Kınalı Bebek, Arnavut Kaldırımı ve daha nicesi. Bu şarkıların unutulmaz olması sizde nasıl bir his uyandırıyor?
DEMET SAĞIROĞLU: Bu şarkılar sadece benim değil, dinleyenlerin hafızasında ve kalbinde büyüdü. Aradan yıllar geçmesine rağmen dinleyicilerin hâlâ bana eşlik etmeleri, müziğin zamansız gücünü gösteriyor. Onlar benim çocuklarım gibi… Her biri bir döneme, bir duyguya ayna tutuyor. Böyle kalıcı duygular bırakabilmek büyük bir onur.
Kayahan ve Şehrazat ile olan ilişkinize her söyleşinizde değiniyorsunuz. Bu iki isim sizin için ne ifade ediyor?
D.S: Her iki isim de benim müzikal kimliğimin yapı taşlarıdır. Kayahan bir okuldu benim için. Sahnede, şarkıda, duruşta; müzik dışında da bana çok şey öğretti. Şehrazat ise yaratıcı özgürlüğümü fark ettiğim ve ifade etmeye başladığım dönemin mimarıdır. İkisinin yeri bende ayrı, çok derin ve minnet dolu.
Bir dönem sektörden uzaklaştınız. Bu bilinçli bir tercih miydi?
D.S: Evet, tamamen bilinçli bir karardı. Dönüp kendime bakmam, üretmeden önce yeniden hissetmem gerekiyordu. Bazen durmak da yaratımın bir parçasıdır. Sessizlik, sesin değerini artırır.
Peki, Barbaros Bey kariyerinizin başından itibaren poptan caz ve operaya, müziğin neredeyse her kolunda eserler seslendirdiniz. Bu çeşitlilik sizi nasıl besliyor?
BARBAROS: Her kolunda demeyelim, büyük iddia… Ama farklı stillerde performanslar yaptım evet. Şüphesiz sesimi, ruhumu şarkı söylememi olumlu yönde besledi. Her stilden, her şarkıdan aldığınız hisler, üstünüze, sesinize siniyor. Ses de bunu dışarı yansıtırken farklı formlara, tınılara bürünüyor. Bu da farklı bakış açıları kazanmak demek, zenginlik demek.

90’larla karşılaştırdığınızda günümüz müzik sektöründeki değişimi nasıl yorumluyorsunuz?
D.S: Çok hızlı tüketilen bir dönemdeyiz. O zamanlar bir albüm yıllarca dinlenirdi, şimdi bir şarkının ömrü birkaç hafta. Dijitalleşme büyük kolaylık ama duygusal bağ kurmak zorlaştı. Her çağın ruhu farklı, saygıyla karşılıyorum ama 90’ların derinliğini ve sahiciliğini arıyorum bazen.
Hayatın her alanında olduğu gibi müzikte de geçmişe özlem var yani…
D.S: Evet, var. Çünkü geçmiş, duygularla hatırlanır. O dönemin şarkıları, yaşanmışlıklarla bütünleşmiş halde geliyor bize. Ama bu nostaljiye takılıp kalmadan, bugünü de sevgiyle kucaklamalıyız.
Gelelim programınıza… Demet Sağıroğlu ve Barbaros’u aynı projede buluşturan hikâye nedir?
B: Projenin öncesinde zaten Demet’e büyük saygı duyar ve dinlerdim. Enerjilerimiz çok tuttu.
D.S: Aslında çok doğal bir akışla gelişti. Uzun zamandır karşılıklı bir takdir ve beğeni vardı. Bu ortak zemin, zamanla bir projeye dönüştü. Barbaros’la müzikal dilimiz çok uyumlu, o yüzden bu birliktelik kendiliğinden aktı.
Projeden önce bir tanışıklığınız var mıydı?
B: Belirli bir müzikal çevremiz ortak ve elbette birbirimizi daha önceden de biliyorduk. Tanışınca da sanki uzun zamandır birbirimizi biliyormuşuz gibi hissettik.
D.S: Sahnelerden, müzik çevresinden tanışıyorduk ama bu proje vesilesiyle daha derin bir dostluk kurduk. Ne mutlu ki enerjimiz de çok güzel uyuştu.
Program içeriğinden bahseder misiniz?
D.S: İzleyiciye hem nostaljik bir yolculuk hem de yeni tatlar sunuyoruz. Kendi şarkılarımızı farklı düzenlemelerle seslendiriyoruz, sürpriz düetler ve anekdotlarla sahneyi samimi bir atmosfere dönüştürüyoruz. Her konser bir hikâye anlatıyor aslında.
B: Farklı renkler içeren, çok yönlü, dinamik bir repertuvar ve sahnemiz var. Pop müziğinin en güzel şarkılarına, TSM’ye, arabeske ve yabancı şarkılara dokunuyoruz. Arada birbirimize laf atıyoruz, minik hikayeler anlatıyoruz. Eğlenceli ve güzel bir sahne.
İleride bir düet gelir mi?
D.S: Neden olmasın? Sahnede zaten birbirimizin sesine dokunuyoruz. Stüdyoya da taşınabilir bu uyum. Doğru şarkı geldiğinde neden olmasın.
B: Doğru zaman, doğru şarkıyla elbette olur.
Son olarak, Barbaros Bey sizin için yeri ayrı olan bir Demet Sağıroğlu şarkısı sorsam?
B: Demet’in tüm şarkılarını çok seviyorum, ancak ‘İhanet Ettin’ ve ‘Kınalı Bebek’ bana çok enerjik ve güçlü geliyor.