Kırmızı kadifeler, eriyen mumlar, eski bir filmin loş sahnesi... Luvcat sahneye çıktığında sadece şarkı söylemiyor; dinleyiciyi gotik bir aşk hikâyesinin içine davet ediyor. Rock’n roll’un özlediğimiz yaramaz ruhunu geri getiren, dramatik ve romantik bir karakterden bahsediyoruz. Ekim sonunda çıkacak albümüyle karanlık bir aşk tiyatrosu kurmaya hazırlanan Luvcat, 4 Eylül Perşembe akşamı, Zorlu PSM %100 Studio’daki İstanbul konseri öncesi sorularımızı yanıtladı.
İstanbul’daki dinleyici ‘Gotik romantik drama’nı sahnede nasıl deneyimleyecek?
Şamdanlar, kırmızı kadifeler, yamuk haçlarla.
Biyografindeki Paris’te bir nehir teknesinde doğmak ya da sirke kaçmak gibi detaylar, rock’n roll’un kaybettiğini söylediğin yaramaz ruhun bir parçası mı?
Sanatçıların gerçeği büküp sizi tuhaf, büyülü bir dünyaya çekebildiği günleri özlüyorum. Şimdi bilgisayarlar tüm eğlenceyi bozuyor.
Küçücük yeraltı odalarında prova yapan bir gruptan, konserine başka şehirlerden hayranların uçakla geldiği bir noktaya... Bu hızlı yükseliş sana nasıl hissettiriyor?
Her an uyanacakmışım gibi hissettiriyor.
Babandan sana geçen, Morrissey’in de alışkanlığı olan küçük siyah defter tutma geleneğin var. Devam mı?
Hala deftere yazıyorum. Evim, çift dizeler, hüzünlü hikayeler ve aşk mektuplarıyla dolu siyah defterlerle kaplı.
Hem Frank Sinatra ve Rat Pack gibi klasiklerden hem de The Cure, Tom Waits gibi daha karanlık isimlerden besleniyorsun. Bu iki uç, şarkılarında nasıl birleşiyor?
Birbirine çarpıp tek bir eriyik kazana dönüşüyor: Aşk, seks ve gariplik.
31 Ekim’de yani Cadılar Bayramı’nda Vicious Delicious albümünü çıkaracaksın. Bu tarih seçiminin ardında ne var?
Cadılar Bayramı’nda her zaman kendimi en çok kendim gibi hissettim. Özellikle de ‘witching hour’da.
İstanbul’daki performansında görsel olarak ne beklemeliyiz?
Playboy Malikanesi’nde kaybolmuş Viktoryenler gibi bir dünya.
