Kadebostany’nin teatral sahnesinden çıkan bir ses, şimdi kendi evrenini kuruyor: Saint Stacy. İsviçre merkezli çok yönlü sanatçı Kristina’nın projesi, Beginner Again ile puslu vokaller, düşsel gitarlar ve vurucu ritimleri şık bir indie-pop prodüksiyonunda birleştiriyor. Başlığa da ilham veren ‘yeni başlayan’ zihniyeti, onun için sadece bir sıfırlama değil, riski, disiplini ve özgürlüğü aynı anda kucaklayan bir yaratım süreci. Moda dünyasındaki deneyimi, La Peau de Peche markasıyla kurduğu görsel dil ve 20’den fazla ülkede 300’ü aşkın sahne deneyimi, Saint Stacy’yi yeni dönemin karakter sahibi pop figürlerinden biri yapıyor. Şubat 2026’da başlayacak ilk turnesinde 14 Şubat’ta İstanbul Blind’da vereceği ilk solo konser öncesi, hem albümün doğuşunu hem de bu taze sayfanın nasıl açıldığını ondan dinliyoruz.
Beginner Again başlığı tek başına çok şey söylüyor ama sizden de duymak isteriz. Bu albüm, sizin için hangi açılardan yeni bir başlangıç?
Benim müzik yapma yaklaşımımda çok şey değişti. Söz yazımına fazlasıyla odaklandım. Kendi tarzını tanımlamak her zaman zordur, zaman ister, hem de çok! Bazen tutarlı ve disiplinli kalmak çok güçleşir. Bambaşka bir sanatsal yöne sapmadan önce bir sürü demo yaptım. Doğru yolda olduğumu hissedince bir sonraki adıma, yani prodüksiyona geçtim. Asıl yeni olan kısım da benim için orasıydı.
Feel Like Myself ve By The Wind gibi şarkılar çok kişisel hissettiriyor. Albümde en ‘ham’, en savunmasız halinizi hangi parça daha çok yakalıyor?
Çoğu zaman şarkılarım doğrudan benden bahsetmiyor. Yıllarca yorumculuk yaptım ve dünyanın dört bir yanındaki insanlar için şarkı söylemeyi sevdim. Bu, bir başkasının hayatını yorumlamak gibi. Aynı zamanda hepimiz biraz birbirimize benziyoruz. Bu tür kırılganlığı seviyorum, içinde çok büyük bir güç var. Elbette albüm beni temsil ediyor ama yazarken ille de kendi duygularıma, geçmiş deneyimlerime ya da bir başkasına odaklanmıyorum. Açık kalmayı ve anın beni sürüklemesine izin vermeyi seviyorum.
Sizce kariyerin bir noktasında sıfırdan başlamak neden bu kadar cazip?
Kadebostany’den ayrılmak, grubun çoktan ulaştığı zirvelerden vazgeçmek demekti. Ama yeni bir başlangıç o kadar besleyici ki bu süreçte karşıma çok iyi şeylerin çıkacağını biliyordum! Bu yüzden kaybetmek beni hiç korkutmadı. Aslında bilinmezliğin ve onunla gelen meydan okumanın hissini sevdim.
Kadebostany’nin teatral dünyasından çıkıp Saint Stacy olarak kendi adınızı inşa ederken, o geçişte en zor olan neydi? Sessizlik mi, özgürlük mü?
Zor bir soru! Belki ikisi de, bir bakıma. Büyük bir projenin parçasıyken her şey zaten yapılandırılmıştır. Solo gidince bir anda hem sessizlik hem de tam özgürlük gelir. İkisinde de iyi bir sanatçı olmayı öğrenmeniz gerek.
Kadebostany yıllarında öğrendiklerinizden bugün tamamen geride bıraktıklarınız var mı?
Elbette çok şey öğrendim! Hiçbir şey öğrenmeseydim, o turneler benim için tam bir başarısızlık olurdu. Büyük bir ekiple çalışmayı çok seviyordum, içinde bir tür enerji döngüsü var. Düştüğünüzde mutlaka sizi kaldıracak biri olur. Ama yalnızken kendinizi sizin kaldırmanız gerekir!
Sizin seste belirgin bir ‘pus’ var; sanki müziğin üzerinde ince bir tül gibi süzülüyor. Bu tını iç dünyanızı mı yansıtıyor, yoksa albümde bir karakter mi yaratıyorsunuz?
Kesinlikle benden gerçek bir şey yansıtıyor! Bence insanın benliğini bulması gerçekten zor! Bu albümün amacı da buydu: Yalnızca seste değil, bu yeni projeyi tanımlayan tüm ses kombinasyonunda en samimi tınımı bulmak. Yani evet, bugün iç dünyam tam olarak böyle ses çıkarıyor.
Şarkılarınızda hüzünle zarafet arasında çok ince bir denge var. Bu, bilinçli olarak kurduğunuz bir şey mi, yoksa kendinizi anın duygusuna tamamen bırakıyor musunuz?
İkisi de! Müzik tarafından sürüklenme hissini seviyorum! Hatta kendimi kaybettiğim anlar oluyor. Saatlerce yemek yemeden, su içmeden, ara vermeden çalıştığım, ilhamın beni tamamen ele geçirdiği zamanlar… Ama aynı zamanda çok uzağa savrulmamak ve sanatsal yönelimle hizalı kalmak gerektiğini unutmamak lazım.
Albümün görsel estetiği adeta bir moda manifestosu gibi. Moda geçmişiniz müziğinizi nasıl şekillendiriyor?
Müzik daha içten, moda ise zaman zaman daha yüzeysel olabiliyor. Ama müzik ve moda birbirini gerçekten tamamlıyor. Müzik de bir trend meselesi olabilir ama ben trendleri takip etmektense tarzımı kişiselleştirmeyi tercih ediyorum.
Sizce bir sanatçının görsel kimlik oluşturması artık müziğin kendisi kadar önemli mi?
Müziği görmüyoruz. Bu yüzden sanatçının etrafında görebildiğimiz her şey hayati. Kapak görselleri, single ya da albüm kapakları… Hepsi müziğinizin bir parçasına dönüşüyor! Bu yüzden görsel kimliğe yeterince özen göstermemiz gerektiğini düşünüyorum çünkü yanlış bir görsel kimlik, müziğinizi gerçekten öldürebilir.
Daha önce Türkiye’de sahne aldınız; buradaki dinleyicilerle bağınızı nasıl tarif edersiniz?
Türk dinleyicisinin enerjisi harika! Orada her performansım çok iyi geçti! İstanbul’a dönmek için her zaman heyecanlanıyorum! Şehrin havasını, yemeklerini ve insanlarını çok seviyorum!
Biraz zaman var ama 14 Şubat’ta İstanbul’da Blind’da sahne alacaksınız. O gece izleyiciyi neler bekliyor?
Yepyeni bir şov! Beni ilk kez solo performansla göreceksiniz! Çok yoğun geçecek! Bu gece benim için unutulmaz olacak ve bu kadar önemli bir anı hayranlarımla paylaşacağım için çok mutlu olacağım!
Saint Stacy için sırada ne var?
Aslında yeni bir single üzerinde şimdiden çalışıyorum! Yakın gelecekte yayımlanacak çok şarkım var! Yani bu daha başlangıç!