Filmde zamanda yolculuk yapıyorsunuz. Bu sizi daha özgür mü hissettirdi yoksa daha zorlayıcı mıydı?
CEYDA KASABALI: Aslında biz, zamanda yolculuk yaptığımız döneme, güncel halimiz ve karakterlerimizin alışkanlıklarıyla gittiğimiz için daha kolay oldu. O dönemde yaşayan insanların alışkanlıklarını, yaşam şekillerini birebir oynuyor olsaydık hazırlanıp, çalışarak sete girmeniz gerekirdi ki oyunculuk açısından daha zor olabilirdi. Fakat biz burada zamanda yolculuğa kendi dünyamızla taşınıyoruz; bu sebeple bu durum bizi daha farklı bir hazırlığa itmiyor.
FIRAT ALBAYRAM: Normalde dönem oynuyor olsak, her dönemin kendine ait kuralları olduğu için işimizin zorlayıcı tarafları olabilirdi. Burada ise hayali bir dönemin içerisindeyiz. Bir gerçekliği yok.
Kardeş Takımı 3, serinin son sinema filmi. Bu son, neyin başlangıcı diye size sorsam?
F.A.: Evet, bu aslında bizim için bir başlangıç ama neyin başlangıcı olduğunu hep beraber görelim, sürpriz olsun…
Bu üç film boyunca sizin için en unutulmaz an hangisiydi?
F.A.: Sanırım bu soruya seyircili izlemeler diyebilirim. Çünkü bir anda sizi izleyenlerle yüz yüze geliyorsunuz. İnsan gerçekten çok mutlu oluyor.
C.K.: Kesinlikle, seyircili izlemeler bizim için daha unutulmaz oluyor.
F.A.: Ben ağlamıştım…
C.K.: Evet, Fırat ağlamıştı; ben de ağladım. Sahneye çıktığımız zaman bize bir ağlama duygusu geliyor. İnsanların gözlerinin içindeki parıltıyı görmek tarifsiz bir duygu.
Tiyatroda da pek çok kez sahnedeydiniz aslında, bu biraz daha mı farklı?
F.A.: Aynı şey değil aslında. Çünkü sahnede spot ışıkları seyirciyi görmenizi engelliyor; seyirciyi görmemeye çalışıyorsunuz diyebilirim. Sizi etkiler çünkü seslerini duyarsınız, bu da bizim için seyircinin reaksiyonudur. Kahkaha attı mı diye düşünebilirsiniz ya da bazen nidalar çıkabilir, bunları ölçersiniz. Ama bu çok farklı. Bu film öncesi bir buluşma olduğu için, iki bireyin bir karşılaşması gibi geliyor bize.
C.K.: Tiyatroya gelenler oyunu izlemeye geliyor, burada ise daha ziyade bizi görmeye geldikleri için daha farklı oluyor.
İlk filmden bugüne baktığınızda Kardeş Takımı’nın bir fenomene dönüşeceğini tahmin ediyor muydunuz?
C.K.: Açıkçası hayır, düşünmemiştik. İlk filmde bir dövüş sahnesi vardı; karakter ajan olduğu için ben ona vuruldum aslında. Normal şartlarda sosyal medya ve dijital tarafta yoğun çalıştığımız için çok tercih etmiyorduk. Film dünyasına girmek çok büyük bir emek ve zaman ayırmayı gerektiriyor. Ama orayı görünce bilemiyorum, bir şey oldu bize ve Fırat “Hadi yapalım!” dedi. Sonra Elif’le, senaristimizle ve yapımcımızla tanıştık. Bence bir şey doğruysa, olması gerektiği zamanda herkes oraya dahil oluyor. Öyle de oldu, bu filmde her şey akarak gelişti ve buraya kadar geldik.
Sizce Kardeş Takımı’nı diğer çocuk filmlerinden ayıran en önemli şey neydi?
F.A.: Diğer çocuk filmleri çok daha fazla çocuk odaklı oluyor, onları hedef alıyor. Ama biz birinci filmden sonra filmi bir aile filmine çevirdik. Çünkü talebin o yönde olduğunu da gördük. Ben 1985’liyim; bizim dönemin çocuk filmlerine benziyor bizim filmimiz. Ailem mesela beni ‘Evde Tek Başına’ ya da ‘E.T.’ gibi filmlere götürürdü. Tabii biz ‘E.T.’ gibi bir film yapmadık bu arada. (Gülüyor) Ailem de bizimle birlikte eğlenir ve mutlu olurdu, hoşlarına giderdi. Biz çocukken izlediğimiz şeylerin oyuncaklarını almak istediğimizde, onların da hoşuna giderdi; çünkü beraber paylaşmış olurduk.
Bu kadar geniş bir yaş aralığına hitap etmesi sizi şaşırttı mı peki?
F.A.: Böyle bir ayrım vardı, biz onu tekrar birleştirdik bence. Mesela bize “çocukları getireceğiz” demiyorlar, “filme geleceğiz” diyorlar. İnsanın çocuğuyla paylaşabileceği alanlar günümüzde çok daraldı. Beraber gülmek, filmden çıktıktan sonra birlikte sohbet edebilmek ailelerin hoşuna gidiyor. Bunu başarmış olabilmek bizim için çok mutlu edici.
C.K.: Artık üç filmdir bunun farkındayız zaten. Fırat’ın da dediği gibi bunu bir aile filmine çevirdik. Ailelerin hatıralarında, çocuklarıyla birlikte paylaştıkları bir yer edinmesini istedik. Biz bugün ‘Evde Tek Başına’yı nasıl konuşuyorsak, bence onlar da ileride Kardeş Takımı’nı konuşacaklar.
Kardeş Takımı, “çocuk filmi düşük bütçeli olur” algısını ciddi anlamda kıran bir iş. Siz ne dersiniz?
C.K.: Evet, aslında çocuklara yapılmış, çocuklara yapılmak üzere yola çıkılmış büyük prodüksiyonlu işlerden biri bu. İlk film yüksek bütçeli değildi; daha başkaydı, daha yüksek vizyonluydu. Daha sonra ikinci ve üçüncü filmde kaderini ve ne kadar büyük olması gerektiğini seyirci belirledi. Biri size sevgiyle vaktini, zamanını ve parasını ayırıyorsa, orada onların daha büyük şeyleri hak ettiğini göstermeniz gerekiyor. Yapımda, yönetmenimizin de bizim de gönlümüz bu şekilde rahat ediyor. O sebeple film daha da büyüdü.
F.A.: Burada yapımın aldığı kadar verme politikası doğru bir karardı. Seyirciyle birlikte büyüdük.
Çocuklara yapılan işin aslında ne kadar büyük bir sorumluluk olduğunu bu filmle daha net hissettiniz mi? Onların dünyasına konuk olmak sizin için nasıl bir deneyimdi?
C.K.: Kesinlikle çok büyük bir sorumluluk ve aynı zamanda inanılmaz değerli bir şey olduğunu düşünüyorum. Onların dünyasına öyle saf, öyle keyiflendirecek bir yerden girmeniz gerekiyor ki ancak o zaman gönüllerinde taht kurabilirsiniz. Onların hayal dünyasını kısıtlamak yerine genişletmek zorundasınız. Belki bir vizyon açmak zorundasınız. Çünkü çocuklar girdikleri hiçbir yere öylesine bakmıyorlar. Hepimiz çocukken kafamızda yarattığımız şeylerle bugünlere geldik. Bir tohumun oluşmasına destek vermek, buna aracı olabilmek çok büyük bir sorumluluk. Bu yüzden hepimiz her şeye dikkatle, özenle ve onların neşe almasını hedefleyerek bu işi yapıyoruz; umarım öyle de oluyordur.
Bugün dijital platformlar bu kadar hayatımızdayken, bu filmin özellikle sinema için yapılmış olması sizce ne ifade ediyor?
F.A.: Ne yazık ki bazen izleyici sektörün kaderini kendi belirliyor. Hep diyoruz ki “eski filmler gibi filmler yok”, çünkü eski filmler sinemadaydı; o büyük perdeye göre yapılıyordu. Ama şimdi bir film geldiğinde, ne kadar büyük olursa olsun herkes “nasıl olsa dijitale düşünce izlerim” bakışıyla yaklaşıyor. Sonra da “neden iyi içerikler yok” diyor. Her şey biraz karşılıklı; hepimizin bazı hareketlerinin sonucu bu. Ben biraz böyle bakıyorum.
C.K.: Eskiden bütün filmler sinemadaydı ve sinema çok daha aktif bir alandı. Şimdi kolay çağ, dijital çağ… Ama arada sinemada öyle filmler çıkıyor ki çok keyifle izleniyor ve büyük bir izleyiciye ulaşıyor. Böylelikle insanlar sinemaya gitmeyi ve filmleri büyük perdede izlemenin keyfini hatırlıyor. Bizim de amacımız aslında bunu hatırlatabilmek.