Leopar Selim nasıl doğdu? İlk kıvılcımı ne tetikledi?
Beyoğlu’nda geçen hikayeler yazma niyetiyle yola çıkmıştım. Hikayelerden biri dallanıp budaklanınca farkında olmadan romanın alanına girmiş oldum. Bu benim için yeni bir alandı ama çok heyecanlıydı. Anlatmak istediğim hikayeyi en iyi şekilde ancak bir roman çerçevesinde anlatabileceğime ikna oldum. Her şeyin temelinde elbette 90’larda Beyoğlu’nda bulunmam ve kısa bir süre de olsa müzisyenlik yapmam bulunuyor galiba.
Selim karakterini yaratırken hangi gerçek müzisyenlerden, anılardan ya da sahne efsanelerinden ilham aldınız?
Tek tek isim vermem gerçekten çok zor. 90’ların Beyoğlu’su müzisyenlerle dolu bir yerdi. Bir kısmı ünlü oldu, şarkılarıyla Türkiye’yi fethetti. Bugün isimlerini hepimiz biliyoruz. Bir ksımı ise -daha doğrusu büyük çoğunluğu- sessiz sedasız kayboldu. Kimi öldü, kimi başka hayatlara başladı. Selim’de hepsinden bir parça var. Selim’in dediği gibi: “Kimimiz öldük, kimimiz rock yıldızı olduk.”
90’lar Beyoğlu’sunu resmetmek, mekân ve hafıza açısından nasıl bir çalışmayı gerektirdi? Ne kadarı ‘sizin Beyoğlu’nuz?
Yazarken, Beyoğlu’na dair dugusal hafızam en büyük hazinemdi. Ben İtalyan Lisesi’ne gittim.
Tünel’de otobüsten inip sabah karanlığında İstiklal’den okulun bulunduğu Tom Tom Kaptan Sokak’a doğru inerdim. Okul çıkışı Galatasaray’dan İstiklal’e çıkıp Taksim’e yürür, otobüse binip eve dönerdim. 1980’li yıllar boyunca günlük rutinimdi bu ve neredeyse her dükkanı, her köşeyi, her sokağın delisini tanırdım. 1990’larda üniversiteye girdiğimde Beyoğlu’nda kültürel değişim başlamıştı. Beyoğlu üniversitede yeniden keşfettiğim bir yer oldu.
O dönem Beyoğlu’ndan yolu geçen herkesin yaşadığı tecrübeleriyle şekillenen kendi Beyoğlu’su vardır. Benimki de muhakkak bana özgüdür. Kitapta kimi mekanlar gerçek, kimileri hayal ürünü. Ben kendi hayali Beyoğlu’mu yazdım, ancak bunu gerçeğinden kopmadan yaptım. Elbette Beyoğlu üzerine yazılmış kitapları okudum. Farklı onyıllarda bu semtte geçen romanları büyük bir iştahla bitirdim. 19. yüzyıldan itibaren bu semtin nasıl gelişip şekillendiği anlamaya çalıştım. 1990’lı yılların öncesine de uzanan okumalarla Beyoğlu’nun ruhunu geniş bir zamansal perspektifte hissetmeye çalıştım.
Karakterlerin içsel dünyasını aktarmada müzik ve şarkı sözleri nasıl bir rol oynadı? Yazarken gerçek şarkı sözlerinden mi yararlandınız, yoksa tamamen hayal ürünü mü?
Karakterlerimin kendilerini yer yer müzisyenler ve şarkılar üzerinden ifade etmeleri doğal. Yani bu karakterlerin ve dönemin Beyoğlu’sunun bir gerçeğiydi. Elbette müzik anlatının önemli bir unsuru. Ancak bahsi geçen sanatçıları tanımayan, onları hiç dinlememiş birinin de hikayeden keyif almasını sağlayacak şekilde yazmaya özen gösterdim. Tabii müzik meraklıları için bazı şifreler, göndermeler gizledim belli yerlere. Bahsi geçen şarkı ve müziklerin hepsi gerçek. Hatta Spotify’da kitabın adıyla bir playlist hazırladım. Dileyenler faydalanabilir hatta kitabı okurken bir yandan dinleyebilirler.
Kitabın yayımlanmasıyla birlikte ya da öncesinde, gerçek müzik çevrelerinden -eski gruplardan, sahne ustalarından- bir tepki geldi mi?
Sevgili dostum Harun Tekin bir gecede okudu. Beni heyecanla arayıp çok beğendiğini söyledi. Benim için değerli bir yorumdu. Sanırım müzik camiasından diğer tepkileri görmek için biraz daha zaman gerekecek. O dönem yolu Beyoğlu’ndan geçmiş insanlardan güzel yorumlar ve tepkiler aldım. Hiç Beyoğlu’nu bilmeyen insanlardan da güzel tepkiler geldi doğrusu.
Eğer Leopar Selim bir dizi veya sinema projesine dönüşse, sahneler nasıl kurgulanmalı diye düşünüyorsunuz? Hangi şarkılar soundtrack’te yer almalı?
Ekran tabii bambaşka bir dünya. Ama fonda 90’ların Beyoğlu’sunun atmosferini görsel ve işitsel olarak yansıtacak bir hikayeyi izlemek benim açımdan en başta seyirci olarak çok heyecan verici olurdu. Ben o dönemi kitabın anlattığı hikayenin perspektifinden en iyi yansıtabilecek yerli ve yabancı şarkıları bir listede topladım Spotify’da. Ancak elbette o dönem çok zengin bir üretim vardı. İsimler, şarkılar saymakla bitmez. Bu zenginliği gündeme getirmek güzel olurdu.
Kitabın sonunda Selim’in imgesi “efsane mi, hayalet mi” okurların zihninde kalmalı mı? Siz nasıl bir belirsizlik bırakmayı tercih ettiniz?
Kitap ilerlerken hikayenin başından itibaren aradığımız yanıtlar kendi ritminde bir bir ortaya çıkacak elbette. Ancak bulmacanın bazı parçalarını tamamlama işini okuyucuya bırakmaktan keyif aldım. Ben her ne kadar kurguladığım bir hikayeyi anlatsam da, elbette herkes kendi gerçeğini bulacaktır bu anlatının bir yerinde. Beyoğlu’nda olmak, müzikle haşır neşir olmak da çok önemli değil.
1990’lar Beyoğlu rock sahnesi, kulüpler, barlar, küçük sahneler –müziğin yayıldığı mekânlar– bugün çoğu kapanmış durumda. Sizce bu dönüşüm, müzik üretimini nasıl etkiledi?
Hiçbir dönem sonsuza kadar devam etmiyor. Mutlaka yeni bir şey gelecekti. Ancak büyük sermayenin Beyoğlu’na teklifsizce ve hoyratça dalması kötü oldu. Yani bu denli büyük bir yıkım olmadan da değişim olabilirdi. Müzik üretimine gelince, yaratıcılık kendine her zaman bir yol bulur. Beyoğlu olmazsa Kadıköy olur. Bir kapı kapanırken başka biri açılır. Nitekim bugün çok renkli ve canlı bir müzik sahnesi var Türkiye’de.
Müzik basını, radyo, kısa kaset dağıtımları gibi aracılar o dönemin sahnesini nasıl şekillendirdi? Şimdi dijital mecra ile karşılaştırdığınızda avantajları ve kayıpları neler?
İnternet ve dijital dağıtım imkanları müziği kökten değiştirdi. Eskiden fisiksel anlamda bir arada olmak, belli ortak alanlar oluşturmak daha önemiydi. Mesela müzik yapıyorsanız Beyoğlu’nda olmak iyiydi. Şimdi nerede olduğunuzun pek önemi yok. Bugün müzisyenle dinleyici arasındaki mesafe çok daha kısa. Müzik yapmak kolaylaştı, müziği duyurmak ve dağıtmak kolaylaştı ama müzisyenlerin büyük kısmı hala sıkıntı çekiyor. Eskiden müziğinizi doğrudan paylaşmak dertti. Pek çok aşamadan geçen şarkılar kayda gelene kadar değişirdi. Bu bir dezavantajdı ama bu aşamalarda işini iyi yapan prodüktörler ve menajerler sanatçılara büyük bir değer kazandırırlardı.
Rock sahnesinde zaman zaman politik, toplumsal söylemler de vardı. Leopar Selim’de bu yönü nasıl kullandınız? O dönemin toplumsal atmosferi romanınızın dokusuna nasıl sinmiş durumda?
Dediğiniz gibi protest rock vardı ve çok yaygındı. Ancak benim karakterlerimin kurgulanması, işlenmesi açısından başka meseleler önemliydi. Toplumsal atmosferi belli yerlerde yansıtmaya çalıştım. Ancak bunu yaparken görünmez olmak istedim. Yani doğrudan anlatım yerine okuyucuya hissettirmek bana keyif verdi, böylesi hikaye açısından daha doğru gibi durdu.
Günümüzde genç müzisyenler, eski sahnelerden ilham alıyor mu sizce? 90’ların Beyoğlu’ndan günümüze müzik mirası nasıl aktarılmalı?
Bence çok doğrudan değil ama çoğu 90’lar rock sahnesinden türemiştir ve ilham aldıklarını düşünüyorum. Bugünkü alternatif müzik sahnesi çok renkli ve çeşitli türlere yayılmış durumda. Indie ve alternatif sahnenin doğuşu 2010’lara denk gelir. 2010’lar aynı zamanda Türkçe rock’ın artık doygunuk noktasıdır. Yani bir vardiya değişimi oldu. Daha genç kuşak 90’ların mirası üzerine kendi müziğini inşa etti.
