Prof. Dr. Filiz Ali’nin öncülüğünde, 1998 yılında küçük imkânlarla hayata geçen Ayvalık Uluslararası Müzik Akademisi’ne (AİMA) kapılarını ilk açan Ümit-Cem Boyner çifti.
Sabancı Vakfı’nın ana destekçisi olduğu 11. AİMA Müzik Festivali’nin, Cunda’da Bekir Coşkun Kent Kütüphanesi’ndeki CelloPianoDuo konserinden önce, konserin destekçisi Ümit Boyner ile zeytinlikler içerisinde, deniz kıyısındaki evinde buluşuyoruz.
27. yılını geride bırakan AİMA’nın hikâyesi mavi panjurlu bu taş evde başlıyor. Babası yazar Sabahattin Ali’nin çocukluğunun bir bölümünü geçirdiği Ayvalık’ta 1995 yılında bir ev alan Filiz Ali burada müzik sevdasını hayata geçirmenin yollarını arıyor. Keman virtüözü Ayla Erduran ile keman, viyola ve viyolonsel çalmayı öğrenmekte olan genç yaylı çalgı öğrencilerini dünya çapında ustalarla bir araya getirmenin hayalini kuruyorlar. 1998 yılında 10 günlük bir masterclass düzenlemeye karar veriyorlar.
Hikâyenin gerisini bundan iki yıl önce Hafta için yaptığım söyleşide Prof. Filiz Ali şöyle anlatmıştı:
“Ne yapacağımıza ilişkin bir planımız elbette vardı; ancak hangi imkânlarla, nerede yapacağımız belli değildi. Elde avuçta hiçbir şey yok, kolları sıvayıp işe giriştik. Önce ekip kuruldu: Ayla (Erduran), Viktor Pikayzen, Valery Oistrach ve Mikhail Khomitzer… Masterclass için şehrin dışında, doğayla iç içe bir mekân arıyoruz. İşte Boynerler tam da bu aşamada devreye girip büyük bir sorunu çözdüler. Zeytinliklerin arasında, deniz kıyısında iki taş ev. Hayalimizdeki çalışma ortamı. Sağ olsunlar, Boyner ailesi, orayı uzun yıllar bize açtı ve AİMA ilk adımlarını orada attı.”
Bahçeden yükselen müzik sesleri
Her zamanki zarafeti ve güler yüzüyle küçük basın grubunu ağırlayan, hatta kapılarda karşılayan Ümit Boyner de AİMA’nın kuruluşunu şöyle anımsıyor:
“Filiz Ali bir şekilde bana ulaştı. Aslında masterclass derslerini verecek hocalara bir mekân arayışındaydı. Buradaki küçük misafir evimizi memnuniyetle açtık. Filiz Ali ve hocalar orada kalıyordu. Masterclass’lar iki hafta sürüyordu. Bahçenin her yerinden müzik sesleri yükseliyordu. O kadar hoştu ki. Evde tıngır mıngır bir piyanomuz vardı, başta onu kullanıyorduk. Sonra onun yerine daha iyisi geldi. Otellerde kalan gençler yaylı çalgılarıyla geliyordu. Burada İdil Biret, Suna Kan, Gülsin Onay gibi değerli sanatçılarımızı ağırladık.”
Ümit ve Cem Boyner çifti, 1998 yılından 2005 yılına kadar AİMA’yı evlerinde ağırlıyor.
AİMA 2005 yılında Haluk ve Tıncay Barutçuoğlu çifti tarafından bağışlanan Ayvalık sahilindeki yalıya ‘Pembe Ev’e taşınıyor; “AİMA bizim küçük bir desteğimizle başladı ama Filiz Hanım’ın da girişimiyle ve Ayvalıklılar’ın da sahip çıkmasıyla gelişti, bir vakfa dönüştü” diyen Ümit Boyner, vakfın destekçi bulmakta artık eskisi gibi zorlanmadığını söylüyor.
Boyner’e göre, AİMA Vakfı’nın Ayvalık kültürünün yaşaması ve gelişmesi için önemli bir proje. “Ayrıca AİMA’nın mezunlarının yurt dışında Türkiye’yi temsil etmelerini, uluslararası bir kuruma dönüşmesini çok önemsiyorum” diyor.

Bekir Coşkun Kütüphanesi’nde konser
Ümit Boyner’in önemle vurguladığı gibi Ayvalık köklü bir kültüre sahip ve Ayvalıklılar köklerine sıkı sıkı sarılıyorlar. Örneğin uzun yıllar devam eden Ayvalık Hasat Günleri, şehrin zeytin ve zeytincilik gibi önemli bir kültürel mirasına sahip çıktığı gibi bu toprakların en büyük zenginliği olan zeytin ağaçlarına farkındalığı artırdı. Coğrafi işaretin ilk tartışıldığı platformlardan biri oldu.
AİMA, ‘Zeytin Çekirdekleri’ gibi dar gelirli ailelerin çocuklarına klasik müziğin yollarını açan bir oluşuma ilham verdi.
Rahmi Koç’un Cunda’da restore ettirmiş olduğu Taksiyarhis Kilisesi müze oldu; yine restorasyonunu desteklediği eski değirmen de Ayvalıklı iş insanı Muhtar Kent’in anne ve babasının kitaplarını bağışladığı ‘Sevim ve Necdet Kent Kütüphanesi’ oldu.
Dört yıldan beri Uluslararası Film Festivali’ni ağırlayan, sanatçı konuk evlerinin sayısını artıran Ayvalık, 2020 yılında aramızdan ayrılan gazeteci-yazar Bekir Coşkun adına yaptırdığı Kent Kütüphanesi ile önemli bir etkinlik alanı kazandı.
Cunda Adası’nda 1873 tarihinde Rum Kız Okulu olarak inşa edilmiş, 49 yıl eğitim verdikten sonra terk edilmiş olan ve iyi restorasyonla hayata dönen tarihi binada 11. AİMA Festivali’nin bu sezon verdiği dokuzuncu konseri dinledik.
AİMA’da eğitim almış viyolonsel sanatçısı Dilbağ Tokay ile piyanist Emine Serdaroğlu’nun kurdukları ‘CelloPianoDuo’ konserinin bir sürprizi de programda çalınan iki eserin genç bestecisi Yiğit Mert Erkmen’in aramızda olmasıydı.
Erkmen de AİMA’da eğitim almış bir isim. 2022 yılında Süreyya Operası beste yarışmasının birincisi olmuştu. Erkmen’in CelloPianoDuo konserinde ‘Viyolonsel ve Piyano için Yokluk’ ve ‘Viyolonsel ve Piyano için Sonat ‘Tetra’ isimli besteleri salondan büyük alkış aldı.
İyi ki hayatımızda Türkiye’nin aydınlık yüzü Ayvalık ve AİMA var.
- AİMA Müzik Festivali kapsamındaki CelloPianoDuo konserinin destekçisi Ümit Boyner
İz Kalır, Ben Kaybolurum
İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde sergi: 20 Eylül ile 23 Kasım arasında gezebileceğimiz 18. İstanbul Bienali nedeniyle önümüzdeki hafta bir güne neredeyse üç paralel sergi açılışı düşerken, İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde ‘öncü bir sergi’ kapılarını ziyaretçilere açtı.
Heykel sanatçısı Nilhan Sesalan’ın ‘İz Kalır, Ben Kaybolurum’ sergisi müzenin bahçesinde 150 yıllık bina ile müthiş bir uyum içerisinde.
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Heykel Bölümü mezunu sanatçı, yüksek lisansını aynı bölümde, prehistorya heykelleri üzerine yazdığı tezle tamamlamış.
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Cumhuriyet’in 100. yılına ithafen ‘100+2 Süreli Müze Sergileri’ kapsamında yer alan serginin sanat danışmanı, sanat tarihçisi ve İstanbul Resim Heykel Müzesi eski Müdürü Hasan Karakaya.
Sergide yer alan üç metre yüksekliğindeki taş yontu ve paslanmaz çelik kaynak malzemeli üç eser, geçmiş/şimdi/gelecek ile iz/varoluş/anlam arasında bağlar kuruyor.
Tanpınar Kütüphanesi’nde söyleşiler
İstanbul Arkeoloji Müzeleri’ni sanatının en önemli üretim kaynaklarından biri olarak tanımlayan Nilhan Sesalan’ın 31 Ekim’e kadar sürecek sergisine ‘Ahmet Hamdi Tanpınar Edebiyat Müze Kütüphanesi’nde düzenlenecek söyleşiler eşlik ediyor.
2012 yılından itibaren kademeli bir restorasyon sürecine giren İstanbul Arkeoloji Müzesi, son derece başarılı bir restorasyon geçirdi ve 2020 yılında sergilenen objelerle bağlantı kuran duvar panolarıyla modern müze düzenine geçti. İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin yeni halini görmediyseniz ‘İz Kalır, Ben Kaybolurum’ sergisi iyi bir fırsat.
1882 yılında ülkenin ilk sanat akademisi Sanâyi-i Nefîse-i Mekteb-i Şâhâne’nin de Müze-i Hümâyun bünyesinde kurulduğu yer olan İstanbul Arkeoloji Müzeleri, antik dönemlerden başlayarak klasik, Roma ve Anadolu heykel okullarının nadide eserlerine, Osmanlı coğrafyasından farklı uygarlıklara ait çok sayıda eşsiz heykele ev sahipliği yapıyor.