İstanbul dışında diğer şehirlerde sanat-kültür adına neler yapıldığını yazmayı seviyorum. Kale Grubu’nda görevliyken ‘Mimarlar Konuşuyor’ serisini büyük bir başarıyla hayata geçiren Pelin Özgen Piker, Mimarlar Odası Antalya Şubesi tarafından bu yıl beşincisi yapılan Uluslararası Antalya Mimarlık Bienali’ne (İABA) götürmeyi önerince seve seve kabul ettim.
İlki 2011 yılında ‘Kesişmeler’, ikincisi 2013 yılında ‘Şablon’, üçüncüsü 2015 yılında ‘Geleceği Düşünmek’, dördüncüsü 2017 yılında ‘Süreklilik’ temalarıyla hayata geçen İABA, araya pandemi girince kesintiye uğradı. Sekiz yıl aradan sonra Kepez Belediyesi’nin iş birliğiyle ‘Arada / In Between’ temasıyla, Prof. Dr. Celal Abdi Güzer başkanlığında, Prof. Dr. Lale Özgenel ve Hazal Türkyılmaz küratörlüğünde 3-9 Kasım tarihlerinde düzenlenen, yeni dünya düzeninde mimarlık ve kent olgularının masaya yatırıldığı beşinci bienalin ancak son iki gününe yetişebildim. 25 yıl boyunca merkezi Cenevre’de olan Ağa Han Mimarlık Ödülü yöneticiliğini yapan, ABD Mimarlık Enstitüsü’nün tek Türk onursal üyesi olan, Bodrum Mimarlık Kütüphanesi’ni kuran Prof. Dr. Süha Özkan’ın açılış konuşmalarında dediği gibi: “Mimarlık bir medeniyetin aynasıdır.”
Mimarlık değerlerini katılım, çoğulculuk, özgürlük, ayrımcı olmamak, eşitlik, barış, paylaşım, ortaklık ve sorumluluk olarak tarif eden Prof. Özkan, 21. yüzyılda bu değerlere koruma, sürdürülebilirlik, ekoloji, dönüşüm gibi kavramların eklendiğini söylüyor. Özellikle Kadıköy’deki dokunun yerle bir edildiği, hangi mimarlık ofisinde çizildikleri belirsiz, birbirine benzemez, yüksek, karanlık binaların güzelim bahçeli sokaklara kâbus gibi çöktüğü, çevreye asla saygı gösterilmeyen ‘kentsel dönüşüm’ yıllarında Prof. Özkan’ın tespitleri o kadar değerli ki...

ENDÜSTRİYEL KÜLTÜR MİRASI: PİL FABRİKASI
Uluslararası Antalya Mimarlık Bienali, Kepez’de iki yerde düzenlendi. Panel ve konferanslar 2016 yılında açılan Mimar Sinan Kongre Merkezi’nde ziyaretçileri ağırlarken, bienalin ana mekânı, kongre merkezinin hemen karşısında geniş bir araziye yayılan şehrin ‘endüstriyel mirası’ Pil Fabrikası yerleşkesiydi.
Antalya’daki varlığından bihaber olduğum Pil Fabrikası; çam ağaçlarının ortasına serpiştirilmiş fabrika, sosyal konutlar, kreş, yüzme havuzu, açık hava sineması gibi etkinlik alanlarıyla müthiş etkileyici bir alan. Görür görmez bana Venedik’teki Arsenal’i çağrıştırıyor; ki konuştuğum pek çok mimar aynı fikirde.
Pil Fabrikası’nın hikâyesi şöyle: 1960’ların ikinci yarısından itibaren millî savunma sanayiinde görülen yedek parça temini sorunları nedeniyle ülkenin çeşitli şehirlerinde üretim tesisleri kuruluyor. İşte bunlardan biri de Makine Kimya Endüstrisi Kurumu’nun Antalya Pil Fabrikası yerleşkesi.
Antalya’da ‘Fabrikalar Bölgesi’ olarak bilinen bölgede, Yağ Sanayi Fabrikası, Dokuma, Ferro Krom, Vakıf Zeytinliği’ne komşu Pil Fabrikası için 1972 yılında ihale açılıyor. İhaleyi Mimar Mustafa Balıkçıoğlu kazanıyor ancak İngiliz savunma sanayine hizmet veren Hawker Siddeley firması da inşaat sürecine destek veriyor. Türk Silahlı Kuvvetleri için pil ve batarya üretmek amacıyla 1975 yılında faaliyete başlayan, sosyal yaşam alanı olarak tasarlanan fabrika 23 yıl boyunca hizmet veriyor.
Geçmişte Altın Portakal Film Festivallerine ev sahipliği yaptığı bilinen Pil Fabrikası yerleşkesi, zamanla Antalya’nın önemli yeşil alanlarından biri hâline geliyor; şehrin ortasında bir vaha gibi. Kepez Belediyesi ve Antalya Mimarlar Odası sayesinde birçok binası tescillenmiş olan yerleşkenin içinde sosyal tesislerden biri ‘kütüphane’ye, yönetici lojmanlarından biri ise fabrikanın 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’na katkısı nedeniyle bir müze niteliğinde Kıbrıs Evi’ne dönüştürülmüş.
TÜRKİYE’NİN İLK VE TEK MİMARLIK BİENALİ
Bienal Başkanı Prof. Dr. Celal Abdi Güzer sohbetimizde “Umarım ki bienal, bu şehir için önemli kimlik değeri olan Antalya Pil Fabrikası yerleşkesinin çok boyutlu bir kültür merkezine dönüşmesi için itici bir güç oluşturur” diyor. Binaların bazıları tescillenmiş olsa da yerleşkenin geleceği şimdilik meçhul; zira sahibi kim tam belli değil bu aşamada.
“Belediye mi, Kültür Bakanlığı mı yoksa Makine Kimya Endüstrisi Kurumu mu?” diye soruyor Güzer. İABA sayesinde yerleşkenin görünürlük kazandığını, Antalya’dan ya da benim gibi dışarıdan gelen ziyaretçilerin burasının mutlaka değerlendirilmesi gerektiğini aktardığını söylüyor.
“Gördüğünüz gibi Venedik’i çağrıştıran müthiş bir alan” diyor. Antalya Mimarlar Odası Başkanı Hasan Çerçiler’in, “İleride Venedik gibi olmak istiyoruz” dediğini hatırlatarak Abdi Güzer’e “Antalya Venedik gibi olur mu?” diye soruyorum.
“Venedik Bienali’nin geçmişini, sahiplenme biçimini, bütçesini Antalya ile karşılaştırmak zor. Ancak bu şehir Aspendos, Perge, Faselis, Patara gibi antik şehirlerin mimarisine sahip. Şehrin merkezi geleneksel mimarlık adına Kastamonu’nun gerisinde değil. Kaleiçi’nde hem korunmuş hem yeniden işlevlendirilmiş yapılar görebilirsiniz” diyor.
“Ayrıca Antalya, turizm nedeniyle dünyanın her yerinden ulaşılabilir bir konumda. Artı burada sadece turizm yok; sanayide ve tarımda da çok gelişmiş. Bunlar bir araya gelince Antalya bienal için ideal bir yer çünkü ayrıca bir çaba var. Türkiye’nin ilk ve tek mimarlık bienali burada” diye ekliyor.
Sanat ve kültürün İstanbul, Ankara gibi merkezlerin dışına çıkmasının önemini haklı olarak vurguluyor.
ÇEVRE İLLERDEN MİMARLIK ÖĞRENCİLERİ
Süha Özkan, Uğur Tanyeli, Murat Germen, Han Tümertekin, Dürrin Süer, Metin Kılıç, Melkan Gürsel, Ömer Selçuk Baz, Oğuz Yalım, Heval Zeliha Yüksel gibi Türkiye’nin önde gelen mimar, akademisyen ve yazarlarını ağırlayan İABA’da ayrıca Meksika, İran, Suriye, Tayvan, Almanya’dan yabancı mimarlar ile Ian Ritchie, Brian Cody, Sergei Tchoban gibi uluslararası çapta ünlü isimlere de ev sahipliği yapıldı.
Açılış konuşmasını yapan Ritchie’yi kaçırdım ama Cody ile mimarlık felsefesine hayran olduğum Tchoban’ı dinleme fırsatını buldum.
Bienal fikrinin kendisinden önceki Antalya Mimarlar Odası Başkanı Osman Aydın’dan çıktığını söyleyen Hasan Çerçiler, İABA’ya Burdur, Alanya, Isparta, İzmir’den otobüs kaldırarak mimarlık fakültesi öğrencilerinin katılmalarını sağlamış.
Gerçekten Mimar Sinan Kongre Merkezi’nde sevdikleri mimarların kitaplarına imza için uzun kuyruklar oluşturan öğrencileri görmek çok güzeldi.
Doğrusu elden geçirildiği hâlde oldukça yıpranmış görünen, üstelik yağan şiddetli yağmurdan nasibini alan Pil Fabrikası’nın ana alanındaki ‘Merak Odaları’nda; Troya Müzesi’nin ödüllü mimarı Ömer Selçuk Baz, Gabriela Carillo, Chen Yu Chiu, Alper Derinboğaz, Yakup Hazan, Habibe Madjdabadi, Ahmadreza Schricker, Dürrin Süer, Raha Ashrafi–Marziah Zad’ın işleri sergilendi.
Murat Germen’in doğanın ve şehirlerin tahribatına dikkat çektiği Taammüden Tahribat videosu kalabalık bir izleyici kitlesi tarafından izlenirken, sanat sergilerinin yanında mimarlık öğrencilerinin yaratıcı işleri de öne çıkıyordu.
Geleceğin mimarisi için yeni malzemeler deneyen, ışıkla mimari deneyimler yapan, malzeme ile enerji ilişkisini yeniden düşünmeye çağıran öğrenciler hayli yaratıcı işler ortaya koymuştu.
Kurumsal tarihini anlatan Türkiye’nin en eski mimarlık kurumu Mimarlar Derneği 1927’nin sergisi, mimari bellek açısından önemliydi.
