“Hem fiziksel hem mental olarak sınırlarıma dokundum.” Uluslararası bir şampiyonadan 5 altın madalya ile dönen 24 yaşındaki genç para yüzücü Defne Kurt’un hazırlık dönemini anlatırken kurduğu cümle bu… Genç yüzücü, zirveye ulaşmanın aslında hiç de kolay olmadığını anlatıyor bu söylemiyle.
9 yaşında başladığı ve pek çok başarıya imza attığı yüzme sporuna, geçirdiği bir kaza sonrasında ara vermesine rağmen çok uzak kalamamış. “Yüzmek, meditasyon gibi” dediği sulara paralimpik olarak geri dönmüş. Dünya Para Yüzme Şampiyonası’nda onu, kadınlar 50 ve 100 metre serbest stil, 100 metre kelebek, 100 metre sırtüstü ile 200 metre bireysel karışıkta zirveye taşıyan da bu azmi ve inatçı yapısı olsa gerek…
Sohbetimize spor tutkunuzla başlayalım. Yüzücü olmaya ilk nasıl karar verdiniz?
Spor hep hayatımın içindeydi aslında. Küçük yaşta, enerjimi doğru bir yere kanalize etmem gerektiğini fark eden ailem sayesinde yüzmeyle tanıştım. İlk başta bir yaz okulu macerasıydı ama suyun içinde kendimi buldum diyebilirim. O günden beri yüzme sadece bir spor değil, bir yaşam biçimi oldu benim için.
Sporun başka dallarına ilginiz var mıydı?
Evet. Çocukken basketbol, futbol, voleybol, atletizm gibi bir sürü ilgi alanım vardı ama yüzme benim için hep başka bir yerdeydi. Çünkü suyun içinde hem özgür hissediyorum hem de kendimle baş başa kalabiliyorum. Bence yüzme biraz meditasyon gibi.
Singapur’daki Dünya Para Yüzme Şampiyonası’nda alınan 5 altın madalya… Oldukça büyük bir başarı. Ne hissettiriyor bu size?
Orada kazandığım her madalya, yaşadığım tüm zorlukların bir anlamı olduğunu gösterdi bana. Sadece bir sonuç değil, uzun bir emeğin, sabrın ve inancın karşılığıydı. Ülkemi temsil etmek, bayrağımızı dalgalandırmak tarifsiz bir gurur.
Üst üste gelen bu başarıyı bekliyor muydunuz peki?
Açıkçası bu kadarını beklemiyordum. Ben hep elimden gelenin en iyisini yapmaya odaklandım, geri kalan sonuçlar kendiliğinden geldi. Sanırım istikrar ve inanç bir araya gelince başarı da peşinden geliyor.
Nasıl bir hazırlık süreci geçirdiniz peki?
Çok yoğun ama bir o kadar da planlı bir dönemdi. Hem fiziksel hem mental olarak sınırlarıma dokundum diyebilirim. Bazen antrenmandan eve geldiğimde konuşacak halim bile kalmıyordu ama o yorgunluğun içinde bile büyük bir tatmin vardı.
Dinlenme, zihinsel iyileşme süreçleri sizin için ne kadar kritik?
Çok kritik. Çünkü beden kadar zihin de yarışıyor. Dinlenmeyi, nefes almayı ve bazen sadece ‘durmayı’ öğrenmek bana çok şey kattı. Psikoloji eğitimimin de bunda etkisi büyük; zihinsel dayanıklılığı sporun en güçlü parçası olarak görüyorum.
Kendinizi nasıl motive ediyorsunuz? Olumsuz düşüncelere kapıldığınız oluyor mu yoksa tamamen başarıya mı odaklısınız?
Elbette zor anlarım oluyor. Ama o zamanlarda ‘neden başladığımı’ hatırlıyorum. Olumsuz düşünceler geldiğinde onlarla savaşmak yerine onlara alan açmayı, sonra da yeniden odaklanmayı öğreniyorum. Gerçek motivasyonun, içeriden geldiğine inanıyorum.
Antrenman programınızda sizi en çok geliştiren unsurlar neler oluyor?
Sürekli kendimi test ettiğim dayanıklılık antrenmanları diyebilirim. Ayrıca teknik analiz ve mental odaklanma çalışmaları da çok faydalı oluyor. Her antrenmanda bir milim ilerleme bile benim için bir zafer.
Yarış öncesi ısınma rutininiz nasıl?
Hem fiziksel hem zihinsel bir hazırlık yapıyorum. Önce klasik ısınmalar sonra su ısınmaları ardından birkaç derin nefes, kendimle konuşma ve müzik… O anda tamamen yarışa, suya ve kendime odaklanıyorum. Dış dünyayla bağımı koparıyorum.
Peki, sırada neler var?
Kısa vadede hedefim, Avrupa Şampiyonası’na en iyi şekilde hazırlanmak. Uzun vadede ise Paralimpik Oyunlarında girebildiğim kadar yarışa girip ülkemi en iyi şekilde temsil etmek istiyorum. Hem sporda hem psikoloji alanında fark yaratmak istiyorum. Çünkü ben sadece yarışmak değil, insanlara ‘hiçbir şeyin bitmediğini’ göstermek istiyorum.