Dünyaca ünlü perküsyonist ve oyuncu Burhan Öçal ile tanışmamın ilginç bir hikâyesi var. Uzun yıllar önce Hürriyet Dış Haberler’de çalışırken Pazar ekinde gündemin dışında, oradan buradan esinlendiğim yazılar yazıyordum. Günün birinde başlığı ‘Davulun Sesi’ olan bir yazı kaleme aldım, arşivden de bir davulcu fotoğrafı bulmalarını rica ettim. Fotoğraf harikaydı, ben mutluydum ve editör hemen kullandı. Derken ertesi gün telefonda sitemkâr bir ses tonuyla arayan biri, “Büyükada’daki düğünümde çalarken fotoğrafımı kullanmışsınız. Davulcu değilim, perküsyonist Burhan Öçal ben” dedi. Önce ABD’de ünlenen, ardından Avrupa’da fırtınalar estiren Burhan Öçal, genç yaşta hayatını kaybeden dDf’ın kurucularından Arhan Kayar sayesinde Türkiye’ye yeni gelmişti. Müzik çevreleri tanıyordu ama ben kaçırmıştım. Özür dilemek için hemen buluşmayı önerdim. Burhan Öçal ile bizim sahilde -o sırada bize yakın oturuyordu- çimenlerin üzerinde buluştuk ve uzun uzun sohbet ettik. Karizmatik olduğu kadar mütevazı, arkadaş canlısı ve sürekli yeni projelerin peşinde olan Öçal, o günden beri arkadaşım. İstanbul’daki konserlerini kaçırmam; Brüksel’de, Davos’ta da onu dinledim. Geçenlerde Levent’te, Uludağ Gazoz’un, Burhan Öçal ile yapay zekâ ürünü bir genç kadını bir araya getiren nefis bir reklamını izledikten sonra, İsviçre ile Türkiye arasında yaşayan arkadaşımı aradım ve buluştuk.
Trakya Kırklareli doğumlusun. Kırklareli’nden yola çıkıp ABD’nin hem doğu hem batı yakasında, ünlü isimlerle aynı sahneyi paylaşma serüvenini merak ediyorum.
Babam Mehmet Öçal, Trakya’nın ilk sinema işletmecisiydi. Aslında aktör olmak istemiş, Hollywood oyuncularına hayrandı. Aynı zamanda bateri çalardı. Ancak aileden büyük bir miras kalınca sinemaya yatırım yaptı. İstanbul’da Fatih Karagümrük’te sinemaları vardı, sinema çevresinden de dostları. Ayda bir, iki kez trenle Kırklareli’nden İstanbul’a annem ve kardeşlerimle giderdik. O şahane yolculukları hiç unutmam. Yirmili yaşlarımda cebimde 450 dolarlık birikimle Hollywood hevesiyle Kırklareli’nden ayrıldım. Babam, daha önce Hollywood’a giden oyuncu Muzaffer Tema’yı tanıyordu. “Muzaffer Amca sana yardım eder” diyerek beni uğurladı.
Ama ABD’ye varman, Muzaffer Tema ile buluşman yıllar sonra değil mi?
Evet. ABD’ye diye yola çıktım ama İsviçre’nin Zürih kentinde tam 14 yıl kaldım. Orada evlendim, müzikle uğraştım. Amerikalı, Fransız ve İsviçreli müzisyenlerle bir grup kurduk. Funk müzik yapıyorduk. Grubun bir üyesinin annesi, ünlü Amerikalı klasik gitarist Eliot Fisk’in menajeriymiş. Onun sayesinde Fisk ile tanıştım. Fisk’in hocası, klasik gitarın büyük ustalarından Andres Segovia’ydı. Fisk ile iyi anlaştık, özel konserler verdik. Sonunda beni ABD’ye götürdü ve Los Angeles merkezli International Creative Management (ICM) ile tanıştırdı. Sekiz yıl ICM ile çalıştım. Bu ajansla çalışan ilk Türk oldum. New York’un en ünlü gece kulüpleri dahil ABD’de çalmadığım yer kalmadı. Muzaffer Amca’nın yaşadığı Orange County’de verdiğim ikinci konserde nihayet buluştuk, sarıldık.
Tam olarak ne çalıyorsun? Caz mı, Trakya ya da oryantal ezgiler mi?
Kendimi çalıyorum. Balkan, funk, caz… Hepsini karıştırıyorum ama cesurca. Hep sağlam müzisyenlerle çalışırım, virtüöz olmayanla çalmam.
FARKLI BİR VURUŞ TEKNİĞİM VAR
Senden “darbukayı Batı müziğine entegre eden sanatçı” diye söz ediliyor. Doğru mu? Darbuka çalmayı Kırklareli’nde mi öğrendin?
Müzik aile geleneğimizdi. Babam bateristti, ablalarım da yetenekliydi. Evde sık sık fasıl yapardık. Babam Lüleburgazlı, annem Selanik Dramalı. Küçükken fasılları yönetirdim. Konservatuvar eğitimi almadım ama tüm perküsyon aletlerini, telli sazları ve piyano çalarım. Bestelerimi piyanoda yaparım. Otodidaktım, kimseyi taklit etmedim. Çocukken masaların üzerinde çalardım. Farklı bir vuruş tekniğim vardır. Her gün çalışırım.
Peki darbuka?
İsviçre’ye ilk gittiğim yıllarda darbuka yoktu. Sadece Londra’da Led Zeppelin ile zaman zaman çalan bir Mısırlı usta vardı. Oryantal ezgiler trend değildi. Okay Temiz’in Oriental Wind grubunu biliyordum. Bir trafik kazasında ayağımı kırınca bateri pedalı çalamadım ve perküsyona yöneldim. Sonra Kırklareli’nde darbuka çalan Yaşar’ı hatırladım. Ondan öğrendim ama kullandığı darbuka hoşuma gitmedi. Ankara’da bakırcı İlhan Usta’ya kendi tasarladığım darbukaları yaptırdım ve İsviçre’ye götürdüm. Böylece darbukayı Batı müziğine entegre ettim. Bugün darbuka için eser yazıyor ve yazdırıyorum.
Ayrıca Ukraynalı piyanist Alexey Botvinov ile ‘Piano & Percussion’ adlı bir projemiz var. Botvinov klasikler çalarken ben ritim ve efektlerle eşlik ediyorum. Dünyada benzeri yok. Avrupa’nın birçok şehrinde, İstanbul ve İzmir’de çaldık. Önümüzdeki yıl Vatikan’da ödüllü bilim insanlarının konferansında sahne alacağız. Belki Papa da gelir.

HAYALİM DARK MOFO FESTİVALİ
Yeni projelerinden söz etmek ister misin?
Tabii. Yeni projem Doğu’yu yaşamak ve müziğimi orada yaşatmak. ABD ve Avrupa’dan çok Asya ve Avustralya ilgimi çekiyor. Singapur’da Victoria Konser Salonu’nda, Pekin, Şanghay, Güney Kore, Japonya’da konserler verdim. Şimdi Avustralya’yı fethetmeye hazırım. En büyük hayalim Sydney Operası’nda çalmak ve Tasmanya’daki Dark Mofo festivalinde sahne almak. Bu festival çok çılgın; orada olmalıyım. Para için değil, kendim için. Boğa burcuyum, kafama taktım. Asya’da Malezya, Vietnam, Tayvan, Kamboçya, Laos hedeflerim arasında.
Peki ya Türkiye’de konserler devam ediyor mu?
Geçen gün İBB’nin Beykoz Siloları’ndaki caz günlerinde sahne aldım. 20 Eylül’de yine İBB’nin Büyükada’daki caz günlerinde çalacağım. Ayrıca yeni albümüm Trakya Funk çıktı. Yıllar sonra caz ustası Jamaaladeen Tacuma ile bir araya geldik. Elbette Trakya All Stars da bu projede.
Modayı izlemeyi seviyorsun. Bu giydiklerin de bayağı tarz.
Moda ikonum 102 yaşında ölen İris Apfel. Onun renkleri, takıları, tarzı ve felsefesi müthiş. 80 yaşıma geldiğimde onun gibi olacağım. Kendi tarzımı dünyaya tanıtacağım. Daha yeni başlıyorum.
61 yaşında baba oldun. Beş yaşındaki kızın Leyla ile aran nasıl?
Çok düşkünüm. Hiç kıyamıyorum ona. Otorite kurmam gerekirken hep oyunlarına katılıyorum. “Robot ol” diyor, robot oluyorum. “Doktor ol” diyor, hasta oluyorum. Hırsız-polis oynuyoruz. Bitmeyen bir enerjisi var, nereden geliyor bilmiyorum.