Bu aralar İstanbul’da en çok sanat konuşuluyor. Contemporary Istanbul (CI)’un bunda etkisi büyük tabii. Bu yıl 20. edisyonuyla sanatseverlerle buluşan etkinlik, 579 sanatçının 931 eserini sanatseverlerle buluşturuyor. 20. edisyona özel olarak ‘Focus America’ programı ile ülkenin çağdaş sanat sahnesine odaklan fuar, 16 farklı ülkeden galeriye de ev sahipliği yapıyor. Anlayacağınız CI, bir anlamda sanat buluşması olmaktan da öteye geçerek Türkiye’nin dünyayla sanat üzerinden kurduğu diyaloğun güçlü bir yansıması olarak da önemli bir misyon üstleniyor.
İstanbul’u çağdaş sanatın küresel sahnesine taşımak hedefiyle 20 yıl önce bu işe baş koyan Contemporary Istanbul Kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı Ali Güreli’nin, “Bir hayalin 20. yılına ulaşmak büyük bir gurur” demesi de boşa değil yani.
24 Eylül’de ön izleme ile başlayan 28 Eylül’e kadar Tersane İstanbul’da ziyaretçileri ağırlayacak etkinliğin öncesini, bugününü ve yarınını Ali Güreli’den dinledik.
Art İstanbul ile başlayan ve Contemporary’e dönüşen bir süreçten söz ediyoruz. Başa dönersek, sanatı kişisel ilgi alanınızdan çıkarıp, çağdaş sanatın gelişimi adına daha büyük projelere dönüştürme cesaretini veren şey neydi size?
Sanat benim için hep bireysel bir merak alanıydı. Ancak zamanla gördüm ki bu merak yalnızca bana ait değil; toplumsal dönüşümün, yaratıcılığın ve özgür düşüncenin en güçlü taşıyıcılarından biri sanat. İstanbul’un potansiyeline, genç sanatçılarımıza ve bu toprakların kültürel zenginliğine duyduğum inanç beni kişisel koleksiyonculuktan çıkarıp daha kolektif, daha dönüştürücü bir platform yaratmaya yöneltti. 2005’te Contemporary Istanbul’u kurarken hayalim, İstanbul’u çağdaş sanatın küresel sahnesine taşımaktı. Bugün, bu hayalin 20. yılına ulaşmak büyük bir gurur.

Sizin önderliğinizde kurulan Contemporary Istanbul’un 20 yıla yakın serüveni hem İstanbul için hem de Türkiye’de çağdaş sanat adına ne ifade ediyor?
Contemporary Istanbul, aslında bir fuardan çok daha fazlasına dönüştü. 20 yılda 1,2 milyonun üzerinde ziyaretçiyi, 10 binden fazla sanatçıyı ve 1.600’den fazla galeriyi İstanbul’da ağırladık. Bu, yalnızca bir sanat buluşması değil, aynı zamanda Türkiye’nin dünyayla sanat üzerinden kurduğu diyaloğun en güçlü yansıması. İstanbul’un kültürel kimliğini uluslararası alanda güçlendiren bir rol oynadık.
Bu yılın içeriğini konuşacağız elbette ama öncesinde şunu sormak isterim. Sanat fuarları ve aralarındaki rekabet de giderek artıyor. Bu rekabette Contemporary Istanbul’u öne geçirecek artıları nasıl yaratıyorsunuz?
Bizim farkımız İstanbul’un eşsiz konumunu, tarihini ve enerjisini sanatla harmanlamak. Tersane İstanbul gibi kentin kültürel mirasını çağdaş sanatla buluşturan mekânlarda fuarı kurgulamak, dünyada başka hiçbir yerde bulunmayan bir deneyim yaratıyor. Ayrıca sadece satışa odaklı bir fuar değiliz; düşünce platformları, paneller, kamusal projeler ve kolektif iş birlikleriyle sanat ekosisteminin tamamına dokunan bir yapıyız.
Düşündürücü sorular yöneltiyor
Bu yılın odağında neler var peki?
Bu yılın odağında, Contemporary İstanbul’un 20. yılına özel olarak hazırlanan Focus America programı yer alıyor. Bu program, Amerika’nın zengin ve çok katmanlı çağdaş sanat sahnesini İstanbul’a taşıyarak izleyicilere yeni bir perspektif sunmayı amaçlıyor. Brad Kunkle’dan Edward Burtynsky’e, Elena Damiani’den Ryan Koopmans & Alice Wexell’e uzanan oldukça güçlü bir seçki, farklı disiplinlerden sanatçıların üretimlerini bir araya getiriyor. Bu çeşitlilik sayesinde hem Amerika’nın güncel sanat anlayışını yansıtan, hem de evrensel meselelerle bağ kuran bir sanat deneyimi ortaya çıkıyor.
Focus America, yalnızca estetik açıdan etkileyici eserleri sergilemekle kalmıyor, aynı zamanda doğa, kent, teknoloji, kültürel miras ve kimlik gibi konular üzerinden izleyicilere düşündürücü sorular yöneltiyor. Böylece sanatseverler, sanat aracılığıyla Amerika’nın sosyo-kültürel dinamiklerini keşfederken, aynı zamanda kendi yaşadıkları şehir ve dünyayla yeni bağlar kurma imkânı buluyor.
- yılın bu özel odak programı, Contemporary İstanbul’un uluslararası diyalog kurma misyonunu güçlendiriyor ve İstanbul’u yalnızca bölgesel değil, küresel sanat sahnesinde de önemli bir buluşma noktası olarak konumlandırıyor.
İzleyicileri, bu yıl diğer edisyonlardan farklı olarak neler bekliyor?
Bu yıl ilk kez sunacağı yeniliklerle fuar deneyimini çok daha erişilebilir, etkileşimli ve keyifli hale getiriyoruz. Bunlardan ilki, Contemporary Istanbul’un yeni mobil uygulaması. Ziyaretçiler artık bu uygulama sayesinde sergilenen eserler, sanatçılar, galeriler ve fuar programı hakkında kapsamlı bilgilere anında ulaşabiliyor. Aynı zamanda kişisel favori listeleri oluşturup, mekânda yön bulma haritalarını kullanarak fuarı kendi tempolarında keşfedebiliyor, konuşmalar ve özel etkinliklerden haberdar olabiliyorlar. Bu sayede CI, yalnızca fiziksel bir sergi alanıyla sınırlı kalmayıp dijital olarak da güçlü bir etkileşim platformu yaratıyor.
İkinci yenilik ise, 20. yıla özel olarak hayata geçirilen ücretsiz deniz ulaşımı. İstanbul’un dört farklı iskelesinden sağlanacak bu hizmet, şehrin iki yakasını birleştirerek ziyaretçileri fuara taşıyacak. Böylece CI, yalnızca Haliç’teki mekânıyla değil, İstanbul’un tamamına yayılan bir sanat deneyimine dönüşecek. Şehrin ritmini, deniz yolculuğunun büyüsünü ve sanatın birleştirici gücünü bir araya getiren bu uygulama, 20. yılı unutulmaz kılacak yeniliklerden biri olacak.
Sizin gözünüzden CI 20’nin en dikkat çekici bölümleri neler peki?
Benim gözümden CI 20’nin en dikkat çekici bölümleri birkaç farklı katmanda öne çıkıyor. Öncelikle, bu yıl odak bölümümüz olan Focus America ile Amerika’nın çağdaş sanat sahnesini İstanbul’a taşıyoruz. Bill Jensen’den Brad Kunkle’a, Edward Burtynsky’den Elena Damiani’ye kadar çok önemli sanatçıların işleri CI 20’de olacak. Bunun yanında Judy Chicago’nun What If Women Ruled the World? adlı eseri, Türkiye’de ilk kez sergilenerek fuarın küratöryel hafızasında önemli bir yer edinecek.
Bir diğer öne çıkan bölüm, CI 20’ye özel olarak hazırlanan SIGG Sanat Vakfı Koleksiyon Seçkisi. Bu koleksiyon, ziyaretçiler için güçlü bir sanat hafızası deneyimi sunacak. Ayrıca BMW’nin 50. yılına özel olarak Alexander Calder’in 1975 tarihli ilk Art Car’ı ile Julie Mehretu’nun en güncel Art Car çalışmasının Türkiye’de ilk kez aynı anda sergilenecek olması da fuarın sürprizlerinden biri.
Tüm bu özel projelerin yanı sıra, benim için bu yılın en heyecan verici bölümlerinden biri Bettina Pousttchi’nin ‘Vertical Highways’ serisinden altı metre yüksekliğindeki anıtsal heykeli. İstanbul Modern koleksiyonuna katılan Buchmann Gallery’nin daha önce orada sergilenen bu eseri, dönüşüm ve değişim temalarıyla İstanbul’un ruhuna son derece uygun. Pousttchi gündelik sokak nesnelerini büyük ölçekli dikey anıtlara dönüştürerek şehir yaşamının ritmini bambaşka bir estetik boyuta taşıyor.
Kısacası CI 20, yalnızca galerilerin ve sanatçıların bir araya geldiği bir fuar değil; geçmişin birikimiyle geleceğin çağdaş sanat perspektifini bir arada yaşatacak çok katmanlı bir deneyim alanı.
Derin bir toplumsal sorumluluk
Bir de konferanslar var. Hangi sorular soruluyor, nelere yanıt aranıyor?
CIF Dialogues 2025’in bu yılki başlığı İstanbul ve İstanbul’un Değişen Yönleri. Konferans programı, günümüzün hızla dönüşen sanat ekosistemine dair en kritik soruları gündeme taşıyor. Önümüzdeki 20 yılda sanat kurumları nasıl bir rol üstlenecek, sanatçılar üretimlerini hangi yeni mecralarda gerçekleştirecek, teknolojinin ve yapay zekânın sanat üzerindeki etkisi nasıl şekillenecek? İzleyici deneyimi, fiziksel mekânların ötesine geçerek hangi dijital ya da interaktif boyutlara taşınacak.
Bu soruların yanı sıra, İstanbul’un bölgesel ve küresel sanat sahnesindeki konumunun geleceği de masaya yatırılacak. Kentin kültürel çeşitliliği, tarihsel mirası ve dinamik yapısı, çağdaş sanatın yeni yönelimleriyle nasıl bir kesişim noktası oluşturacak?
Ayrıca sanatın sürdürülebilirlik, çevre krizi, toplumsal eşitsizlik ve kültürel kimlik gibi küresel meselelerle kuracağı bağlar da tartışılan başlıklar arasında.
CIF Dialogues, yalnızca sanat profesyonellerine değil, tüm ziyaretçilere ilham verecek bir entellektüel buluşma alanı sunarak, hem İstanbul’un hem de çağdaş sanatın geleceğine dair yol gösterici fikirler üretmeyi hedefliyor.

- edisyon yarının çağdaş sanat anlayışına dair nasıl bir perspektif sunacak sizce?
- edisyon, yarının çağdaş sanat anlayışına dair oldukça zengin ve çok katmanlı bir perspektif sunuyor. Öncelikle sanatın artık yalnızca estetik bir deneyim değil, aynı zamanda toplumsal, kültürel ve ekolojik meselelerle diyalog kuran bir alan olduğunu net bir şekilde ortaya koyuyor. Genç kuşak sanatçılar, teknolojinin sunduğu yeni ifade biçimlerini, dijitalleşmenin getirdiği dönüşümleri ve kimlik, aidiyet, sürdürülebilirlik gibi evrensel kavramları işlerinin merkezine alıyor. Bunun yanında, kolektif üretim pratikleri ve disiplinler arası yaklaşımlar da çağdaş sanatın geleceğini şekillendiren önemli unsurlar olarak öne çıkıyor. Bu edisyon, sanatın sınırları zorlayan, yenilikçi ve izleyiciyi düşünmeye, sorgulamaya davet eden yönünü güçlü bir biçimde yansıtıyor. Dolayısıyla 20. edisyon, yarının çağdaş sanatının sadece biçimsel bir yenilenme değil, aynı zamanda daha derin bir toplumsal sorumluluk ve küresel bakış açısı taşıyacağına işaret ediyor.
Peki gerçek müşteriniz kim? Galericiler mi yoksa koleksiyonerler mi?
Aslında üçlü bir denge var. Galericiler için güvenilir bir platform yaratıyoruz, koleksiyonerler için doğru eserleri bulabilecekleri bir buluşma noktası oluyoruz. Ama en önemlisi, sanatseverler için sanatla temas kurabilecekleri bir alan sunuyoruz. Sadece fuar sürecinde bir satış değil, fuarı takip eden aylar içerisinde hatta başka bir ülkede başka bir galerinin bu tanışıklıktan dolayı başka bir satıcının noktalanması anlamına gelebilir. Koleksiyonerin bu galeriyi ziyaret etmesi sonucu orada başka bir alışveriş doğar. Bunların hepsinin çıkış noktası sanat fuarıdır.
CI, başlı başına nasıl bir ekonomi yaratıyor?
Contemporary Istanbul, şehri yalnızca sanatseverlerin değil, aynı zamanda koleksiyonerlerin, küratörlerin, galericilerin ve turizm profesyonellerinin de buluşma noktası hâline getirerek İstanbul’un kültür turizmi cazibesini artırıyor. Uluslararası ziyaretçilerin konaklama, yeme-içme, ulaşım ve alışveriş harcamaları, İstanbul turizminin katma değerini önemli ölçüde yükselten bir turizm ürünüdür aynı zamanda. 20 yılda CI’ın turizmden lojistiğe, medyadan gastronomiye kadar İstanbul’da ciddi bir kültür ekonomisi yarattığını görmek bizim için gurur verici. Uluslararası ziyaretçilerin şehre bıraktığı ekonomik katkı oldukça büyük. Birçok başka endüstriye göre çok daha yüksek bir ekonomiden bahsediyoruz.
20 edisyon boyunca ziyaretçi profilinde de değişim olmuştur muhakkak ki. Nasıl bir değişimden söz ediyoruz?
Başlangıçta daha çok koleksiyoner ve profesyonellerin yoğunlukta olduğu bir kitle vardı. Bugün çok daha genç, çok daha geniş bir kitleye hitap ediyoruz. Öğrenciler, genç sanatseverler, uluslararası izleyiciler... CI artık yalnızca bir alım-satım platformu değil, toplumsal bir buluşma noktası.
İstanbul için bugün bir kültür sanat şehri diyebilir miyiz? Daha ileriye taşımak adına neler yapılmalı ivedilikle?
Kesinlikle diyebiliriz, ama potansiyelimizin çok daha büyük olduğunu da biliyoruz. Mekânların erişilebilirliği, kamusal sanat projeleri ve uluslararası iş birlikleriyle İstanbul’u küresel sanat merkezlerinden biri haline getirmeliyiz.
Son olarak size özel bir soru. Paris bir anlamda sizin sanatı öğrenme döneminiz sanırım. O günlerden bu günlere kendi sanat algınız, hafızanız sanata bakışınızda ne tür değişiklikler oldu? Ya da oldu mu?
Paris’teki yıllarım, sanatı bireysel bir ilgi alanı olmaktan çıkarıp bir hayat biçimi olarak kavramamı sağladı. Bugün ise daha bütünsel bakıyorum: sanat yalnızca bireyin değil, toplumun da hafızası ve dönüştürücüsü.
