Kendini değiştirmekte zorlanan insanların, karşısındakini değiştirme çabalarını mizahi ama bir o kadar da içten bir dille sorgulayan ‘Sil Baştan’, Simay Antep’in kaleminden çıkıp yönetmen Vahap Şen’in sahneye taşıdığı ilk tiyatro projesi. Modern ilişkilerin karmaşasını, sevmenin ve anlaşılmanın o ince çizgisini odağına alan oyun, şu sorunun etrafında dönüyor: “İnsan, kendini dönüştürmeyi başaramazken, bir başkasını değiştirmeyi gerçekten umabilir mi?” Tek perdelik bu samimi hikâyede, sinema ve televizyon dünyasından tanıdığımız Aslı Bekiroğlu, ilk kez tiyatro sahnesine adım atarken hem bu yolculuğun heyecanını hem de ‘Sil Baştan’ın kendisinde uyandırdığı duyguları paylaştı.
‘Sil Baştan’ sizin ilk tiyatro oyununuz. Sinemadan ve televizyondan sonra sahnede olma size nasıl hissettirdi?
Uzun zamandır yapmak istediğim fakat cesaret edemediğim bir şeydi tiyatro. Hem ekibe hem de özellikle yönetmenim Vahap Şen’e çok güvendim; disiplinli çalıştık. Çok heyecanlandım ama altından kalktığımı düşünüyorum. Biz oynarken insanların tepkilerini anında duymak ve bittiğinde o alkışı almak… Sahnede ter dökmek gerçekten apayrı bir duyguymuş.
Tolga Güleç gibi deneyimli bir isimle aynı sahnede olmak sürece nasıl etki etti?
Çok iyi geçti, onunla da çok iyi anlaştık. Tecrübelerini benden hiç saklamadı, her zaman yardımcı oldu.

Oyunda modern ilişkilerdeki değişim arzusunu merkezine alan bir hikâye var. Sizce bir ilişkiyi değiştirmenin sınırı nerede başlıyor?
Benim fikrim, değiştirmek isteyeceğimiz biriyle birlikte olmamak ve birini olduğu gibi sevmektir. Birini değiştirme çabası, oyunda da işlendiği gibi hiç ummadığınız yerlere gidebiliyor. O yüzden partnerinizi doğru seçmeniz ve olduğu gibi kabul etmeniz lazım.
Su bana pek benzemiyor
Su karakterinde kendinizden bir şeyler bulabildiniz mi?
Su karakteri bana pek benzemiyor aslında. O daha hırslı, daha çok kendini düşünen biri. Benim gibi sempatik, anlayışlı ve uyumlu bir kadın değil… Yönetmenimle oyun üstüne çalışırken de en çok takıldığımız yerler buralar oldu. Zaman zaman karaktere sempatiklik katmam söz konusu olduğunda Vahap hocam, karakteri daha sert tutumlu, hatta biraz nemrut bir yerden ele almamı sağladı.
Karakterinizin elinde “mucizevi bir güç” var. Bu gücü kullanma konusundaki iç çatışmasını nasıl yorumladınız?
Kimin eline böyle bir güç verseniz bence öyle ya da böyle kullanır. Ve her değişimde karşı taraf gittikçe bozulduğu için geri dönülemeyen hatalar yapılmış oluyor. Ama tabii bu gücü kullanmaya başladığınızda bunun olacağını öngöremediğiniz için iş işten geçmiş oluyor ve ben pişmanlıktan başka bir sonuç göremiyorum ortada.
Mizahi diliyle ciddi bir sorgulamayı bir arada yürütüyorsunuz. Bu dengeyi sahnede kurmak sizin için zor oldu mu?
Aynı karakter içinde 80 dakika kalabilmek, duygudan duyguya onunla birlikte geçmek başta beni çok zorladı ama şimdi daha iyi olduğunu düşünüyorum. Su’yu iyice anlıyorum artık. Hikâyeyi mizahi bir dille anlatabilmemiz ve bunun seyirciye yansıması beni en çok mutlu eden taraflarından biri. Bu aktarımı Yusuf da çok güzel yapıyor.
İlk tiyatro deneyiminizden sonra bu alanda devam etmeyi düşünüyor musunuz?
Neden olmasın? Hatta Vahap hocamla “Yeni bir oyun daha mı yapsak?” diye konuşuyoruz…
