Usta tamirci Marc ‘Elvis’ Priestley ve tecrübeli araba tüccarı Mike Brewer’ın sunduğu ‘Tamirat Tadilat Dünya Turu’, yeni sezonuyla DMAX’te bir kez daha hayranlarını ekran başına kilitliyor. İkonik arabaları hayata döndüren ve kârlı bir şekilde satmayı başaran ikilinin bu sefer Türk izleyicilerine bir sürprizi var: 22 senedir yaklaşık 120 ülkede yayınlanarak geniş kitlelere ulaşan programda, Türkiye’nin seri üretilen ilk yerli otomobil markası Anadol’un nadir modellerinden STC16’ya yer verilecek. Popüler ikiliyle buluştuk ve Türkiye deneyimlerini, yeni sezonu ve arabalara dair pek çok konuyu konuştuk.
Türkiye'yi rotanıza eklemenizin özel bir sebebi var mı?
MARC ‘ELVIS’ PRIESTLY: Bu ‘Dünya Turu’ serisinin çalışma şekli, aslında bir ülkenin peşinde değil, bir arabanın peşinde olmamız üzerine kurulu. Böylece her bölüm, ya harika bir geçmişi ya harika bir hikayesi ya da her ikisi birden olan bir arabaya ışık tutmaya odaklanıyor.
Türkiye’ye ilk gelişiniz mi peki? İzlenimlerinizi merak ettim doğrusu?
MIKE BREWER: Tek kelimeyle harika. Dünyanın her yerine seyahat edebildiğimiz için çok şanslıyız. Türkiye; Sao Paulo, Meksika, İspanya ya da son zamanlarda bulunduğumuz herhangi bir yer kadar özel. Harika bir ülke, harika bir kültür, harika yemekler, harika bir hava... Burada olmak gerçekten güzel, herkes çok sıcak ve çok ama çok arkadaş canlısı.
Her ülkenin otomotiv tarihinin farklı olduğunu biliyoruz. Türkiye’nin otomotiv tarihi hakkında bilginiz var mı? Burada görmeyi beklemediğiniz bir modelle karşılaştınız mı?
M.B.: Ben büyük bir araba uzmanı değilim(!), sadece birkaç şey biliyorum. Anadol, Türkiye’ye özel, seri üretilen en tanınmış otomobillerden biri. Ve bizi buraya getiren de buydu. Bu ülke için anlam ifade eden bir arabayı öne çıkarmak istedik.
Anadol ile buluşmak nasıl bir deneyimdi peki?
M.E.P.: Tüm dünyada şovumuzu izleyen çoğu insan bu arabayı hiç duymamış olabilir. Bu yüzden buraya gelmek, bu konuda gerçekten tutkulu olan insanlardan oluşan bir ağa girmek ve Anadol’un hikayesini anlatmak gerçek bir ayrıcalıktı. Geçen yıl şovumuzu 110 milyon kişi izledi. Yani 110 milyon insan Anadol’un hikayesini öğrenmek üzere… Bu konuda gerçekten heyecanlıyım.

Elvis, Türkiye’deki tamirhaneleri ziyaret etme şansınız oldu mu? “Burası benim için bir hazine” dediğiniz bir mekana gittiniz mi mesela?
M.E.P.: Aslında bu bölümde Anadol’u yaparken, oto sanayi dükkanlarını ziyaret eden Mike’tı.
Pek çok insan genellikle Mike’ın arabayı satın aldığını, bana verdiğini, benim tamir ettiğimi ve sonra sattığını düşünür. Gerçekten öyle değil. Bu, gerçek bir ekip çalışması. Bu özel olayda, yerel kaportacıları ziyaret eden, geri dönen ve harika bir iş çıkaran Mike’tı.
Kameraların önünde iyi anlaşıyor gibisiniz ama kamera arkasında da durum aynı mı?
M.B.: Evet öyle. Aslında bu harika bir ilişki! İnanılmaz derecede profesyonel bir ilişkimiz var ama aynı zamanda gerçek bir kardeşliğimiz de var. Ayrıca ikimiz de çok profesyonel iki televizyon sunucusuyuz. Her birimizin ne kadar profesyonel olabileceğini tam olarak biliyoruz ve birbirimizin yeteneklerine saygı duyuyoruz. Bu harika! Her gün çok iyi tanıdığınız biriyle işe gitmek çok özel. Eminim Elvis de aynı şeyi söyler. Birlikte olmadığımız günleri pek sevmiyorum.
Birbirinizle çeliştiğiniz zamanlar oluyor mu? O zaman ne yapıyorsunuz?
M.B.: Bilmiyorum. Bir araba yüzünden bir kez bile ayrı düşmedik. Olacağını da sanmıyorum.
M.E.P.: Hiçbir zaman aynı fikirde olmadık ama ilişkimizin güzelliği de bu. Sadece çözüyoruz. Sorun hakkında konuşuyoruz ve çözüyoruz. Bence bu yüzden bu kadar başarılı bir ortaklık oldu. Sıkıntılar karşısında olay çıkaracak değilim. O da değil. Sadece birlikte çözüyoruz. İlişkimizdeki gerçek bu. İkimizin de bildiği tek şey, dizinin ve diziyi izleyen insanların bizden çok daha büyük olduğu. Bu bizim isimlerimizle ilgili bir şey değil. Bu, en iyi TV şovunu neyin yapacağı, izleyicilerimizde neyin yankı uyandıracağı, arabayı onu yapan, destekleyen veya seven insanların seveceğiyle ilgili bir konu. Mesele bu. İçinde ego olmayan ortak bir hedefimiz var: Tüm mesele, bu diziyi olabilecek en başarılı hale getirecek şeyin ne olduğu.
Mike, Elvis’in bazen bir projeyi fazla ‘mükemmel’ yapmak istemesi sizi zorluyor mu? “Hadi artık bitsin bu!” dediğiniz oluyor mu mesela?
M.B.: Evet, çok var. Elvis’te göreceğiniz bir şey var: İllaki arabanın motorunu çıkarır. Ve bunun nedeni onun mükemmeliyetçi olması. Motoru her açıdan görmek, sorun olmadığından emin olmak istiyor. Arabadan çıktıktan sonra motora bakım yapmayı ve motor üzerinde çalışmayı daha kolay buluyor. Ve benim yani bir araba satıcısının bakış açısına göre, motor arabada kalmalı. Sadece ellerini uzat ve arabanın içindeyken tamir et. Ama yaptığımız her programda bunu yapacağına biliyor ve saygı duyuyorum. Aslında çok da iyi oluyor çünkü o zaman seyirci arabadan çıkan bir motor görüyor, büyük bir mühendislik işi olduğunu anlıyor. Bazen bu durum beni deli ediyor. Ama onun işi bu.
Hiç “Bu araba olmaz, imkânsız” dediğiniz bir araç geldi mi önünüze? Yine de başladığınız oldu mu hiç?
M.E.P.: İkimizin de hiçbir şeyi asla yürütemeyeceğimize inandığını sanmıyorum. Sonuçta dizinin konusu bu. Bu, insanlara neye sahip olursanız olun, ne gibi zorluklarla karşılaşırsanız karşılaşın, arabanızla ilgili ne gibi bir sorununuz olursa olsun, bunların sadece somun ve cıvatalardan ibaret olduğunu öğretmekle ilgili. Bu yolda engeller olacak, ancak bu engellerden bazıları gösterinin en ilginç kısımlarını oluşturuyor. Bulamadığınız parçaları bulmak, ulaşamadığınız veya daha önce hiç tamir edilmemiş bir şeyi tamir etmek… Çünkü araba restorasyonu, o arabanın çalışması için zorlukların üstesinden gelmenin yollarını bulmak zaten. Arabaları çalışır hale getiriyoruz. Onlardan vazgeçersek, arabaları hurda yığınına bırakıp yeni bir araba almak zorunda kalırdık. Bu çevre dostu değil. Biz varız, şovumuz bu arabaları devam ettirmek için var.
Sormadan geçemeyeceğim… Ülkemizde insanlar arabalarına isim takmayı çok sever. Bir Türk arabasını restore ediyorsunuz diyelim. Bu arabaya hangi Türkçe lakabı takardınız?
M.E.P.: Anna olurdu sanırım. Anna bebeği (doll bebek demek). Anadol.
Bu sezon diğer sezondan farklı olarak neler izleyeceğiz?
M.B.: Geçen sezon öğrendiğimiz bazı şeyleri tekrar değerlendirdik ve her açıdan daha büyük, daha iyi ve daha cesur bir sezon haline getirdik. Araca daha derinlemesine bakıyoruz, kültüre daha derinlemesine bakıyoruz, yol boyunca daha çok eğleniyoruz ve bu seride çok daha fazla birlikte çalışıyoruz. Şimdiye kadar yaptığımız en iyi dizi olacağını düşünüyoruz.
Son olarak, Türkiye’den sonraki durak belli mi? Hayranlar merak ediyor…
M.E.P.: Buradan sonra Çekya’ya gidiyoruz. Ve şimdiden bir sonraki seride neler yapabileceğimizi düşünüyoruz…