Baksı Müzesi ve İstanbul Tophane-i Amire’den sonra sanatçı Vuslat’ın ‘Emanet’ sergisi Troya Müzesi’nde…
Tophane’i Amire’de ‘Emanet’ sergisini gören Troya kazıları Başkanı Prof. Dr. Rüstem Aslan ve Troya Müzesi Müdürü Rıdvan Gölcük tarafından müzeye davet edilen Vuslat’ın sergisini ilk açıldığı gün gezdim.
Köklerinin olduğu bir coğrafyada, bir Anadolu halk masalından yola çıkarak tasarladığı ‘Emanet’ sergisi bu kez Homeros’un İlyada destanındaki hikayelerle buluşuyor. Prof. Dr. Rüstem Aslan’ın dediği gibi, Vuslat’ın ‘Emanet/Troya Sergisi’ Anadolu’nun kadim emanet kültürünü, yeni bir dil, yeni bir yorumla Troya ve Homeros ile buluşturuyor. Bu yıl 16. Venedik Bienali Türkiye Pavyonuna projesiyle katılan Yalın Mimarlık tarafından tasarlanan ödüllü Troya Müzesi’nin bahçesinde bizi ilk karşılayan, sanatçının anneannesinin kendisine ‘emanet’ ettiği altın zincire atfen yaptığı, birbirine geçmiş 600 halkadan oluşan ‘Hayatın Göbek Bağı’ eseri...
Baksı Müzesi ve Tophane-i Amire gibi mekânlardan sonra eser, doğanın ortasındaki müzenin huzurlu havasıyla müthiş bir uyum sağlamış. Küçük bir hayal oyunuyla, önünüzde duran ve gökyüzüne doğru ahenkli kıvrımlarla uzanan zinciri, İlyada destanında azgın dalgalarla boğuşan gemilerin halatları olarak da düşünebilirsiniz. Müzenin girişinde ise terakota antik küplerin hemen önünde Vuslat’ın ‘terakCota’ çağdaş işleri yer alıyor. Çağdaş sanatın antik çağların zanaatıyla buluşması…

Tam bu görüntünün önünde küratör Paolo Colombo ve Troya Kazı Başkanı Rüstem Aslan ile birlikte serginin detaylarını anlatan Vuslat, “Emanet, burada üçüncü kez hayat buluyor. Troya beni bambaşka yerlere götürdü. Mitolojiyi daha çok araştırmaya başladım” diyor.
Vuslat’ın bu sergide yer alan yeni işlerini üretirken ilham aldığı bir başka kaynak, İran’da 12. yüzyılda yaşamış olan şair Ferîdüddin Attâr’ın ‘Mantıku’t Tayr’ eseri.
LOS ANGELES’TA YANAN AĞAÇLAR TROYA’DA
Vuslat, bir süredir Otis Sanat ve Tasarım Okulu’nda Yüksek Lisans eğitimi aldığı Los Angeles ile İstanbul arasında yaşıyor. ‘Emanet/Troya’ sergisinin en çarpıcı eserlerinden biri de Los Angeles yangınından geriye kalan, bizzat topladığı yanmış ağaç parçaları, kökler ve dallarıyla yaptığı heykeller. Heykeller, dört hoparlörden yayılan emanet sözcüğünü ve türevlerini seslendiriyor.
“Serginin kalbi” diye tanımladığı küçük ev şeklindeki özel bir bölümde ise yeni yapmaya başladığı renkli keçe işler, kıvrımlı ve sallanan polyester bir ‘masal koltuğu’ yer alıyor. Vuslat’ın, İlyada ve Mantıku’t Tayr’ı sentezleyerek yazdığı ve kendi sesiyle anlattığı masalı dinlemek için ideal.
Koltuğu ilk deneyenlerden bir Prof. Dr. Rüstem Aslan. “Emanetim nerede” sözleriyle birbirlerine doğru ilerleyip sonra uzaklaşan dev kinetik iki heykel, meş (örgülü tel) ve Yunanca, Arapça, İbranice gazete kağıtlarıyla üretilmiş yeni bir iş. Gazete Vuslat’ın yeni işlerinde kullandığı bir malzeme. Gazetecilik geçmişine atıf bir anlamda.
İngilizceye tercümesi zor bir sözcük olduğu için küratör Colombo’nun da Türkçesini kullandığı ‘Emanet’ kavramı Vuslat’ın çalışmalarının odağında.
“Hikayeler emanet, bilgi emanet. Kime neyi emanet ediyoruz? Hangi bilgiyi kime emanet ediyoruz? İnsanlar ölümsüzlük arzusuyla sürekli bir şeyler bırakmak istiyorlar” diyor Vuslat.
Colombo’ya göre, Vuslat’ın sanatsal pratiği, kolektif hafıza, kültürel miras ve insani sorumluluk ile derinden bağlantılı.
“Emanet kavramı aldığımız bir armağan olarak genişletilebilir; bir kez kabul ettiğimizde koruyucusu olduğumuz miras. Küratör olarak şuna inanıyorum: Bu armağan sanatçıların yarattığı sanat eserleridir ve insanlık için üretilen tüm güzel şeylerdir. Bizim görevimiz ise bu güzel şeyleri korumak ve geleceğe aktarmaktır” diyor Paolo Colombo.
YERLİ HALKLARIN EMANETİNİN PEŞİNDE

Açılıştan sonra Vuslat ile Çanakkale’nin ünlü balık lokantası Yalova’da bir araya geldiğimizde Los Angeles’ın sanatına katkısına soruyorum. Zira Troya sergisini bir yıl boyunca Los Angeles’ta çalışmış. “İki türlü katkıdan söz edebilirim. Biri eğitimin, diğeri şehrin katkısı” diyor ve şöyle devam ediyor:
“Yeniden öğrenci olmak çok güzel. Öte yandan Yüksek Lisans Programında stüdyo ziyaretleri önemli. Öğrenci/sanatçılar hafta bir, iki kez birbirlerine stüdyolarını açıyorlar. Dolayısıyla ziyaretlerde eserlerle ilgili bambaşka görüşler çıkıyor ortaya. Kimi zaman eleştiriler de oluyor. Olması iyi, zira o zaman işine başka bir gözle bakabiliyorsun.
Şehrin katkısına gelince Los Angeles bizim yaşadığımız coğrafyaya o kadar uzak ki. Bu şehirde sanat işlerinin nasıl yürüdüğünü, sanat dünyasının ilişkilerini keşfetmek benim için yepyeni bir heyecan.
Ayrıca ‘emanet’ kavramını bu coğrafyada anlatmak önemli ama oldukça zorlayıcı. Ben bu zorlayıcı tarafı seviyorum çünkü bana bambaşka alanlar açıyor. Şimdi yerli halkların kültürlerinde ‘emanet’ kavramının izlerini arıyorum. Los Angeles, birtakım kişilerden toprak alarak kurulmuş bir yer. O anlamda ciddi meseleleri var.
Eğitim aldığım okulda sadece sanatçılar var ve sadece sanat ile ilgilenerek yaşamını sürdürmek müthiş bir şey. Okul ve okulun vasıtasıyla sanat çevresiyle kurduğum ilişkiler önemli. Öte yandan şehrin ışığına, doğasına aşık oldum. Bence sanatçı için çok ilham veren şeyler var Los Angeles’ın doğasında. Alışık olmadığım çöl, okyanus var. Şehir hem dünyayla entegre hem de kendine ait ayrı bir dünyası var. Uluslararası büyük galeriler orada ama kendi kendine ait bambaşka galerileri de var. Bir sanatçı için büyük bir fırsat.”
“Peki, günün birinde Los Angeles’ta sergi açmak ister misiniz” sorum üzerine Vuslat’ın verdiği yanıt çok net:
“İsterim tabii ki.”
KÜRATÖR PAOLO COLOMBO:
Vuslat’ın işleri onun kimliğini yansıtıyor
Emanet/Troya sergisinin kuratörü Paolo Colombo’yu, teması ‘Tutku ve Dalga’ olan 6. İstanbul Bienali’nden ve 2. Mardin Bienali’nden tanıyoruz.
Cenevre Çağdaş Sanat Merkezi’nin direktörlüğünü 10 yıl yürüten, Roma’da Zaha Hadid’in tasarladığı Çağdaş Sanat Müzesi MAXXI’in ilk küratörü olan Colombo’nun kendisi de eserleri koleksiyonlarda yer alan bir sanatçı. Yaptığı sulu boya resimlerle sayısız sergiye katılmış. Uzun zamandan beri Atina’da yaşayan küratör ile ayak üstü sohbetimizde Vuslat’ı sanatçı olarak tarif etmesini rica ediyorum.
Paolo Colombo hiç düşünmeden “Vuslat’ın işleri onun kimliğini yansıtıyor. Çünkü işleri sanat piyasadan ve sanat dünyasında moda şeylerden tamamen bağımsız” diyor.
