Bir şehrin hikayesi sokaklarda, bazen de fark etmeden yanından geçtiğimiz apartman girişlerinde gizlidir. Kadıköy sokaklarında düzenlenen bir sanat buluşmasına katıldığımda bu gizli hafızayla yüz yüze geldim. İlk bakışta sıradan görünen cepheler, dikkatli gözler için 1950’lerden bugüne uzanan bir estetik yolculuğun izlerini taşıyordu.
Kale Tasarım ve Sanat Merkezi’nin üretim ortaklığıyla güçlenen ‘Şehrin Panoları’ projesi özelinde gerçekleşen buluşma ile kentin duvarlarına gizlenmiş seramik ve mozaik panoların izini sürdük. Yanımızda, projenin kurucularından sanat tarihçisi ve arşivci Nurtaç Buluç var... Apartman girişlerinde, köşe duvarlarında, kimi zaman da neredeyse gözden kaybolmuş halde karşımıza çıkan panoları gösterirken, bu sessiz eserlerin neden birer kültürel hafıza nesnesi olduğunu anlatıyor.
Yürüyüş sırasında karşımıza çıkan panolardan biri, İlgi Adalan’ın imzasını taşıyordu. Soyut desenleriyle apartmanın modernist ruhunu bugüne taşırken, hemen köşedeki anonim bir pano ise sıradan bir yapıyı bir anda ‘sessiz bir sanat galerisi’ne dönüştürüyordu. Biraz ileride Yalçın Tokay’ın çalışması, renk ve form oyunlarıyla 1970’lerin tasarım dilini hissettiriyordu. Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Eren Eyüboğlu’nun izlerini taşıyan örneklerse, dönemin mimarlık-sanat birlikteliğinin öncü adımlarını hatırlatıyordu.
Nurtaç Buluç’un sık sık altını çizdiği gibi, bu panolar yalnızca birer süsleme değil; kentin toplumsal belleğini kuran detaylar. “Sanat mimarinin içine yerleştiğinde göçebelikten kurtulur” diyor Buluç. Gerçekten Kadıköy’de gördüğümüz her pano, bir dönemin kimlik arayışını, kentleşme hızını ve kültürel diyaloğunu bugüne taşıyordu.

HER ZAMAN HERKESE AÇIK
Şehrin Panoları yalnızca İstanbul ile sınırlı değil. Ankara’dan İzmir’e Türkiye’nin farklı şehirlerinden gelen yüzlerce pano dijital arşive dahil edilmiş durumda. İşin en heyecan verici kısmıysa bu arşivin kolektif bir çaba olması: Fotoğraf çeken, karşısına çıkan panoyu kayda alan herkes, projeye katkı sağlayabiliyor. Böylece arşiv her gün büyüyor, çeşitleniyor ve yaşayan bir hafızaya dönüşüyor. Nurtaç Hanım da bu eserlerin izini sürerek hikayesini anlatıyor. Bu nedenle bu sadece bir belgeleme girişimi değil; kamusal alanda sanatın korunması için bir toplumsal çağrı. Çünkü bu panoların kaybolması demek, şehrin belleğinden bir satırın daha silinmesi demek.
Kadıköy sokaklarındaki yürüyüşte en çok etkileyen anlardan biri, badana ile yarısı kapatılmış ama hala renklerini inatla gösteren bir pano oldu. Sanki şehir hafızasının üstünü örtmeye çalışsa da desenler kendini görünür kılmak için direniyordu. Belki de kamusal sanatın gücü tam da burada yatıyor. Sessizce var olmaya devam eden bir hafıza, bir şehirle kurduğumuz bağı yeniden hatırlatıyor…
Panolar izinde yürüyüş yapmak isteyenler için Bağdat Caddesi’nden Fenerbahçe’ye uzanan bir rota da hazırladım. Fakat siz kendi rotanızı oluşturmak isterseniz projenin web sitesindeki haritadan faydalanabilirsiniz!