Kuşkusuz okuyucu açısından erişimi kolaylaştırırken, yayıncılar için de farklı stratejiler geliştirme zorunluluğunu beraberinde getiren yeni nesil yayıncılıktan söz ediyoruz uzun zamandır. Peki, süreç nereye gidiyor? The Kitap Yayınları CEO’su İrem Hattat’a göre “Hikaye anlatıcılığı hiç değişmeyecek. Sadece anlatma biçimimiz değişiyor.” Yayıncılara da bu süreci kucaklamak ve buna yönelik stratejiler geliştirmek kalıyor anlayacağınız.
Yayınevlerini geleceğini konuşurken kitapları da konuşmadan olmaz. Ne kadar okuyoruz, ne okuyoruz? Bir yayınevi için basılmaya değer kitap nasıl olmalı? Tüm merak ettiklerimi de Hattat’ı yakalamışken sordum tabii…
Uzun zamandır, çoklu cihazlar ve teknolojilerin kullanıldığı yeni nesil yayıncılık hayatımızda. Neler değişiyor, nereye doğru gidiyor yayıncılık?
Eski nesil yayıncılık bu süreçten hem olumlu hem de olumsuz yönde etkilendi. Dijital platformlar sayesinde kitapların yaşam süresi uzuyor, daha geniş kitlelere ulaşması kolaylaşıyor. Gelenekselde belki birkaç bin adetle sınırlı kalabilecek bir kitap, dijitalde on binlerce kişiye ulaşabiliyor. Ayrıca veriye dayalı içerik geliştirme, okuyucu eğilimlerini daha iyi analiz etme gibi fırsatlar da ortaya çıkıyor.
Ancak bu dönüşümün beraberinde getirdiği bazı zorluklar da var. İçerik bolluğu içinde kaybolma riski, dijital korsanlık, fiyat rekabeti gibi konular, yayıncıları hem ekonomik hem de içerik üretim süreci anlamında zorluyor. Bir diğer önemli unsur da fiziksel kitapların hala önemli bir kitle tarafından tercih ediliyor oluşu. Yani fiziksel ve dijital yayıncılığı bir arada yürütmek, yeni nesil yayıncılığın olmazsa olmazı haline geldi.
Nereye gidiyoruz sorusuna gelince; yayıncılığın geleceği hibrit modellerde şekilleniyor diyebiliriz. Yayıncılığın özü olan ‘hikaye anlatıcılığı’ hiç değişmeyecek. Sadece anlatma biçimimiz değişiyor ve bu değişimi kucaklamak gerektiğini düşünüyorum.
Bir yandan da yayınevleri kendi alt markalarını kurmaya devam ediyor. Buna neden gerek duyuluyor mesela?
Bu yaklaşımın temelinde, yayınevlerinin hem içerik çeşitliliğini daha profesyonel bir şekilde yönetme arzusu, hem de farklı okur kitlelerine daha doğrudan ve etkili bir şekilde ulaşma hedefi yatıyor. The Kitap Yayınları olarak, biz de bu çeşitliliği hakkıyla temsil etmeyi ve her eserin kendi özgün okur kitlesine ulaşmasını sağlamayı önemsiyoruz. Bu doğrultuda attığımız en heyecan verici adımlardan biri, yeni alt markamız AAB’yi kurmak oldu. AAB çatısı altında, özellikle çağdaş Türk edebiyatına ve yerli yazarlara daha geniş bir alan açmayı, yeni sesleri desteklemeyi ve onlara hak ettikleri görünürlüğü sağlamayı amaçlıyoruz.
Alt markalar, sadece içeriksel ayrışmayı değil, aynı zamanda pazarlama ve iletişim stratejilerimizi daha hedefli, daha etkili ve daha yaratıcı biçimde kurgulama imkanı sunuyor.
Günümüz okur profili çizin desem nasıl bir profil çizersiniz?
2024 Türkiye Kitap Okuma İstatistikleri TÜİK ve Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayıncılar Birliği Raporu’na göre, Türkiye’de 15 yaş ve üzeri nüfusun yalnızca %27’si kitap okurken, %73’lük bir kesim kitap okumuyor. Kitap okuma oranının en yüksek olduğu yaş grubu %50,9 ile 18-27 yaş aralığı… Okurların en çok tercih ettiği kitap türleri arasında %42 ile roman, öykü ve şiir başı çekiyor diyebiliriz. Haftalık ortalama kitap okuma süresi 3 saat olarak ölçülmüş. Bu veriler, kitap okuma alışkanlıklarının genç yaş grubunda yoğunlaştığını, bireylerin büyük kısmının ise kitapla yeterince buluşamadığını ortaya koyuyor.
Bir kitabın basılmaya değer olup olmadığına neye göre karar veriyor yayınevleri? Hangi kitap basılmaya değer mesela?
Yayınevleri birçok farklı kriteri dikkate alıyor. Bu yalnızca edebi bir değerlendirme değil; aynı zamanda stratejik, kültürel ve ticari bir analiz süreci olarak karşımıza çıkıyor. Öncelikle, metnin orijinalliği ve dili kullanma yetkinliği bizim için çok önemli. Kitap; iyi yazılmış, tutarlı bir kurguya sahip ve okurla duygusal ya da entelektüel bir bağ kurabilecek düzeyde olmalı. Aynı zamanda bugünün okuru ne arıyor, hangi boşluk var, bu kitap hangi ihtiyaca cevap veriyor sorularına yanıt ararız. Bir diğer önemli kriter, yazarın duruşu ve devamlılığı. Sadece bir defalık değil, uzun vadede üretken olabilecek, kendini geliştirmeye açık yazarlarla çalışmayı önemsiyoruz. Ayrıca, her kitap her yayınevine uygun değildir; bu yüzden içerik ile marka kimliğimizin örtüşmesi bizim için önemli. Toplumsal karşılığı da değerlendiriyoruz. Kitap bir tartışma yaratabilir mi, gündeme katkı sunabilir mi, kültürel ya da sosyal bir değeri var mı? Tüm bu sorular bizim karar sürecimizi yönlendiriyor.
Bu yoruma açık bir soru ve ben sizin bakışınızı merak ediyorum açıkçası. Yazar kime demeliyiz?
Bana göre yazar, sadece kalemi eline alıp kelimeleri yan yana getiren kişi değildir. Yazar; gözlemleyen, hisseden, düşünen ve bunları aktarabilen kişidir. Dil onun için sadece bir araç değil, bir dünya kurma biçimidir. Herkes yazabilir ama herkes yazar olamaz, çünkü yazar olmak; kendini, başkalarını ve yaşadığı zamanı anlamaya çalışmayı, sözcüklerle bir iz bırakmayı gerektirir. Yazar; bazen bir hikaye anlatır, bazen bir gerçeği görünür kılar. Sadece kurgu yaratmakla kalmaz, aynı zamanda hayatla, insan doğasıyla, toplumla bir diyaloğa girer. Kimi zaman duyguları tarif ederken, kimi zaman da çağını eleştirir. Bu yüzden, yazar olmak için sadece yazmak yetmez. Gerçek bir yazarın anlatacak bir derdi, söyleyecek bir sözü, taşıyacak bir yükü olması gerekir.
Bir dönem herkes kişisel gelişim kitapları yazardı, son dönemde en sık hangi tür kitaplar geliyor, basılma talebiyle?
Bir dönem gerçekten kişisel gelişim kitaplarında ciddi bir artış vardı. Bu furyanın arkasında, insanların bireysel dönüşüm arayışı, kariyerlerini ve yaşamlarını daha verimli yönetme isteği yatıyordu. O dönemde okur da yazar da bu alana yöneldi. Şu anda ise daha çok yaşam öyküleri, gerçek hayattan ilham alan anlatılar, psikoloji temelli denemeler ve hatta spiritüel konular içeren eserlerle karşılaşıyoruz. Özellikle anlam arayışı, içsel yolculuk ve insan ilişkilerine dair içerikler daha fazla ilgi görüyor.
Peki, siz en çok hangi tür kitapları seversiniz? Sizi en çok etkileyen yazar ve kitap hangisi?
Açıkçası tür ayrımı yapmaksızın, içinde derinlik ve samimiyet barındıran her kitabı okumaktan keyif alırım. Özellikle insan psikolojisine dokunan, anlam arayışını sorgulayan ya da toplumsal yapıları derinlemesine inceleyen eserler beni fazlasıyla etkiliyor.
Beni en çok etkileyen yazarlardan biri hiç kuşkusuz Gabriel García Márquez. Özellikle “Yüzyıllık Yalnızlık”, hem düşünsel derinliği hem de büyülü atmosferiyle hayatıma dokunan en özel kitaplardan biri.
Peki, sizin yeni bir kitap çalışmanız var mı?
Şu anda odağımda, üzerine titizlikle çalıştığım yeni bir kitap hazırlığı var. Zamanla şekillenen, kendi ritmini ve sesini bulan bir proje. En çok da okurlarla buluştuğunda küçük bir sürpriz, belki bir ayna, belki de bir teselli olmasını umuyorum. Yakında raflarda olacak.
Aynı zamanda ‘Zürafalarla Yolculuk’ adlı harika bir kitabın çevirisiyle meşgulüm. Gerçek bir hikâyeye dayanan bu eser, 1938’de Amerika kıtası boyunca yapılan etkileyici bir yolculuğu anlatıyor. Böyle kitapların bir parçası olmak, kelimelerle kurulan bağın ne kadar derinleşebileceğini her defasında yeniden hatırlatıyor bana.