Bu devirde kaygılı olmayan mı var? Ormanları yutan yangınlar, depremler, savaşlar, siyasi ve ekonomik krizler, adaletsizlikler, gelecek korkusu derken bir kaygı denizinde yüzüyoruz. Zaman zaman bizi bir boğulma duygusuna sürükleyen kaygı meselesini Küratör Nilüfer Şaşmazer, ‘Basınç Altında, Suyun Üstünde’ sergisinin odağına alıyor. Arter’in yeni sergisini, küratörü Nilüfer Şaşmazer eşliğinde gezdik.
Çevresel felaketlerin, göçün, savaşların, siyasi ve ekonomik krizlerin, belirsizliklerin yol açtığı günümüzün en büyük meselesini “kaygıyı” odağına alan sergi, 15 sanatçının resim, heykel, fotoğraf gibi farklı alanlarda ürettiği eserleri bir araya getiriyor. Nilüfer Şaşmazer, Arter’in iki katına yayılan sergiyi nasıl kurguladığını anlatıyor:
“Arter’in girişindeki serginin ilk bölümünde sergilenen yapıtlar, giderek derinleşen sorunların üzerimizde yarattığı “yüksek atmosferik basınca” odaklanıyor. Dönemin düşünsel ve ruhsal iklimini tanımlayan bir şey bu basınç. Girişin hemen altındaki kattaki eserler ise bu kaygı, sıkışmışlık hissini nasıl dönüştürdüğümüze, maruz kaldığımız krizlerle nasıl başa çıktığımıza odaklanıyor.”
Şaşmazer evrensel bir duruma dikkat çekmek istediği için sanatçıları değişik coğrafyalardan seçmiş. Türkiye’den ise bir tek sanatçı var: ‘Çimenin Vaadi’ başlıklı, Mardin 2022 Bienali’nde ilk kez gördüğüm ve hapishanede saçlarıyla yaptığı ‘Güvenlik Ağı’ ve ‘Gülle-ler’ işleri aklımdan hiç çıkmayan Fatoş İrwen.
Aralarında Güney Kore, Hindistan, Brezilya, Tunus, Ukrayna’dan da sanatçıların olduğu serginin katılımcıları şöyle: Michael Borremans, Angela da la Cruz, Fransız kolektifi Claire Fontaine, Shilpa Gupta, Nadia Kaabi-Linke, Alicja Kwade, Cinthia Marcelle, Tiaga Mata Machado, Jean Meeran, Moris, Ugo Schiavi, Hyun-Sook Song, Nasan Tur, Mariana Vassileva ve Fatoş İrwen.

Gölgelerle somutlaşan korkular
Arter’in en dikkat çeken işlerden biri Nasan Tur’un ‘Gölgeler’ isimli çalışması. Ellerin bir nevi gölge oyununu andıran kağıt üzerine düşen dört çizimi, direkt çocukluğun karanlık hayal dünyasına, korkularına götürüyor sizi. Sadece çocukların değil büyüklerin korkularına atıfta bulunun ‘Gölgeler’in hemen arkasında Ugo Schiavi’nin beton, akrilik reçine ve metalden ürettiği son derece somut bir işi yer alıyor. Fransız sanatçının ‘Ayaklanma’ serisine ait bir eserinde, sokak protestoları sırasında anıtsal heykele tırmanmış kişinin bacağıyla, heykelin dev bacağı birbirine dolanmış halde. Ugo Schiavi’nin aynı kattaki başka bir işi altın kaplama kurşunla yaptığı dört maske ‘Altın Arayanlar…’ Altın madenlerinde çalışan işçilerin yüzlerini temsil eden maskeler, işçi sömürüsünün, eşitsizliğin, adaletsizliğin simgesi gibi karşınızda. Yine aynı sanatçının alt kattaki ‘Ayaklanma’ serisinden başka bir eseri ‘Marianne’, Fransız Devrimi’ni temsil eden, bir kadının temsil meşhur sembolü yere devrilmiş gösteriyor.
Sergideki sanatçıların pek çoğunu birebir tanımış olan Şaşmazer’in anlattığına göre, Ugo Schiavi Paris’te kamusal alanlarda bulunan büyük boy heykellerin gizlice alçı kalıplarını alıyor. Sonra polisten sakınarak hızlı bir şekilde atölyesine geri dönüp reçine, beton gibi sağlam malzemelerle tekrar döküyor kalıpları. Bir nevi gerilla sanatı da diyebiliriz. Öte yandan mitolojik, ulusal kahramanların heykellerinin güncel figürlerin heykelleriyle buluşması hoş bir zıtlık ortaya çıkartıyor.
Yeryüzü ve insan bedenine aynı bakış
Giriş katında dikkat çeken bir çalışma Fatoş İrwen’in Diyarbakır’da Hevsel Bahçeleri ve Mardinkapı Mezarlığı’ndan aldığı toprağı bitkilerle ve saçlarıyla karıştırarak yaptığı ‘Çatırdayan Sınırlar 40’lar’ eseri. Şaşmazer’e göre, İrwen yaşadığı, doğduğu coğrafyaya feminist bir bakış acısıyla baktığı için yer yüzünü insan bedeninden ayrı tutmayan bir yaklaşımı benimsemiş.
Diyarbakır’da pek çok efsaneye konu olan Kırklar Dağı’na atıfta bulunarak 40 adet tuval üzerine toprak karışımını yerleştiren Fatoş İrwen, yer yer çatlamış, her biri ayrı bir görünümde olan tuvallerinde, örselenmiş insan bedeniyle, kurumuş, çatlamış çoğrafya arasında paralellikler kuruyor. Yukarıda sözünü ettiğim, İrwen’in 2017-2020 yılları arasında siyasi tutuklu olarak kaldığı Diyarbakır Cezaevinde kendi ve diğer kadın tutukların saçlarından yaptığı ‘Gülle-ler’ de Şaşmazer’in yer verdiği eserler arasında.
BİR BAŞKA SERGİ: Asesinos, Asesinos
‘Basınç Altında, Suyun Üstünde’ sergisini küratör Şaşmazer ile birlikte gezmeden önce Arter’de nisan ayından bu yana görmek istediğim ama fırsat bulamadığım ‘Asesinos, Asesinos’ (Katiller, Katiller) sergisini ziyaret ettim. Küratörlüğünü Selen Ansen’in üstlendiği sergi, Cezayir asıllı Fransız sanatçı Kader Attia’nın büyük ölçekli bir yerleştirmesinden oluşuyor.
İkiye ayrıldıktan sonra yeniden bir araya getirilmiş 100 ahşap ve tepelerine iliştirilmiş 37 megafondan oluşan yerleştirme Arter’in koleksiyonunda. Eser, ismini sanatçının 2014 yılında bizzat tanık olduğu, 43 öğrencinin Meksika’nın Guerrero eyaletinde kaçırılmasının ve öldürülmesinin ardından, adalet talep eden protestocuların haykırdığı “Asesinos! Asesinos!” (Katiller! Katiller!) sloganından alıyor.
Yerleştirmedeki kapılardan çoğu, Detroit kent sakinlerinin 2008’de ABD’de yaşanan emlak krizi sonucunda haciz gelen evlerinin kapılarından oluşuyor. Yerlerinden ve orijinal bağlamlarından koparılan kapılar, kendilerini ansızın evsiz ve borç içinde bulan insanların hayatlarını, kayıplarını dile getiriyor gibiler. Bir kapının ait olduğu evin sahibiyle ilgili bu denli ipuçları vermesi de oldukça şaşırtıcı. Kapıların kimi canlı renklere boyanmış, kiminin üzerinde yapıştırılmış dergi fotolarından arta kalanlar var. Bazı kapıların tepelerine yerleştirilen megafonlar sessiz.
Uzun yıllardan sömürgeleştirilmiş kültürlerle ilgili çalışmalar yapan Attia’nın sanatsal yaklaşımı yeni bir nesne üretiminden ziyade, mevcut bir nesnenin yeni bir bağlama taşınması üzerinde yoğunlaşıyor.
Arter koleksiyonunda olan Attia’nın Asesinos Asesinos yerleştirmesine ait 135 kapı ve 47 megafonun bir bölcümü ilk durağı The Art Institute of Chicago (AIC) olan ve 2025–2027 yılları arasında sırasıyla Museu d’Art Contemporani de Barcelona (Barselona), The Barbican Centre (Londra) ve KANAL-Centre Pompidou’da (Brüksel) izleyiciyle buluşacak Project a Black Planet: The Art and Culture of Panafrica (Siyahî Bir Gezegen Projesi: Panafrika Sanatı ve Kültürü) başlıklı gezici sergi için ödünç verilmiş durumda.
