Eylül sonunda İstanbul’un rüzgarına bir başka ses karışır: trompetin uzaklardan gelen çağrısı, bir saksafonun geceye bıraktığı iz ya da piyanonun ansızın kalabalığı susturan tek notası… Akbank Caz Festivali, tam 35 yıldır bu şehrin ritmini cazla yeniden yazıyor. Artık yalnızca bir konserler dizisi değil, farklı semtlere yayılan mekanları, panelleri, atölyeleri, yeni kuşaklara açtığı alanlarıyla İstanbul’un kültürel belleğinin vazgeçilmez parçalarından biri. Festivalin 35. edisyonu, şehri cazın çok katmanlı bir yolculuğuna davet ediyor: usta isimlerle genç yeteneklerin buluştuğu sahnelerden, disiplinler arası projelere, çocukların kendi orkestralarını kurduğu atölyelerden, caz tarihini yeniden düşünmeye çağıran panellere uzanan yoğun bir program…
Bu yıl 200’den fazla sanatçının yer aldığı festivalin kalbinde, hem cazın köklerine bağlı kalmak hem de yeni arayışlara alan açmak var. Biz de 13 Ekim’e kadar sürecek festivalin direktörü Gözde Sivişoğlu ile programın ruhunu, genç yeteneklere verilen desteği ve 35. yılın özel anlamını konuştuk.
Festival bu yıl 35. yaşını kutluyor. Bu edisyonda nasıl bir yaklaşım benimsediniz?
Programı oluşturmak biraz yapboz işi. Dünyanın yeniliklerine, Türkiye’nin üretimlerine, farklı coğrafyalara bakıyoruz. Herkesin kendinden bir şey bulabilmesini önemsiyoruz. 35. yılımızda 200’den fazla yerli ve yabancı sanatçı, İstanbul’un 20 farklı mekanına yayılıyor. “Jazz Meets Rap” gibi cazın doğaçlamacı ruhunu rap’in keskin sözleriyle buluşturan projeler, Türkiye’nin ilk kadın müzik kolektifi Sista Sound, Grammy ödüllü piyanist Eliane Elias ve arpın sınırlarını yeniden tanımlayan Brandee Younger Trio bu yılın özel başlıkları arasında.
“Ülkemizin en uzun soluklu caz festivallerinden biri” olma unvanı size nasıl bir sorumluluk yüklüyor?
Bu unvan bizim için büyük bir gurur ama aynı zamanda ciddi bir sorumluluk. Her zaman aynı ciddiyetle, heyecanla bu unvanı daha da ileriye taşımaya çalışıyoruz. Festivalin her edisyonunda festivalin mirasına sahip çıkan, cazın köklerine sadık kalan hem de yeniliklere açık bir program sunmaya çalışıyoruz. Ustalarımızı sahnede ağırlamak, genç yetenekleri desteklemek, cazı farklı türlerle buluşturmak ve festivali sadece bir konserler dizisi değil, aynı zamanda kültürel bir deneyim haline getirmek en büyük hedefimiz. Uzun soluklu olmak sürdürülebilirlik gerektiriyor; biz de bu bilinçle, cazı hem sahnede hem de hayatın içinde yaşatmaya devam ediyoruz.
Festivalin Türkiye’deki caz sahnesine katkısını nasıl görüyorsunuz?
Bizim için caz yalnızca sahnede çalınan bir müzik değil, caz bir üretim, eğitim ve paylaşım alanı. Festival, dünyanın önemli caz isimlerini İstanbul’a getirirken, aynı zamanda yerli yeteneklere de sahne imkanı sağlıyor. Genç müzisyenler için mentorluk, network ve görünürlük fırsatları yaratıyoruz. Çocuk atölyelerinden masterclass’lara kadar birçok farklı katmanda cazın geleceğini besleyen bir festival olmayı önemsiyoruz.
Genç yeteneklere odaklanan JAmZZ programı bu yıl neler sunuyor?
Bahçeşehir Üniversitesi Konservatuvarı, Zuhal Müzik, Umbria Jazz Festival ve Berklee College of Music ile birlikte yürüttüğümüz JAmZZ Masterclass Programı, gençleri ustalarla buluşturuyor. Geçen yıl seçilen öğrencilerimizden Berkay Sümbül bu yıl festival sahnesinde. Göksu Köse ve Kaşif Şahin yurt dışında eğitimlerine devam ediyorlar. Ayrıca bu yıl, “Canlı Seçmelere Hazırlık” başlıklı özel bir oturumla gençlerimize performans dışında hazırlık sürecinde de rehberlik ediyoruz. Onların müzik yolculuklarının bir parçası olmak bizim için çok değerli.
Festival sadece konserlerden ibaret değil. Paneller, söyleşiler ve atölyelerle şehre yayılan çok katmanlı bir yapı da var. Bu nasıl şekilleniyor?
Festivalin bir konser serisi olmanın ötesine geçmesi bizim için çok önemli. Paneller, söyleşiler ve atölyeler katılımcılara hem öğrenme hem paylaşma hem de keşfetme fırsatı veriyor. Bu yıl örneğin “Türk Medyası Caz Ritmini Yakalayabiliyor mu?” başlıklı bir panel düzenliyoruz. “Edebiyat ve Caz” söyleşisiyle yazın dünyasıyla cazı buluşturuyoruz. “Caz Tarihinin Dönüm Noktaları” panelinde ise caz tarihindeki devrimsel değişimler masaya yatırılacak. Çocuklara yönelik “Çılgın Çocuk Orkestrası” gibi atölyelerle de geleceğin dinleyicilerini ve müzisyenlerini besliyoruz.
Festivalin dünyadaki benzerlerinden ayrışan tarafı sizce nedir?
Bizi farklı kılan şey süreklilik ve kapsayıcılık. İstanbul’un farklı semtlerine yayılan, hem ustaları hem gençleri bir araya getiren bir festivaliz. Yalnızca cazı değil, cazın doğaçlama ruhunu farklı disiplinlerle buluşturan özel projeler de üretiyoruz. Bu da Akbank Caz Festivali’ni sadece bir müzik etkinliği olmaktan çıkarıp şehrin kültürel dokusunun bir parçası haline getiriyor.
Festivalin 35’inci yaşı. Eğer festival biri olsaydı ve bir dilek dileseydi ne dilerdi sizce?
Müziğin hiç susmadığı nice 35 yıllara…
Festivalde öne çıkan 5 konser
Jazz Meets Rap - 3 Ekim, Alan Kadıköy
Cazın doğaçlama ruhu ile rap’in keskin sözlerini buluşturan, festival için özel hazırlanmış dinamik bir proje.
Enji - 4 Ekim, Salon İKSV
Moğolistanlı şarkıcı Enji, kimlik ve aidiyet temalarını caz ve folk öğeleriyle harmanlayan umut dolu şarkılarıyla İstanbul’da.
Ali Perret “Octopus Band” - 4 Ekim, Akatlar Kültür Merkezi
Türkiye cazının öncü isimlerinden Ali Perret, çağdaş caz fanfare formunu sahneye taşıyan yeni projesinin dünya prömiyerini yapıyor.
The Brandee Younger Trio - 11 Ekim, Zorlu PSM
Grammy ödüllü arpist Brandee Younger, modern cazda arpın rolünü yeniden tanımlayan etkileyici performansıyla festivalin zirve anlarından biri.
Aaron Parks Little Big - 12 Ekim, Zorlu PSM
Blue Note ve ECM etiketlerinden tanıdığımız piyanist Aaron Parks, Little Big grubuyla modern ve türler ötesi cazın en parlak örneklerini İstanbul’a taşıyor.