Amor, Tsar B’nin barok ustası Claudio Monteverdi’nin Lamento della Ninfa’sından ilham alarak yarattığı yeni içsel çığlığı. Monteverdi’nin nymph’inin kalp kırıklığını kendi sözleriyle yeniden yazan sanatçı, bu kez sevdiği birine değil, savaşlar ve insanlık trajedileriyle paramparça olmuş bir dünyaya sitem ediyor. Lennert Madou imzalı müzik videosunda, Tsar B’yi devasa bir animatronik kuşun üzerinde, “uçabilen ama inemeyen” bir anti-kahraman olarak izliyoruz. Gücünü kaybetmiş, felç olmuş bir nymph… Yukarıdan kaosu izliyor ama ona dokunamıyor. Bu ikonik imge, hem mitolojik hem absürd bir yerden bugünün güçsüzlük hissine dokunuyor. Barok armoni, analog synth doku, kirli gitarlar, göğsü delen bir bas… Tsar B, Amor ile hem kaderine razı olmayan bir ağıt yazıyor hem de “müziğin sevgiyi kurtarma gücü var mı?” sorusunu ortaya bırakıyor.
Amor sizin için kişisel bir çığlık mı, yoksa dünyanın iç karartan hâline kolektif bir cevap mı?
‘Amor’, 500 yıllık bir şarkıya, kalbi kırık bir nymph’in ağıdına dayanıyor. Çok kişisel bir çığlık aslında. Benim çağdaş yorumumda ise farklı enstrümantasyonlar, farklı ilhamlar var ama bunu söylerken bugün dünyada olup bitenlere duyduğum umutsuzluktan yola çıktım. Bu şarkıda, soykırım çağında acı çeken insanlar için ağlıyorum.
Monteverdi’nin Lamento della Ninfa’sından ilham alman çok etkileyici. Barok bir duygusal mimariyle modern elektronik estetikleri harmanlarken nerede sadık kaldınız, nerede yeniden yarattınız?
Monteverdi’nin o şarkısının nakaratına gerçekten aşıktım. Sanki vakumlanmış bir dünyada yalnız bir soprano sesi gibi geliyor. O ana melodiyi ve o kalp kırıklığı hissini aldım, sonra etrafına tamamen yeni bir dünya kurdum.
Parçadaki yaylılar ve synth katmanları çok organik bir gerilim yaratıyor. Bu dengeyi kurmak için ne tür sound design teknikleri kullandınız?
Koro kanalları üzerinde bolca Soundtoys ve FX pedal kullandım. Çok sevdiğim bir bas synth’i sampladım, bozup filtreledim. Böylece içe işleyen, toprağa gömülen bir bas gibi, Monteverdi’nin yorumundaki ostinato hissini taşıyan bir yapı oldu, ölüm ve yıkımı haber veren bir motif gibi.vGitarı kendim çaldım ve üzerine trance efektleri ekledim; bu da gitarı daha techno bir şeye dönüştürüyor.
Bu eserdeki kalp kırıklığı, tek bir kişiye değil dünyaya yöneliyor. Sizce “sadece duygusal” olan sanat ile ister istemez politik olan sanat arasında sınır nerede?
Yazarken olan şey bana adeta oluyor. Sanki ben yazmıyorum da, yazılan ben oluyorum, içimden taşıyor. Hep bilinçdışından başlıyorum. Sonra geri dönüp ürettiğim şeye kulak verdiğimde, aslında gerçek duygumun ne olduğunu fark ediyorum. Şu anda bu duygu, güçsüzlük. Dünya kalbimi kırdı. Yine de umut hissediyorum. Sokaklara çıkıp protesto ederek, olup bitenler hakkında şarkılar söyleyerek güçlü mesajlar verebileceğimize inanıyorum… ama aynı zamanda severek. Yapabileceğimiz en güzel şey, her zamankinden daha çok sevmek. Bence aşkı ve hayatı kutlamak yasak değil, tam tersine, yas tutmak ve umut etmek aynı anda önemli.
Klipte sizi dev bir animatronik kuşun üzerinde görüyoruz, uçabilen ama inemeyen bir figür. 2025’te CGI yerine pratik bir yaratık kullanmak size daha mı dürüst geldi?
Gerçek insanlarla, kanla, terle, gözyaşlarıyla, arkadaşlarımla ve kahramanlarımla birlikte güçlü, mitik görüntüler yaratmaya takıntılıyım. Bu projeyi benimle yaptıkları için ekibe minnetimi anlatamam. Antwerp’ten inanılmaz kukla yapımcıları bu dev kuşu yarattı hayatımda bu kadar şaşırtıcı bir yaratık görmedim. Ben en baştan, çamurlu ellerle bir şeyler üretmek istiyorum.