İBRAHİM ÇİÇEKÇİ
‘Konya 2030’ fikri nasıl doğdu? Sizi bu kitabı yazmaya iten temel gerekçe neydi?
Yeni yüzyılda şehirler artık yalnızca nüfusun yaşadığı yerler değil; rekabetin, yeniliğin, fırsatların ve risklerin merkezleri. Bu değişim her coğrafyayı etkiliyor. Konya da bu değişimin dışında kalamaz. Ben bu kitabı, Konya’nın sosyal, kültürel ve ekonomik ihtiyaçlarını konuşmak; belediyecilik hizmetlerinden başlayarak şehri rekabetçi bir bakışla geleceğe hazırlamak için yazdım. Burada mesele bugün ne oldu değil, “yarın nasıl olacak” sorusu.
Kitabın girişinde “övgü de yok eleştiri de yok” vurgusu var. Bu yaklaşımı neden özellikle seçtiniz?
Çünkü bu çalışmayı kişilere ve partilere indirgerseniz, hedef sapar. Ben Konya’nın geleceği adına ortaya koyduğum vizyonun politikleştirilmesini istemedim. Bu kitap; kimseyi aklamak, kimseyi suçlamak için değil. Konya için doğru olduğunu düşündüğüm fikirlerin tartışılabilmesi için. Geçmişin muhasebesi elbette yapılır, ama benim ana derdim “geleceğin tartışması.”
O zaman şunu sorayım: Sizce Konya’nın 2030’a giden yolda en kritik mesele nedir?
En kritik mesele, doğru ve sürdürülebilir planlama. Plansız büyüme, şehri büyütür ama geliştirmez. Ben ‘Konya 2030’ yaklaşımında bazı temel ilkeleri olmazsa olmaz görüyorum: Demokratik katılım, şeffaflık ve hesap verebilirlik, rekabetçi bir ekonomik iklim… Güven, hem bugünü yaşamak hem yarına hazırlanmak için en temel ihtiyaçlardan biri.
Bu çalışmada, sadece kentsel dönüşüm ve altyapı projeleri mi yoksa daha geniş bir şey mi öneriyorsunuz?
Daha geniş. Fiziki yapılanma önemli ama yeterli değil. Şehrin demografik yapısını anlamadan, insan kaynağını geliştirmeden, sosyal sermayeyi büyütmeden, kültürel kapasiteyi desteklemeden yalnızca betonla bir gelecek inşa edemezsiniz. Kitapta ‘halkın misyonu’ başlığında da vurguladığım gibi, eğitim ve beceri artırıcı programlar, sivil toplumun tamamlayıcı rolü gibi alanlar da 2030 vizyonunun parçası.
‘Kent karakteri’ tartışmasına da giriyorsunuz. Konya’nın karakterini nasıl tanımlarsınız?
Kentler tarih boyunca ya ekonomik karakterle ya güvenlik karakteriyle öne çıkmış. Bugünse birçok şehir kimliksizleşiyor. Konya’nın karakteri netleşmeli ama bu netlik bir uçta olmamalı. Ben Konya için ‘sentez’ diyorum: Tarım ve ticaret merkezi olacak, üretim gücü büyüyecek; ama bu büyüme güvenli, dengeli, sosyal yapıyı gözeten bir sistemle yürütülecek. Konya’nın coğrafyası ve tarihi bize bunu zorunlu kılıyor.
‘Mevcut Konya’ bölümünde çok sayıda sorun başlığı var. Sizce Konya’nın en acil gündemi ne?
Sorunları tek tek saymak mümkün: çarpık kentleşme, demografik baskılar, turizm potansiyelinin yeterince değerlendirilememesi, lojistik, iklim ve su yönetimi, kültürel etkinliklerin çeşitlenmesi… Ama ben ‘en acil’ soruyu şöyle kuruyorum: Bu sorunları parça parça mı çözeceğiz, yoksa birlikte ele alan bir metotla mı? Ben ikinci yolu savunuyorum. Çünkü parça parça çözümler hem maliyet üretir hem yeni sorunlar doğurur.
Peki, yönteminiz ne? ‘Acil eylem planı’ ve ‘yenileme-geliştirme’ diye iki aşamalı bir model öneriyorsunuz.
Evet. İlk etapta acil eylemler ve yenileme çalışmaları başlar. Ulaşım, güvenlik, afetlere hazırlık, kamu hizmetlerinin verimliliği gibi alanlarda hızlı ve sahaya dokunan adımlar atılır. Ama aynı anda dönüşümün ana omurgası kurulur: Şehrin yenilenmesi, kontrolsüz büyümenin önlenmesi, yeni yatırımların planlanması… Burada yine katılım önemli: Proje, halkın anlayacağı şekilde anlatılmalı; fikir alınmalı; şehrin ritmi birlikte yönetilmeli.
Kitapta tarihi doku için ‘kırmızı çizgi’ vurgusu var. Dönüşüm ile koruma arasındaki dengeyi nasıl görüyorsunuz?
Dönüşüm, yıkmak değildir. Konya’nın tarihi mekânları bu şehrin hafızasıdır. Restorasyon konusu bu yüzden çok kıymetli: Başarılı restorasyon yapıya nefes olur; başarısız restorasyon yapının son nefesi. Konya 2030 vizyonu, tarihi ve kültürel değerleri korumayı bir sınır olarak kabul eder. Bu hem şehir kimliği hem turizm için şart.
Son olarak; 2030’a giden Konya için tek cümlelik hedefiniz ne olur?
Konya’nın; kültürüne bağlı, güvenli, rekabetçi, şeffaf ve demokratik bir şehir olarak 2030’a girmesi. Bunu da ancak ortak akıl, planlama ve kararlılıkla başarabiliriz.