Tiyatro sahnesi Çağan Irmak’ın öyküsüyle buluştu… Bir oyun yazma fikri nasıl ortaya çıktı?
ÇAĞAN IRMAK: Bu fikir çok eskiden beri vardı ama ne zaman olacağını ve hayata geçeceğini ben de bilmiyordum. Çünkü kafanızdaki senaryolar, tekstler, romanlar ya da edebi metinler bir dolma ve doygunluk süreci yaşarlar. Bunun da bir doygunluk zamanı olacağına emindim. Pandemi zamanında senaryo olarak düşündüğüm bu hikâyeyi oyun yapmaya karar verdim çünkü içindeki malzeme oyuna çağırıyordu. Bir taraftan da film senaryosu olarak düşündüğüm hikâyeyi sahnede görmenin mücadeleci tavrı çağırıcı oldu benim için. Böylece ‘Palamut Zamanı’ oldu.
İlk ne zaman düşünmüştünüz bir tiyatro oyunu kaleme almayı?
Ç.I.: Asmalı Konak dizisinden sonra bir oyun yapmayı çok istedim. Hatta ismi de ‘Marvin’in Odası’ydı. Sonrasında bazı şeyler istediğim gibi olmadı. Böylece yaklaşık 25 yıl kadar beklemiş oldum. Ama böyle olduğu için çok memnunum çünkü ben bir taraftan da bir hikâye anlatıcısıyım, o yüzden kendi hikayemle yola çıkmayı istedim. İyi ki de öyle oldu.
Hikâyenin özelliği nedir sizin için?
Ç.I.: Oyunun içinde geçen çevre benim çok da uzak olmadığım hatta içinde yaşadığım bir çevre. Bu değişen toplumsal kültürler, linç kültürü, değişen beğeniler, farklı idoller, Z kuşağının peşinde koştuğu farklı oyuncular, influencerlar… Kahramanlar değişiyor yıllar geçtikçe; eskiden bunlar sinema starlarıydı şimdi bu kahramanlar yerini farklı kanaat önderlerine bıraktı. Burada değişen bir toplumsal dinamik var. Artık Z kuşağı kimin peşinden koşuyor, kimi unuttu, kimi tekrar hatırladı… İşte bu hikâye, tüm bu gözlemlerden çıktı.
Peki, Ayda Hanım sahnede sayısız oyun ve karaktere hayat verdiniz. ‘Palamut Zamanı’ sizde nasıl bir merak, nasıl bir heyecan yarattı?
AYDA AKSEL: Aslında uzun yıllardır tiyatro sahnesine çıkmamıştım ve bu benim için çok büyük bir heyecan. Hem çok özlemiştim hem çok korkuyordum ama Çağan Irmak’ın metnini okuduğumda büyülendim resmen. Çağan Irmak, birlikte çalışmayı çok istediğim bir yönetmen. Bugüne kadar film ya da dizi projelerinde bir türlü birlikte çalışma fırsatı bulamamıştık. Şimdi onun ilk oyunu, benim de uzun bir aradan sonraki tiyatro oyununda buluşmamız çok güzel oldu.
Peki ya siz Alina Boz?
ALİNA BOZ: Proje bana geldiğinde senaryoyu okur okumaz o dünyanın içine çekildim. İlk okuduğum anda o karakteri hissettim diyebilirim. İlk görüşmemizden itibaren Çağan Irmak ile çok doğal bir bağ kurduk; o kadar sakin, güven veren bir yönetmen ki, sette onunla çalışmak bir oyuncu için büyük bir şans.

Oyuncu olarak bir oyuncuyu canlandırmak… Kendi hayatınızdan bir şeyler bulabildiniz mi bu senaryoda? Malum, oyunun merkezinde de yer alan linç kültürü ülkemizde alıp başını gitmiş durumda…
A.B.: Bir oyuncu olarak, eleştirinin nereye kadar yapıcı, nereye kadar yıkıcı olabileceğini sık sık hissediyoruz. O yüzden hikâyedeki dünya bana hiç uzak gelmedi. Bu karakterin yaşadığı baskı, yanlış anlaşılma, hatta kendi iç sesiyle çatışması tanıdık duygular. Ama bu rolü oynarken kişisel bir hesaplaşmadan çok toplumun oyuncuya ve kadına bakışını anlamaya çalıştım.
Birbirinizle aynı sahneyi paylaşmak size nasıl bir dinamik kattı?
A.A.: Alina, ekranda beğenerek izlediğim genç bir oyuncu. Şimdi birlikte aynı sahnede birbirimize yoldaş olduğumuzda; onun bakış açısı, enerjisi, mesleğine duyduğu saygı beni çok mutlu etti. Aslında oyunda da geçen, farklı dinamikleri olan iki karakterin bir araya gelmesi ve birbirini tamamlama durumunu, biz Alina ile günlük hayatta da yaşadık diyebilirim.
A.B.: Ayda Hanım’la oynamak hem büyük bir konfor hem de ciddi bir enerji değişimi. Sahnede çok güçlü, çok açık bir oyuncu olduğu için her replikte yeniden doğuyoruz. Aramızdaki denge bazen anne-kız gibi bazen iki arkadaş bazen de iki meslektaşın sessiz bir mücadelesi gibi. Her prova bana başka bir şey öğretti.
Oyundaki iki kadının ilişkisini bir ‘karşılaşma’ olarak değil de ‘çarpışma’ olarak yorumlamak yanlış olur mu?
A.B.: Bence tam olarak bir çarpışma. Çünkü ikisi de kendi dünyasında haklı. Bu, iyi-kötü çatışması değil; iki farklı kuşağın, iki farklı kadının kendini savunma biçimi. Birbirlerini incitmeden anlamaları imkânsız gibi ama o çatışma zaten oyunun kalbi.
Nermin ne ifade etti size Ayda Hanım?
A.A.: Gerçekten okuduğum an aşık oldum. Ben oyunda anlatılan bu dönemi biliyorum. ‘Nermin’leri tanıdım… Hayatın onları çok zor seçimlere sürüklediğine şahit oldum. Maalesef günümüzde de çokça tartışılan, dile getirilen ‘namus’ meselesinin birçok kadının hayatını kararttığını hepimiz gördük. Nermin bence tüm bunlara bambaşka ve çok insani bir cevap veriyor.
Burcu, hem bir tiyatro sahnesinde hayat verdiğiniz ilk karakter olarak hem de hikayesiyle sizde farklı bir yer bırakacak gibi. Öyle mi?
A.B.: Evet, çünkü bu karakterle birlikte ilk defa tiyatroda seyirciyle nefes alıyorum. Kamera karşısında alıştığım şey kontrollü bir alan; sahnede ise her an değişebilen, canlı bir atmosfer var. Bu yüzden hep özel ve biricik kalacak.
Tiyatro, sinema ve TV dünyasına kıyasla uzun süre zor bir dönemden geçti. Son zamanlarda yeniden canlanıyor olmasını, sizin gibi iyi yönetmenlerin tiyatroya yönelmesini sanat dünyası adına çok kıymetli bence. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Ç.I.: Tiyatro, zaman zaman seyirci üzerindeki etkisini kaybetse de ki ben buna ‘kaybetme’ demiyorum. Bir geçiş süreci diyorum çünkü tiyatro çok insana dair bir şey. İnsan değiştikçe tiyatro da değişir ve başka türlü bir matematiğe bürünür. Ben seyirci olarak bunu deneyimledim. Tiyatro insanlığın doğuşundan beri var. O yüzden her zaman şunu söylerim; birçok sanat dalında olur ama tiyatroya bir şey olmaz. Çünkü tiyatronun, çok klasik bir tabir olacak ama temel malzemesi insan. O yüzden tiyatroya hiçbir şey olmaz. Tiyatro çok sağlam bir kale. Matematiği değişir, oynama biçimleri değişir, seyirciye sunumu değişir… Bazen böyle yedi katlı bir binanın tepesinde oynarsınız bazen yerin altında oynarsınız ama tiyatro her şekilde vardır.
Son olarak, sizce seyirci bu iki kadının hikayesinde en çok hangi duyguda kendini bulacak?
Ç.I.: Seyirci oyunu izlerken bir taraf tutacak mı onu bilmiyorum çünkü iki taraf da kendine göre haklı. İki tarafın da kırıldığı, linçlendiği, üzüldüğü, sevindiği anlar var. Aslında herkesin bir taraftan sıkıntılı olduğu bir konuyu masaya yatırmaya çalışan bir oyun. Bu oyunu izleyenler çok hafiflesin, gülümseyerek çıksın istiyorum. En önemlisi de dert olarak gördüğümüz şeylerin ne kadarı gerçekten dert onu biraz masaya yatırmayı arzu ediyorum. En nihayetinde seyirciyi mutlu etmek istiyorum…
Most Production ve Zorlu PSM işbirliğiyle sahneye taşınan Palamut Zamanı, sezon boyunca Zorlu PSM Turkcell Platinum Sahnesi’nde…
