad Ingelsby, izleyiciyi taraf tutmaya zorlamıyor. Mark Ruffalo ve Tom Pelphrey, birbirine zıt uçlarda duran ama benzer yükler taşıyan iki adamı oynuyor. Tempo ağır, oyunculuklar müthiş. İzlemediyseniz, tam sırası.
HAKİKATİN BEDELİ: THE LOWDOWN - FX / HULU – DISNEY+
Reservation Dogs’un yaratıcılarından Sterlin Harjo’nun elinden çıkan ‘The Lowdown’, bizi bu kez Tulsa’nın tozlu sokaklarında çürümüş iktidar ilişkilerinin tam ortasına davet ediyor. Ethan Hawke’ın canlandırdığı Lee Raybon, kendini “hakikat tarihçisi” ilan eden; gerçeğe olan takıntısı yüzünden defalarca dayak yiyen, kaçırılan, yaralanan ama yine de vazgeçmeyen bir gazeteci. Dizi bugün Disney+’ta yayımda.
EN GÖZDE GERİ DÖNÜŞLER
Yıl içerisinde geri dönen dizilerden ‘The Diplomat’, Londra-Washington hattında mekik dokudu; Kate Wyler sahada kalırken kocası Hal’ın Başkan Yardımcısı olması, hikâyeye yeni bir güç gerilimi ekledi. ‘Slow Horses’, bürokrasinin çürümüşlüğünü daha açık hedef alırken ‘Nobody Wants This’, ilişkiyi bir “iyi hissettiren” formül olmaktan çıkarıp beklentiler ve uyumsuzluklar üzerine kurduğu sezonla yine tadı damağımızda bıraktı. ‘Poker Face’, Natasha Lyonne’un Charlie Cale’iyle geri döndü. Eğer siz de benim gibi Natasha Lyonne hayranıysanız, yalanı sezme yeteneğinin onu yine beladan belaya sürüklediği bu yolculuğu keyifle izleyeceksiniz. ‘Only Murders in the Building’, konuk oyuncularıyla temposunu korudu; ‘Hacks’, Deborah’nın talk show hamlesiyle iki kadının ilişkisini bambaşka bir yere taşıdı. ‘Severance’, ikinci sezonda cevap vermek yerine soruları çoğaltmayı seçti.
‘Andor’, ikinci ve final sezonunda çıtayı daha da yükseltti. Tony Gilroy, bu kez kimin savaştığından çok ne için savaşıldığını sordu ve direniş kaçınılmaz hâle geldiğinde sıradan insanların cesaretiyle fedakârlıklarının neler yapabileceğini gösterdi. ‘The White Lotus’ ise Tayland sezonunda sınıf, suçluluk ve şiddeti neredeyse görünmez bir gerilimle örerek “Karma herkesi bulur” diyerek lüksün ardındaki çürümeyi en çıplak hâliyle ortaya koydu.