Sanata ilginiz her zaman vardı. Peki, heykel bu hikâyenin neresinde?
Heykel, benim için yalnızca bir ifade biçimi değil, aynı zamanda bir düşünme ve var olma biçimi. Her bir form hem zihinsel hem de fiziksel bir sürecin sonunda ortaya çıkıyor; malzemenin direnciyle ilişki kurmak, onun sınırlarını zorlamak, bazen yönünü değiştirmek ya da ona eşlik etmek, tüm bu deneyim heykeli bir anlatı aracı olmanın ötesine taşıyor. Heykel yapmak, seçeneklerden biri değil, benim için tek yol. Kendimi tanıdığım, hissettiğim, tüm benliğimin şekillenip dışa vurulduğu yer orası. Bu sürece sadece üç boyutlu nesnelerin inşası olarak bakmamak gerek; bu bir mücadele biçimi. Hislerin, düşüncelerin, arzuların birleştiği yer.
Malzeme olarak metal kullanmanızın özel bir sebebi var mı?
Metal kullanmayı seçmemin en büyük sebeplerinden biri, bu malzemenin bana hem teknik hem de duygusal anlamda çok fazla alan tanıması. İlk bakışta sert, soğuk ve mesafeli gibi dursa da aslında içinde inanılmaz bir esneklik ve ifade potansiyeli barındırıyor. Farklı tekniklerle çalıştığımda her seferinde bambaşka bir duyguya dönüşebiliyor. Bazen bir kaygıyı, bazen bir kabullenişi ya da çok daha ince, kırılgan bir hissi bile aktarabiliyor. Bu benim için çok kıymetli; çünkü işlerimde sadece dışarıdan görüneni değil, içte kalan, çoğu zaman tarif edilemeyen duyguları da yansıtmak istiyorum. Metal, o görünür ağırlığının altında aslında görünmeyene de alan açıyor.
Eserlerinizi genellikle bir beden üzerinden tasarladığınızı görüyorum. Özellikle içsel dönüşüm ve doğa-insan ilişkisi… Neden?
Beden, işlerimde yalnızca biçimsel bir öğe değil; varoluşsal soruların, benliğe dair kırılmaların ve kimliğin sürekli devinim hâlindeki doğasının yansıma alanı olarak yer alıyor. Bireyin iç dünyası ile dış dünyanın talepleri arasındaki gerilim, çoğu zaman bedensel bir imgeyle görünür hâle geliyor. Beden, doğanın döngüselliğiyle benzer bir yapıya sahip: Sürekli değişen, uyum sağlayan, bazen direnen ama nihayetinde dönüşen bir yapı. Doğa ile insan arasındaki çizgi, bu bedenin katmanlarında belirsizleşiyor; organik olanla yapay olanın, içsel olanla çevresel olanın birbirine karıştığı bir eşik gibi davranıyor.

Nasıl başlıyor tasarım süreciniz?
Genellikle ansızın, beklemediğim anlarda başlıyor. Bir yerde otururken ya da bir şey yaparken aklıma gelen küçük bir fikri hemen hızlıca eskize döküyorum. O eskiz çok detaylı olmuyor, sadece kafamdaki bir görüntünün ya da duygunun ilk yansıması oluyor. Sonrasında ise o eskize çok bağlı kalmadan, heykelin kendi akışına bırakıyorum süreci. Malzemenin tepkisi, hissettirdikleri ve süreçte yaşanan keşifler bana yol gösteriyor.
Atölyede çalışma süreciniz nasıl gerçekleşiyor?
Heykele başlamadan önce mutlaka bir temizlik yaparım. Zihnimi, ortamı, her şeyi arındırır, düzenli ve sakin bir alan yaratırım. Kullandığım ekipmanlar, malzemeler hep yerli yerinde olur; bu benim için taze bir sayfa açmak gibi. Ancak heykele başladığında bambaşka bir hal alırım. O düzen yerini dağınıklığa bırakır, ellerim kirlenir, malzemelerle ve formla tamamen bütünleşirim. Her gün işe başlamadan önce yeniden bir düzen kurarım ama gün boyunca o karmaşanın içinde, heykelle iç içe olurum. Bu döngü, sürecimin ayrılmaz bir parçası.
Heykellerinizin sizden bağımsız bir bilinci olduğunu hayal etseniz, sizi nasıl tanımlarlar?
Sürekli değişen, hareket eden, yeniden şekillenen bir varlık gibi beni anlatırlar bence. Onlar için ben, varoluş, kimlik ve sosyal çatışmalar arasında denge kurmaya çalışan, kendi yolunu bulmaya çalışan bir yolcuyum. Heykellerimdeki kırılma, dönüşüm ve yeniden yapılanma süreçleri de aslında içimde yaşadığım bu çatışmaları ve onlardan doğan büyümeyi gösteriyor. Beni hem kontrolü elinde tutan, hem de akışa bırakabilen; sertlik ve kırılganlığın bir arada olduğu, tutkulu ama bir o kadar da akılcı biri olarak görürlerdi galiba.
Elgiz Müzesi’ndeki eserlerinize gelelim. Hangi eserlerinizi görüyoruz burada?
Elgiz Müzesi’ne bu yıl 4. kez katılıyorum. Daha önce 2021, 2022 ve 2023 yıllarında katılmıştım. Bu yıl ise özel davet üzerine 17. Teras Sergisi’nde bir heykelimi sergileme imkânı buldum. ‘Yeksan’ adlı metal heykelimle izleyiciyle buluşuyorum.
Sanatseverler tarafından nasıl geri dönüşler alıyorsunuz?
Ben malzeme olarak metalin sunduğu imkanları keşfetmeyi ve farklı şekillerde kullanmayı seviyorum. İzleyicilerden gelen geri dönüşler genellikle çok değerli oluyor; bazen şaşırıyor, bazen yeni bir bakış açısı yakalıyorlar. Bu da benim için en büyük ödül, çünkü amacım insanlarda merak uyandırmak ve alışılmışın dışına çıkabilmek.
Önümüzdeki sene kapsamlı bir sergi açılışınız olacak gibi duruyor. Çalışmalarınız ne durumda?
Sergi hazırlıklarım fikir aşamasından başlayarak hızla ilerliyor. Tasarım sürecim devam ediyor şu anda. Tasarımlarımı ve genel sergi kurgumu büyük bir heyecanla oluşturuyorum. Bu sergi, beni ve sanatımdaki dünyayı en içten şekilde yansıtacak; adeta benim hikayem olacak.