6 Ağustos akşamı Zorlu PSM'de sahne alan Masego, İstanbul’a sadece hit şarkısıyla değil, tüm evreniyle geldi. Trap House Jazz terimini icat eden bu çok yönlü sanatçı, sahnede kendi anlatısını kurarken müzik ile görselliğin kusursuz bir karışımını sundu. Konser boyunca kimi zaman bir caz kulübündeydik, kimi zaman bir sokak performansının ortasında… Ama her an ‘kendi kuralını kendi koyan’ bir müzisyenle baş başaydık. Masego ile sahne öncesinde gerçekleştirdiğimiz sohbet, onun müzikal kimliğini, görsel dünyasını, viral olmakla hesaplaşmasını ve İstanbul’a dair heyecanına kadar gitti.
‘Trap House Jazz’ gibi bir türü sahiplenmek cesur bir hamle. Bugün hala sizi tanımladığını düşünüyor musunuz?
O zamanlar kimlik arayışındaydım. Trap House Jazz’ı yaratırken aslında bir tür ‘Siyah Schoolhouse Rock’ yapmak istedim. O zamanlar sadece 15 yaşındaydım. Bugün hala o yapı taşları içimde ama artık kimliğim, sesim ve yaklaşımım genel olarak siyah sanatı temsil ediyor. Bu da beni özgür kılıyor. Sanatçılara tavsiyem: Kendinizi başkalarının tanımlamasına bırakmayın. Bu tehlikeli bir yer.
Albüm yapılarında güçlü bir hikaye anlatımı var ama sahnedeki varlığınız çok daha doğaçlama görünüyor. Şarkılarınız stüdyoda mı, sahnede mi hayat buluyor?
Ben sokakta çalarak başladım; turistlerin yürüyüp geçmediği, durduğu anları yakalamam gerekiyordu. Bu da hikayeyi farklı yollarla anlatmayı öğrenmek demekti. Stüdyoda yaratım ön plandadır. Ama sahnede, özellikle soundcheck sırasında yepyeni sesler doğar. Kim varsa orada, o an onların ruhuna göre müzik şekillenir.
Müziğinde yoğun caz unsurları var; bazen R&B dinleyicileri için fazla ‘sofistike’, cazcılar içinse fazla ‘cool’. Bu orta yolu bir avantaj olarak mı görüyorsunuz, yoksa zaman zaman yalnızlaştırıcı mı geliyor?
Evet, bazen yalnız hissettirdiği oluyor. Ama bu işin doğasında var. Sanatçılar önce izole bir adada başlar, sonra bir bakarsın o sound pop olur. Ben de kutulara sığmadığım anlarda sadece üretim sürecinden keyif almaya çalıştım. İnsanları memnun etmeye çalışmak çılgınlık çünkü çoğu insan ne istediğini bilmiyor bile.
Organik olarak viral olan Tadow gibi bir parça günümüzde nadir. O şarkı olmasaydı, dünya sizi ne zaman keşfederdi?
Zor bir soru. ‘Dünya’ dediğimiz şey nedir? Hala Tadow’u bilmeyen insanlar var. Ama 2015’te SoundCloud’a Love Be Like’ı yüklediğimde, dünyanın dört bir yanından yorumlar aldım. YouTube’daki vlog’larıma Japonca, Brezilya Portekizcesi yorumlar geliyordu. Benim için dünya o zamanlar başlamıştı. Yani bir parçayla ‘ün’ gelmiş gibi görünse de, gerçek etki bire bir bağ kurduğum insanlarla oldu.
Şimdiye kadar birlikte çalıştığınız isimler arasında sizi en çok zorlayan ya da geliştiren kim oldu?
Kesinlikle Leon Thomas. Gerçek bir sanatçı. Yazıyor, söylüyor, enstrüman çalıyor, beat yapıyor. Onunla çalışırken “ben de bir seviye atlamalıyım” dedim. Saygım sonsuz.
Sosyal medyada oldukça rahat ve oyunbaz görünüyorsunuz. Bu sahne performansının bir uzantısı mı, yoksa sadece bir araç olarak mı?
İnişli çıkışlı bir ilişkim var sosyal medyayla. Beni çok güldürdü, insanlarla bağlantı kurmamı sağladı ama onun dışında mesafeli duruyorum. Dijital alan, vitrin, ilan panosu gibi bir yer. Ama bence eğlenceli ve hafif olmalı. Gerçek olan, yüz yüze yaşanmalı.
Albüm kapakları, videolar, sahne tasarımları... Hepsi çok yönlü ve uyumlu. Bu kadar çok şeye hakim olmak sizi çok farklı yöne mi çekiyor, yoksa ‘bir yapboz olmak’ sanatçı olmanın bir parçası mı artık?
Sanırım günümüzde her şeyi yapmadan adil bir şans yakalamak zor. Neyse ki artık bana destek olan bir ekibim var. Daha önce her şeyi kendim yapıyordum ve sürdürülebilir değildi. Tavsiyem: Her şeyi yapmayı öğren ama zamanla seni tamamlayacak bir ekip oluştur.
İstanbul’da sahneye çıkmak sizin için ne ifade ediyor?
Heyecan verici. Yeni bir bakış açısı kazanacağım. Boş bir tuvalle geldim, şehir onu boyadı. İnsanlarla konuşmak, mimariye bakmak, yerel dili öğrenmeye çalışmak… Yemekleri zaten seviyordum, şimdi kaynağından deneme fırsatım oldu. Bence iyi bir konserin formülü bu: Şehri içine çekmek.
Sırada ne var? Yakın gelecek için planlarınız neler?
Sekiz yaşımda yazdığım kişiye dönüşmek. O yüzden beni spor salonunda, stüdyoda ya da sahnede görmeye devam edeceksiniz.