2010 yılında kalıcı olarak Türkiye’ye gelen Şef Claudio Chinali’ye etkinlik öncesi birkaç soru sorabilme fırsatı yakaladık. Ünlü şef, Türk mutfağıyla Güney İtalya mutfağı arasında derin bir bağ olduğunu vurguladı: “Başlangıçta konfor alanımın dışına çıkarak yeni bir deneyim aradım. Bence Türk mutfağı ve Güney İtalya mutfağı, yüzyıllar süren kültürel ve ticari alışverişlerle birbirini etkilemiş. Coğrafi olarak farklı mikro iklimlere sahip olmamız, her iki mutfağın zengin ve çeşitli olmasını sağlıyor. İtalya Kuzey Avrupa ve Fransa’dan etkilenirken; Türkiye Orta Doğu ve Asya’nın kesişim noktasında bulunuyor. Bu kültürel sentez, Türk mutfağını çok katmanlı ve büyüleyici kılıyor.’’

Menü planlamasında en önemli kriterlerini de açıklayan Chinali, “Bir menü dengeli olmalı, farklı müşteri tiplerinin ihtiyaçlarını karşılamalı ve restoranın tarzına uygun olmalı. Benim için her zaman ürünle başlamak önemli. Olağanüstü bir ürün gördüğümde, onu en iyi şekilde nasıl kullanırım diye düşünürüm. Tat ise bir yemeğin en temel unsuru, müşteriyi onun en derin ve irrasyonel yanıyla bağlayan şey tattır.” ifadelerini kullandı.

Davet menüsünde, Şef Chinali’nin modern yorumuyla sunulan lazanyanın yanı sıra, karışık domates, kırmızı soğan ve frisella, marine dana eti, roka ve keçi peyniri ile hazırlanmış bruschetta, ılık servis edilen pizzaiola soslu polpette gibi geleneksel İtalyan lezzetleri de yer aldı. Dünya Lazanya Günü’ne özel bir soru üzerine ise Chinali, “Lazanyanın en önemli kısmı malzemelerin dengesi. Ragù, beşamel sos, makarna ve parmesan birbirini tamamlamalı; hiçbir malzeme diğerinin önüne geçmemeli. Pişirme süreci çok önemli. Yemeğin piştikten sonra dinlenmesi, kıvamların homojenleşmesini ve tatların birbirine karışmasını sağlar. Böylece her lokmada tutarlı ve tatmin edici bir deneyim yaşanır.” dedi.
