Geçen yıl KentFest’in ilk basın toplantısında bir araya gelmiştik. O gün festival hem sizin hem de Etimesgut halkı için yeni bir heyecandı. Bu yıl ikincisi düzenleniyor. Neler hissediyorsunuz?
Zamanı anlamlı kılıyoruz. Festivalin gelenekselleşmesini ve devam etmesini arzu ediyorum. Hayat, hikâyelerle genişliyor ve Etimesgut halkı bunu hak ediyor.
Toplumun sanatla iç içe olmaya ne kadar ihtiyacı olduğunu bir kez daha görüyoruz sanırım.
Sanat bir bakış biçimidir. Sanatla bakmak da deriz biz buna. Birinin kafasına gül fırlatmak da bir tercihtir, bir gülü nazikçe uzatmak da. Ruhları yumuşatmak, algıları ve görüşü genişletmek gerekiyor. İnsanların şahit olması, maruz kalması lazım; sanat kadar bunu sağlayan başka bir şey yok.
Peki, kültür-sanat etkinliklerinin toplum üzerindeki etkisi nedir sizce?
Kültür-sanat etkinlikleri, nitelikli ve seçilmiş içerikleriyle insanı tek bir dünyaya, tek bir hayata mecbur bırakmaz. Zihni genişletir, öğretir, ufuk açar. Bedenin sınırlarını, zihinle aşarsınız.
Ama bir yandan yasakları konuşuyoruz. Son dönemde bazı konser ve dizilere getirilen yasaklar var biliyorsunuz.
Sadece gülüyorum.
Sanat, siyasetten ayrı tutulabilir mi sizce?
Tabii ki hayır.
Etimesgut’un 25 yıllık bir kültür-sanat açlığı olduğunu söylüyorsunuz. Sizin belediyecilik anlayışınız ilçeye nasıl bir yön verdi?
Sayfa değil, defter açtık desek daha doğru olur. Etimesgutlu bir hemşerim artık şunu biliyor: “Bana en yakın kültür merkezinde bu akşam mutlaka bir etkinlik var.” Milli bayramlar kutlanıyor. Gençler artık Kızılay’a ya da Çankaya’ya gitmek zorunda kalmadan, yürüyerek konser izleyebiliyor. Park da yapılıyor, asfalt da atılıyor, geri dönüşüm araçları da çalışıyor… Bunları iyi bir ekiple herkes yapabilir. Ama artık devrin ruhu farklı. Bir çöp alınmadığında vatandaş sosyal medyada paylaşıyor. Bu işler artık ‘tercih’ değil, zorunluluk. Biz ‘şu kadar çöp topladık’ diye icraat anlatmıyoruz. Zamanında yapmalıyız zaten. Önemli olan bunun üstüne ne koyduğunuzdur. Çöp kutusu koyduk diye haber yapılmaz; ama çöpleri geri dönüştürürsek haber olur. Anlayışım budur: Üzerine koymak. Mutsuz bir evde yemek pişse ne, pişmese ne… Ne demek istediğimi anlatabiliyorum sanıyorum.
Türkiye’deki belediyeler bu konuya yeterince yatırım yapıyor mu?
Maalesef hayır.
“Ben siyaset yolculuğunda değilim, hizmet yapıyorum” demiştiniz. Hâlâ aynı düşünceyle devam öyleyse?
Şüphesiz.
Yaygın, cesur ve çeşitli…
Kentfest’in Sanat Yönetmenleri Övül ve Mustafa Avkıran, festival programının detayları ve hangi yaklaşımla hazırlandığına dair sorularımızı yanıtladı.

KentFest tiyatroyla nasıl buluştu?
MUSTAFA AVKIRAN: Erdal Beşikçioğlu’nun çağrısıyla hızlı bir çalışmaya başladık. Erdal Bey, festival seçkisinin ‘eş dost’ davetleriyle değil; repertuvar ve dramaturji temelli ilerlemesini özellikle istedi. Biz de bu seçkiyi düşünerek, görerek, anlayarak oluşturduk. Bürokrasi genelde “Ben ne dersem o olur” anlayışıyla işler. Erdal Bey bize tartışma ve düşünme alanı açtığı için halktan da bu kadar sıcak bir karşılık alıyoruz.
Festivalin hedefleri doğrultusunda nasıl bir yaklaşım benimsediniz?
ÖVÜL AVKIRAN: Uluslararası bir festival hayal ettik: Yaygın, cesur ve çeşitli… Her oyun büyük bir hikâyeye hizmet etsin istiyoruz. Her bileşen diğerini etkiliyor, dönüştürüyor. Bütüncül bir yaklaşımla çalışıyoruz ve bu yüzden detayları çok önemsiyoruz.
Festivalin global sahnelerle buluşmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ö.A.: Sadece aynaya değil, dünyaya da bakmak gerekiyor. Dünya artık küresel bir köy. Bu kadar etkileşimin olduğu bir yerde, anlamak ve anlatabilmek çok kıymetli. O nedenle evrensel bir festival olması hem konuklar hem yerel sanatçılar için çok zengin bir alan sunuyor.
Mesela Yunanistan’dan veya Arjantin’den gelen bir oyunu izlerken, aslında o ülkelere yolculuk ediyorsunuz. Bu deneyimi çok önemsiyoruz.
İkinci yılında KentFest katılımcılarını hangi yenilikler bekliyor?
M.A: Kapsamlı bir repertuvar hazırladık. Oyunlarımız, alternatif sahnelerdeki gösterimler, atölyeler ve konferanslarla ciddi bir vizyon sunduğumuzu düşünüyorum. Herkese iyi seyirler!