Kişisel gelişim kitapları okuyorsanız zaman zaman benim gibi hissettiğiniz olmuştur. Bu tarz kitaplar bazen çok buyurgan ve üstten bakan bir dile dönüşebiliyor. Şahsen beni rahatsız eden ve genellikle kitabı bırakmamı sağlayan bir üslup bu. Ayça Karaman da bu dilin rahatsız ediciliğinin farkına varmış olmalı ki Timaş Yayınları etiketiyle raflarda yerini alan ‘Fark Et, Güçlen, Hayatını Kur’ kitabını, okuru güçlendiren, seçenek sunan ve kendi yolunu seçmesi için güvenli bir alan açan bir yaklaşımla yazmış. Kim bilir; belki de okur için ‘yeni bir yolculuğun kapısı’ olabilecek kitabı, bakın Karaman nasıl anlatıyor?..
Öncelikle biraz kitabın içeriğinden söz ederek başlayalım. Ne anlatıyor bize bu ‘Fark Et, Güçlen, Hayatını Kur – Kaos Dünyasında Kendi Yolunu İnşa Etme Rehberi?’
Modern hayatın temposunda hepimiz bir noktada aynı döngüye düşüyoruz: Yoruluyoruz, anlam arıyoruz ve kendimizi kaybediyoruz. Bu kitap bu döngünün içinde denge arayan insana yazıldı. ‘Fark Et, Güçlen, Hayatını Kur’, dış dünyanın kaosu içinde kendi düzenimizi nasıl kurabileceğimizi anlatan kuramların ve kişisel deneyimlerimin harmanlandığı bir eşlikçi.
Kitap nasıl bir kurguda ilerliyor, kısaca söz eder misiniz?
Kitap beş temel bölüm üzerine kurulu: Kaosun kökeni, içsel pusula, yönünü yeniden bulma prensipleri, kendi şansını yaratma ve yolu sürdürme. Önce neden tıkandığımızı anlamaya çalışıyoruz. Ardından okuyucuya kendisiyle yeniden tanışması için bir kapı açıyorum. Üçüncü bölümde, kaybolduğumuzda yönümüzü yeniden bulmamızı sağlayacak prensipleri anlatıyorum. Dördüncü bölüm, yaratıcılık, özgünlük ve kendi yolunu inşa edebilmek üzerine. Son bölümde ise sistem kurmanın ve sürdürülebilir bir düzen oluşturmanın yollarını anlatıyor. Her bölüm, teorik bilgi ile deneyimsel iç görü arasında bir köprü kuruyor.
Biz bitmiş bir kitabı alıp okuyoruz ama her kitap yazarı için farklı bir serüven tabii… Bu kitabı yazmak sizin için nasıl bir yolculuktu?
Bilimsel iç görülerle desteklenen bu kitap, benim son üç yılımın da hikâyesi bir yandan. İlk kitabım Karar Ver, Planla, Harekete Geç’ten sonrası benim için hem içsel bir sorgulama hem de yeniden yapılanma dönemiydi. Bazı gerçekleri yazarken kendime karşı dürüst olmak zordu. İnsan bazen kendinden kaçıyor, bazen duygularını ertelemek istiyor ama bu kitap beni de dönüştürdü. Nihayetinde dönüşümün içinden yazılan bir yol arkadaşı oldu.
İlk kelimeyi yazdığınız günden son noktayı koyana kadar geçen süreçte kitap kendi içinde bir değişim yaşadı mı peki? Başladığınızda yazmak istediğiniz şey bittiğinde de aynı mıydı?
Başta daha teorik bir rehber olacak sandım fakat fark ettim ki hepimiz teori kadar gerçek hikâyelere de ihtiyaç duyuyoruz. Gerçek deneyim, gerçek çatışma, gerçek dönüşüm arıyoruz. Kitap ilerledikçe benim de hayatım ve önceliklerim değişti. O yüzden, bu kitap kendi içinde büyüdü, olgunlaştı ve çok daha sahici bir hale geldi.
Genellikle şunu yapın, böyle davranın gibi cümleler şahsen okur olarak bende tam tersi bir ekti yaratıyor. Fazla üstten bakan bir yaklaşım gibi geliyor hep. Dikte etmeden yol gösteren, yargılamadan seçenekler sunan bir tarz, bir dil sunmak sizin için neden önemliydi peki?
Hayat kimsenin el kitabına sığmıyor. Bana uyan bir yöntem herkes için çalışmayabilir. “Bunu yapın” demek bana okuru küçümsemek gibi geliyor. Ben okura yukarıdan bakan değil, yanında yürüyen biri olmak istedim. Kişisel gelişim bazen çok buyurgan bir dile dönüşebiliyor. Ben, okuru güçlendiren, seçenek sunan ve kendi yolunu seçmesi için güvenli bir alan açan bir yaklaşımı savunuyorum.
Yetişme telaşı, belirsizlik korkusu, anlam arayışı, kendini kaybetme ve yeniden bulma arzusu... Hepimizin yaşadığı bu ortak duygulara vurgu yapıyorsunuz. Etrafımızda bu kadar uyaran varken kendi iç sesimizi nasıl duyacağız peki?
İç ses aslında kaybolmuyor ama gürültünün altında kalıyor. Kendi iç sesini duyabilmenin yolu sessizlik yaratmaktan öte gürültüyü anlamlandırmaya cesaret etmek. Yani tetiklerini, kaygılarını, hızını, yavaşlayamadığın anları fark etmek… İç ses o zaman daha cesur bir şekilde yükselmeye başlıyor.
Değişim için farkındalığa varmak ön koşul ama sadece farkındalık yeterli mi? Adım atma cesaretini, motivasyonu nasıl bulacağız? Kitapta bu anlamda ipuçları saklı mı?
Kesinlikle yeterli değil. Fark etmek bir kapı açıyor ama yürümek cesaret istiyor. Bu kitapta çok vurguladığım bir şey var: Motivasyon değil, sistem kazandırır. Adım atma cesareti, büyük hedefler koymaktan değil, küçük ama sürdürülebilir adımlar atmaktan geliyor. Çünkü insan davranışında bileşik etki inanılmaz güçlüdür. Bugün yaptığımız 1 birimlik iyileştirme, bir yıl sonra bizi bambaşka bir noktaya götürebilir. Yani değişimi başlatan şey büyük kararlar değil, küçük eylemlerin üst üste birikmesidir.
“Bazen en büyük başarı, başkalarının başarı tanımlarından özgürleşmektir.” diye bir cümleniz var. Siz bu anlamda özgürleştiniz mi?
Evet. Bu kitap da bunun kanıtı aslında. Ben akademide, sosyal medyada, kurumsal eğitimlerimde hep kendi gerçekliğimin içinden bir yol çizdim. Benim için başarı, kendi değerlerimle uyumlu bir hayat kurmak. Bu cümleyi yazarken de bunu hissediyordum, bugün de aynı noktadayım.
“Kendimizi seçmek, en büyük sadakat eylemidir.” Biraz açar mısınız, tam olarak ne demek istiyorsunuz?
Hayat boyunca kurduğumuz en uzun ilişki kendimizle olan ilişki. Bir şeyi “başkaları ne der?” diye seçtiğimizde aslında kendimizi terk etmiş oluyoruz. Kendini seçmek ise “ihtiyacım ne, değerim ne, bana ne iyi gelir?” sorularıyla yaşamayı öğrenmek… Bu da bir sadakat eylemi.
Kitaptan beklentiniz ne peki? İnsanlarda nasıl bir etki yaratsın istersiniz?
Bu kitabın bir öğüt kitabı değil, bir yol arkadaşı olmasını istedim. Herkesin ihtiyacı farklı ama yolculuk çoğu zaman aynı üç noktadan geçiyor: İnsan önce kendini güvende hissetmeye ve “bendeki bu his normal” diyebilmeye ihtiyaç duyuyor. Sonra duygularını anlamlandırmak istiyor yani neden yorulduğunu, neden takıldığını, bazı dönemlerin neden daha ağır geldiğini fark edebilmek… En sonunda da yön bulmak ve elinde somut bir hareket alanı olduğunu görebilmek istiyor.
Benim beklentim, kitabın tam da bu üç ihtiyaca bir kapı açması. Okur kitabı kapattığında kendisine biraz daha yaklaşmış olsun, ne yaşadığını daha net görsün, iç sesiyle daha barışık hissetsin ve “Buradan sonra nasıl ilerleyebilirim?” sorusuna kendine uygun bir cevap bulabilsin isterim.
Bundan sonrası için sırada ne var?
Şu sıralar üçüncü kitabımın üzerinde çalışıyorum. Henüz erken aşamada ama zihnimde güçlü bir çerçevesi var ve bu beni çok heyecanlandırıyor. Bunun yanında 2026 için okurlarımı ve topluluğumu oldukça heyecanlandıracağını düşündüğüm birkaç projenin ilk adımlarını attım.
Ayrıca kurumsal eğitim tarafında da kapsamı genişletiyorum. Yıllardır verdiğim dikkat, enerji ve öncelik yönetimi eğitimlerime, yaratıcı üretkenlik ve zihinsel gibi yeni başlıklar ekliyorum. Bu alanlarda ciddi bir ihtiyaç görüyorum ve kurumlara daha bütüncül bir gelişim modeli sunmak istiyorum.