Sohbetimize oyunun ilk günlerine giderek başlamak isterim. ‘Bir Baba Hamlet’ ile sahneye çıkışınız nasıl gerçekleşti?
ŞEVKET ÇORUH: Bir Baba Hamlet, Baba Sahne’yi açmaya karar verdikten sonra kendi sahnemizde oynayacağımız oyunları araştırırken ortaya çıkmış bir proje. Elbette orijinal halinden epey değişmiş bir metin. Hayalimiz uzun soluklu bir proje gerçekleştirmekti fakat ilk ortaya çıktığında ben de bu kadar çok oynayacağımızı hayal etmemiştim. Baba Sahne kurulduktan sonra çok sayıda sahnelenen oyun oldu. Fakat şu anda liderlik ‘Bir Baba Hamlet’in elinde.
Baba Sahne ve sizin için bu oyun neden bu kadar özel?
Ş.Ç.: Baba sahnede oynadığım ilk oyun, ilk göz ağrısı diyebiliriz. İlk oldu ama hala yoluna devam etmesi ayrı bir özellik katıyor bu oyuna.
Aynı Köşk’ün çocuklarıyız
‘Bir Baba Hamlet’ gibi temposu yüksek, komedisi bol bir oyunda birbirinizle çalışmak size nasıl bir alan yarattı?
İLKER AYRIK: Bu benim Şevket Abi ile oynadığım ilk oyun. 30 yıla yakın tanışıklığımız var ama beraber oyun oynamak bu zamana kısmetmiş. Aynı Köşk’ün (Müjdat Gezen Sanat Merkezi) çocukları olduğumuz için aynı ustalardan aynı eğitimi aldığımız için ve Bir Baba Hamlet bu aldığımız eğitimi cömertçe sergileyebilme imkânı sunduğu için şahane bir alan yaratmış oldu.
Ş.Ç.: İlker zaten benim yakın arkadaşım, aynı ekolden yetiştik. O yüzden sahneden tiyatro dilini bildiğim biri var ve onunla oynamanın konforu büyük.
Peki, İlker Bey televizyon ve sinema izleyicisinin oldukça sevdiği ve aşina olduğu bir isimsiniz. Yeniden tiyatro sahnesinde olmak size neler hissettirdi?
İ.A.: Çok rahat ve çok mutlu hissettiriyor. Çünkü oyun, bir yandan oyuncusunu zorlarken bir yandan da çok konforlu bir alan sunuyor. Kendini ifade edebileceğin, yeteneklerini gösterebileceğin, eğlenebileceği bir alan… Bu anlamda kendimi çok iyi hissediyorum. Bu oyunu oynamayı çok seviyorum.
Üstelik köklü ve sevilen bir oyuna katıldınız…
İ.A.: İşte o kısmı biraz zordu. Çünkü bu oyunu benden önce çok yetenekli ve çok sevdiğim iki aktör oynadı. Hem Murat Akkoyunlu hem de Günay Karacaoğlu bu rolde ayrı ayrı döktürdü. Bu anlamda böyle bir oyuna katılmak benim için kolay değildi. Ama işte oyun o kadar cezbedici ki. İyi ki katılmışım be!
Oyunda hem bir parodi hem de tiyatroya dair bir ‘öz eleştiri’ var. Sizce tiyatronun kendine gülebilmesi neden bu kadar kıymetli?
İ.A.: Çünkü dünyanın en önemli işini yapmıyoruz. Bunun farkında olmak, bunun tadını çıkarmak, bunu seyirci ile paylaşmak çok eğlenceli. Bu üstten bakmayan, kendisiyle alay edebilen tavır bizi seyircimizle çok daha samimi bir ilişki kurduğumuz, kurabildiğimiz bir noktaya getiriyor. Sanırım bu da ‘Bir Baba Hamlet’ oyununun en önemli özelliklerinden biri.
Ş.Ç.: Aslında bahsettiğiniz konu oyunun küçük bir bölümü, öz eleştiri gibi değil de buna ben altını çizmek derdim. Tiyatro ayna tutmaksa kendimize de yeri gelince tutuyoruz.
Yıllar içinde sahnelediğiniz ‘Hamlet’ karakteri içinde bir dönüşüm yaşandı mı? İlk versiyonla bugünkü yorumunuz arasında fark var mı örneğin?
Ş.Ç.: Hem var hem de yok. Birkaç güncel espri dışında çok büyük bir değişim ve dönüşümden bahsedemem. Belki de bu tutarlılık bu oyunu bu kadar kıymetli hale getiriyor.
Oyunda yer alan karakterlerden biri şarkı söyleme merakıyla öne çıkıyor. Bu yönünüzü oyuna nasıl entegre ettiniz?
İ.A.: Hani derler ya şarkılı türkülü gırgır şamata… İşte o anlamda çok eğlenceli. Hem şarkı hem türkü söyleyip gırgır şamata yapabiliyorum. Daha ne olsun?
Seyirciden gelen enerji, günün ruhu, anlık doğaçlamalar... Tüm bunlar sahneyi nasıl şekillendiriyor?
Ş.Ç.: Anlık doğaçlama gibi görülen anlar, seyircili ve seyircisiz prova edilmiş şeyler. Size bu kadar doğal gelmesinin sebebi de bu prova edilmiş ve denenmişlik hali.
İ.A.: Aslına bakarsanız her tiyatro oyunu gibi diyebiliriz. Her tiyatro oyunu o gün seyircisi ile yeni bir oyun oynar. Biz oyunlarımızı birçok farklı salonda birçok farklı şehirde birçok farklı seyirci ile oynuyoruz. Bu da oyunun her seferinde bambaşka bir şekilde oynanmasını sağlıyor. Doğaçlama yapmasanız bile hiçbir oyun birbirine benzemiyor. İşte tüm bunlar da aslında biz oyuncular için işin en çekici yanını oluşturuyor. Çünkü her oyun yani her macera tekrar ve tekrar sıfırdan başlıyor.
Tiyatro seyircisi zaman içerisinde değişti mi sizce?
İ.A: Tiyatro seyircisi değişmedi. Yani en azından tek başına değişmedi. Sosyal ortam değiştikçe, ekonomi değiştikçe, yaşam şartları değiştikçe tiyatro seyircisi de bu değişimden nasibini alıyor. Benim gözlemim tiyatro seyircisi daha az oyuna gidiyor ama çok daha özenli tercihler yapıyor. Çünkü mevcut ekonomi ve gündelik yaşam her hafta tiyatro oyununa gitme konusunda seyirciye pek yardımcı olmuyor.
Ş.Ç: Tiyatro seyircisinin değişkenliği biraz sosyal medya yaygınlaşması ile orantılı. Daha çok etkileşim üzerinden ilerliyor seyirci. Kulak yapmak artık daha kolay gibi görünse de sosyal medya karmaşası içinde fark edilmek zor. Salonlar popüler oyunlarda doluyor fakat tiyatroya giden, gitmekten keyif alan birçok insan, şu anda ekonomik sıkıntılardan bu ihtiyacını öteliyor.