Geçmişe dönersek, sanat yolculuğunuzun nasıl başladı?
Aslında sanat yolculuğumun başlama şekli çok basit. Kendimi bildim bileli çizgi roman, çizgi film, oyunlar ve karikatür benim çocukluğumdaki en büyük tutkularımdı. Dolayısıyla bu süreç benim hayal dünyamı çok zenginleştirdi. Ben de var olan karakterlere kendi yorumumu katmaya ve özgün karakterler yaratmaya başladım. Sonuçta henüz 14 yaşındayken ilk solo sergim ortaya çıktı.
Peki, daha öncesinden gastronomiye bir ilginiz var mıydı?
Annem sayesinde olan bir şey. Bütün seyahatlerimizde biraz da onun ısrarıyla değişik ülkelerin mutfaklarını deneyimleme şansım oldu. Dolayısıyla farklı mutfaklar, farklı kültürler gastronomiye olan ilgimi giderek artırdı. Çok küçük yaşlardan beri mutfağa girip kendimde zaman zaman bu yemekleri yapmaya çalıştım. Böylece yemek yapmak da yemek yemek gibi benim için bir tutku haline geldi.
Gelelim ‘Reçete Defteri’ne. Bu fikir nasıl çıktı ortaya?
Bu sorunun öncesinde yemeğe olan tutkumu anlatmaya çalıştım ama asıl bu işi profesyonel bir mutfakta deneyimlemek istedim. Markus restoranında 3 ay boyunca bir staj dönemi geçirdim. Haftanın 6 günü 12 saat bire bir ekibe yardımcı oldum, öğrendiğim bütün reçeteleri, teknik detayları ve tecrübelerimi reçete defterime hem yazarak hem de çizerek sketch’ler halinde aktarmaya başladım. Bu sebeple serginin adını “Reçete Defteri” koydum.

Eserin farklı bir hikayesi var mı?
Evet… Nasıl ki hazırlanan her yemeğin farklı bir hazırlanış öyküsü varsa her eserin de farklı bir hazırlanış hikayesi oluyor tabi. Ben yaptığım tablolarımla bu hikâyeye herkesi dahil etmek istedim. “İşin mutfağında” ekibimizle birlikte zamana karşı mükemmel bir iş çıkarmak adına yarışılan tüm o anlar, iç içe geçen stresli ve eğlenceli zamanlar… Orada yansıtmak istediğim hikâye aslında bizim bir aile olduğumuzdu.
Eserler bir grafiti havası verdi bana, sokak stiline olan ilginizi de düşününce… Bu bilinçli olarak çalıştığınız bir teknik mi?
Grafiti havası vermesinin sebebi hepsini sprey boyayla yapıyor olmam olabilir. Neden bilmiyorum; ama çıkıp grafiti yapmayı, sokaklarda bir şeyler çizmeyi hep çok severdim. Eserlerin temelini mutlaka spreyle oluşturuyorum. Bu teknik belki ilerleyen yıllarda değişir fakat şimdilik benimle. Tuvallerde sprey boyalarla başlayıp akrilikle devam ediyorum. Belki de sabırsız olmam sprey aşkımı tetikleyen bir şey olabilir, çünkü çabuk kuruyor ve üst üste ekleme yapmayı seviyorum. Beynim en çok üretirken dinleniyor.
Aslında yarattığınız her eserde sizden bir parça görüyor gibiyiz. Bu doğru mu?
Her eserde restoranı kapattıktan sonra yaşadığımız hikayeleri görüyorsunuz. Hepsi benim 3 ay boyunca mutfakta gözlemlediğim ve deneyimlediğim şeylerin sonucu. Bu yüzden ister istemez içlerinde beni barındırdığını düşünüyorum.
Önümüzdeki dönem için yeni çalışmalarınız var mı?
Uzun dönem için gastronomi ile bağlantılı seyahatlerimden ve deneyimleme şansı bulduğum kültürel farklılıklardan oluşan bir seçki, bir kitap, çizimli bir gastronomi deneyimi paylaşmak isterim. Bir de kısa metraj film fikrim var. İlginç bir şey olsun istiyorum ve onun üzerinde çalışıyorum. Neler olacak hep birlikte göreceğiz…