Palyaçolardan korkan var mı? Renkli perukların, abartılı gülüşlerin ardında bir şeylerin ters gittiğini hisseden… Bunun sebebi de büyük ölçüde korku edebiyatının ustası Stephen King... ‘It’ romanıyla yarattığı Pennywise, palyaçoları sadece şenliklerin değil, kabusların da simgesine dönüştürdü. O günden beri kırmızı bir balon gördüğümüzde bile içimizi rahatsız eden bir sessizlik beliriyor.
King’in romanı ekrana ilk 1990’da taşındı ve Tim Curry’nin unutulmaz performansıyla Pennywise efsanesi canlandı. Ardından Andy ve Barbara Muschietti’nin yönettiği ‘It: Chapter One (2017’) ve’ It: Chapter Two (2019)’, hikayeyi yeni bir kuşağa taşıyarak hem korkunun hem de çocukluk travmalarının izini sürdü. Bu filmlerde Pennywise’ı Bill Skarsgård, karakteri yeniden tanımlayan bir performansla canlandırdı.
Şimdi Muschietti kardeşler, yapımcı Jason Fuchs’la birlikte HBO Max için geliştirdikleri ‘It: Welcome to Derry’ dizisiyle bu evrene geri dönüyor. Skarsgård’ı da ürkütücü gülümsemesiyle yanlarında getiriyor. 1960’ların başında geçen hikaye, Amerika’nın parıltılı ama huzursuz yıllarını fon yaparken, Derry’nin her 27 yılda bir uyanan lanetinin kökenlerini araştırıyor. Bu kez korku, yalnızca doğaüstü olandan değil, dönemin politik atmosferinden, Soğuk Savaş paranoyasından ve kasabanın kendi sessiz suç ortaklığından besleniyor.
Pennywise’ın varlığı henüz gölgelerde kalsa da, kasabanın havasına sinmiş bir huzursuzluk olarak her an hissediliyor. ‘Welcome to Derry’, insanlığın hem en derin korkularına hem de o korkulara sessizce ortak oluşuna bakan bir ayna. Hikayeyi, genç oyuncu kadrosundan dinledik.
CLARA STACK / LILLY BAINBRIDGE:
Derry Amerika’nın metaforu gibi
Genç oyuncu Clara Stack, Lilly karakterini “Korkunun ortasında bile bağ kurmaya çalışan biri” olarak tanımlıyor. “Çok korkutucu bir sahneden sonra hep birlikte yemeğe çıkardık, bu bize moral verirdi” diyen Clara, CGI sahnelerde tenis topuna bakarak oynamanın zorluklarından bahsederken, “Gerçek bir korku unsuru yoktu, o duyguyu içimizde bulmamız gerekiyordu” diyor. Ona göre Derry’nin korkusu çok tanıdık: “Çünkü o korku zaten bizde var. Derry kurgusal ama aynı zamanda Amerika’nın metaforu gibi.”
MATILDA LAWLER / MARGE:
Bazen bütün hafta çığlık atıyordum
Lilly’nin sadık arkadaşı Marge rolündeki Matilda Lawler, setin yoğun ama eğlenceli olduğunu anlatıyor. “Korku türünde bir iş olsa da sürekli şakalaşıyor, birbirimize oyunlar yapıyorduk.” Gerçek korku sahnelerinde Pennywise’ı hayal ettiğini söylüyor: “Bill’den değil ama Pennywise halinden gerçekten korkuyorum.” Dördüncü bölümdeki sahneyi gülerek hatırlıyor: “Bir hafta boyunca çığlık attım, sonunda sesimi kaybettim. Ama o an ‘Bu harika!’ diyorduk.”
AMANDA CHRISTINE / RONNIE GROGAN:
Kendi kayıplarımı sahneye taşıdım
Capitol Tiyatrosu’nda babasına yardım eden Ronnie’yi canlandıran Amanda Christine, “Ronnie doğum sırasında annesini kaybediyor, ben de tek ebeveynle büyüdüm. O kaybı sahnelere taşıdım” diyor. Ona göre Derry’nin gücü, doğaüstü unsurlardan çok insani korkulara dayanıyor: “Pennywise bu korkularla besleniyor. ‘Burası Amerika değil, Derry’ cümlesi aslında dönemin karanlığına ayna tutuyor.”
ARIAN S. CARTAYA / RICH:
Korkuya değil, dostluğa odaklanın
Arian Cartaya, cesur ama meraklı Rich karakterini “Korku ve dostluk arasındaki denge” olarak tanımlıyor. “Genç izleyicilere tavsiyem, korkuya değil, karakterlerin bağına odaklanmaları.” Pennywise’ın onu korkutmak istese milyonlarca sineğe dönüşeceğini söyleyip gülüyor: “Karanlığın ortasında bile dostluk her şeyden güçlü.”
BLAKE JAMES / WILL HANLON:
Duyguları bastırmak insanı tüketir
Genç oyuncu Blake James, Will Hanlon’u “Kendime çok benziyor, sadece saç ve kıyafetler farklıydı” diye tanımlıyor. Korku sahneleri için “Pennywise hâlâ rüyalarıma giriyor” diyor. Stephen King filmlerini izleyerek hazırlanmış: “Artık yüzleşmelisin, dedim kendime.” Genç izleyicilere de bir mesaj bırakıyor: “Ruh sağlığını ciddiye almak çok önemli. Duygularını bastırmak insanı içeriden tüketir.”