Dünyanın en büyük arkeoloji müzesi olan, 500 bin metrekarelik bir alana yayılan ve Gize Piramitleri’ne karşıdan bakan ‘Büyük Mısır Müzesi’ nihayet 20 yıl sonra çok sayıda devlet başkanının katılımıyla görkemli etkinlikler eşliğinde açıldı.
İngilizce kısaltmasından (Grand Egyptian Museum) GEM olarak anılan müze, tarihteki en büyük medeniyetlerden biri olan Antik Mısır Medeniyeti’nin yeniden doğuşu anlamında. Zira bu medeniyetin paha biçilmez sembolik eserleri ilk kez aynı çatı altında.
1922 yılında ortaya çıkarılan Kral Tutankhamun’un ünlü altın cenaze maskesi dâhil 5 bin parçalık tüm altın hazinesi, Firavun Khufu’nun 1954 yılında Büyük Piramit’in yakınında ortaya çıkarılan 42 metrelik 4 bin 600 yıllık ‘güneş teknesi’, ziyaretçileri karşılayan 3 bin yıllık Kral Ramses II’nin 11 metrelik heykeli bunların arasında.
GEM fikri ilk kez 1992 yılında Başkan Mübarek zamanında ortaya atılıyor. 2002 yılında UNESCO desteğinde GEM için 82 ülkeden 1500 başvurunun yapıldığı uluslararası bir yarışma açılıyor.
Projenin yarışmasını Dublin ve Berlin merkezli Heneghan-Peng Mimarlık kazanıyor.
İrlandalı mimar Roisin Heneghan ile eşi, New York doğumlu Tayvanlı Shih-Fu Peng’in ofisi, projeyi 2005 yılında inşaatın başlamasıyla hayata geçirebiliyor.
1,2 milyar dolarlık projenin tamamlanması, Mısır’ın yaşadığı ekonomik kriz, Arap Baharı dalgası ve pandemi gibi nedenlerle 20 yılı buluyor.
GEÇMİŞİ GELECEĞE TAŞIYAN MÜZE
Roisin Heneghan’a göre GEM, Gize Piramitleri’nin boylarına ve matematiksel hesaplarına uygun bir şekilde, onlarla diyalog hâlinde olacak biçimde tasarlanmış.
Ülkenin yedi bin yıllık geçmişini ultra çağdaş tasarımlı GEM ile geleceğe taşıyan Mısır, müzenin yılda 8 milyon ziyaretçi ağırlamasını ve turizme yeni bir nefes getirmesini planlıyor. 2024 yılında 15,7 milyon olan turist sayısının 2030’da 30 milyona ulaşması hedefleniyor.
12 galerinin bulunduğu GEM, Japonya’nın sağladığı krediyle kurulan, dünyanın en ileri teknolojisine sahip bir konservasyon laboratuvarına ev sahipliği yapıyor. Arkeolojik kazılarda ortaya çıkarılan eserlerin korunması ve restorasyonu için eğitim de verilen laboratuvar, Tutankhamun’un hazinesi dâhil birçok eseri bakıma almış.
Artırılmış gerçeklik, dijital simülasyon gibi modern sergileme tekniklerinin kullanıldığı müzeye yakında yapay zekâyı da dâhil edecekleri söyleniyor. Yüz bine yakın eserin sergilendiği müzede ayrıca bir Çocuk Müzesi de yer alıyor.
NEFERTİTİ YURDUNA DÖNSÜN
Bu kadar iddialı bir projeyi hayata geçiren Mısır, şimdi sömürge döneminde yurt dışına kaçırılan antik eserlerini geri istiyor.
Mısır’ın eski Turizm ve Eski Eserler Bakanı, arkeolog Dr. Zahi Hawass, müze açılışında BBC’ye verdiği demeçte özellikle kaçırılan eserlerin üzerinde duruyor: “Mısır büyük hayalini hayata geçirdi. Şimdi kaçırılan eserlerini talep ediyor. Özellikle üç eserin geri gelmesini istiyoruz: British Museum’dan Rosetta Taşı, Louvre Müzesi’nden eski Mısır gökbilim haritası Zodiak ve Berlin’den Nefertiti’nin Büstü” diyor.
Dr. Hawass, söz konusu eserlerin geri gelmesi için büyük bir imza kampanyası başlatmış.
Hiyeroglif yazısını çözmenin anahtarı olan Rosetta Taşı, 1799’da Fransız arkeologlar tarafından bulunmuş, ancak daha sonra İngilizlerin eline geçmişti. Yine Fransızlar 1821 yılında Hathor Tapınağı’ndan Dendera Zodiak haritasını söküp kaçırmıştı. Efsane Kraliçe Nefertiti’nin renkli büstü ise bir yüzyıl önce Almanlar tarafından götürülmüştü.
Önümüzdeki yıllarda Mısır’ın talep ettiği bu eserlerin ait oldukları yere dönüp dönmeyeceğini hep birlikte izleyeceğiz.
Bu arada televizyondan izlediğim kadarıyla GEM’e ulaşmak için açılan yeni yollar ve metro hatlarının inşası sırasında Kahire’de pek çok mezarlık ve tarihi eser tahrip edilmiş. Bu da dünyanın en büyük arkeolojik müzesi hikâyesinin tatsız yanı.