Müziğiniz çağdaş kompozisyonu spiritüel ve geleneksel öğelerle harmanlıyor. Sanatçı kimliğinizi nasıl tanımlarsınız?
Sanatta kutsal olan hep günceldir, farklı olan her çağın yaklaşımıdır. Kavramlar çağlar boyunca yolculuk eder, sadece malzeme değişir. Sanatçılar hâlâ aşk, ölüm, zaman ve güç üzerine üretir. Kendimi “ebedî olanın elçisi” gibi hissediyorum; trendlerden çok evrensel değerlere odaklanırım.
Dünyanın farklı mekânlarında sahne aldınız. Mekân, performansınızı nasıl etkiliyor?
Tarihi bir mekân sizden eser istediğinde, onun simgesini göz ardı edemezsiniz. Ama müziğim her yerde çalınabilmeli. Aynı parça her icrada farklıdır, bu yüzden zamana dayanıklı olmalı. En mekâna özgü eserim, İstanbul Modern’den ilhamla yazdığım ‘The Big Other’ oldu.
Evet, sizi merakla bekliyoruz… İstanbul’da konser vermek sizin için ne ifade ediyor?
İstanbul bana ikinci ev gibi. Annemin ailesi burada yaşamış Rumlardı, bu bağı hissediyorum. Sokaklarında yürürken hiç ayrılmamışım gibi oluyor. Yunanistan’la kültürel ortaklıklar, bana hem özgürlük hem yakınlık veriyor. Geçen yıl İKSV’de prömiyer yapmıştım; şimdi İstanbul Modern ile kişisel yolculuğumda yeni bir adım atıyorum.
Buradaki programınız önceki konserlerden farklı mı olacak?
Evet. Son yıllarda eserlerim büyük orkestralarla sahnelendi ama ben sahnede yoktum. Piyanoda olmayı özledim. ‘The Big Other’da sadece ben ve piyanom var. Çok açıkta kalıyorsunuz ama müze ortamı bana güven veriyor. Görsel sanatlara tutkuyla bağlıyım; bu yüzden çağdaş bir müzede kendimi evimde hissediyorum.
Bizans ilahileri ve Yunan geleneklerinden esinleniyorsunuz. Bunu çağdaş bir dille nasıl dengeliyorsunuz?
Geleneksel ya da dini referanslar sadece bir işarettir. Yunanistan’dan Japonya’ya birçok kültürden öz alıyorum. Çünkü tüm geleneklerin kökü aynı: kolektif olma ihtiyacı. Ben de bunu bugünün toplumuna aktararak yeni bir müzik dili kuruyorum.
Yeni eserler yaratırken sizi en çok ne ilhamlandırıyor?
Hayat! Yürümek, sohbet etmek, yemek, içmek, dans etmek… Müziğin hayatımı yönlendirmesini değil, hayatımın müziğimi yönlendirmesini istiyorum.

Klasik, deneysel ve kutsal müzik arasında sınırları zorluyorsunuz. Kendinizi türler arasında bir köprü olarak görüyor musunuz?
Kesinlikle. Ama yavaş yavaş kendi kimliğimi inşa ediyorum. Kuralları ya da başka sanatçıları takip etmiyorum. Çevremden esinlensem de rol modelim yok. Tamamen kendim olmak istiyorum, sonunda başarısız olsam bile.
Çağdaş bestecilerin kültürel diyaloğun geleceğinde nasıl bir rol üstlenmesini umuyorsunuz?
Konser müziği bugün izleyici çekmekte zorlanıyor; sinema ya da tiyatro kadar “trend” değil. Önce biz besteciler, insanlarla yeniden iletişim kurmayı öğrenmeliyiz. Müziğin gücü, sembollerden arınmış olması ve doğrudan içimize dokunabilmesidir. Seyirciye ders vermek için değil, duygusal merkezlerini ısıtmak için varız. Eğer bunu başarabilirsek, sanatların ve kültürel diyaloğun geleceğinde rolümüz büyük olur.
İstanbul konserinizden sonra dinleyiciye hangi mesajı bırakmak istersiniz?
‘The Big Other’ı İstanbul Modern’in siparişi ve British Council Turkey’nin desteğiyle yazdım. Müzenin binasından ve İstanbul’dan esinlendim. Seyircinin eserle bağ kurup kurmayacağını bilemem ama sunduğum şey çok kişisel ve dürüst. Tek verebileceğim şey dürüstlük.
İstanbul Modern’in Uluslararası Misafir Sanatçı Programı, farklı disiplinlerden sanatçıları ağırlayarak uluslararası sanat üretimine katkı sağlamayı sürdürüyor. Dimitris Skyllas’ın bestelediği yeni müzik yapıtı, ‘The Big Other/Büyük Öteki’ kavramı aracılığıyla İstanbul, İstanbul Modern’in yeni binası ve müzenin koleksiyonlarına referanslar veriyor.