Bir kadını unutulmaz yapan şey nedir? Sesinin tınısı mı, gözlerindeki çaresiz parıltı mı, yoksa onu görüp de alay eden milyonlara rağmen sahnede kalma ısrarı mı?
Netflix’in altı bölümlük mini dizisi “Superestar”, 2000’li yılların başında İspanyol televizyonunun absürt çılgınlığında sivrilen bir ismi, Tamara’yı, yani sonraları Yurena adını alan kadını yeniden doğuruyor.
María del Mar Cuena Seisdedos... Sahne adıyla Tamara. Ve sonra Yurena. 2000’lerin reality televizyonunda, kanal kanal dolaştırılan “uç karakterlerden” biriydi. O, güzelliğiyle değil, "tuhaflığıyla" anıldı hep. Kimi zaman bir parodi unsuru, kimi zaman linçin simgesi oldu.
Peki Tamara, Yurena ya da Maria, bu kült figür nasıl doğdu? 2000’lerin başında İspanyol televizyonlarında tuhaf ama hipnotize edici bir evren oluşmuştu: “telebasura” yani çöp televizyonu... Bizdeki sabah programlarına belli bir ölçüde benzetmek mümkün, ama tema ‘suç’ ya da ‘evlilik’ değil… Bu programlar; müzikle, medyumculukla, sansasyonla ve duygusal manipülasyonla yoğrulmuş reytingi bol ama ‘ucuz’ şovlardı. Tamara bu evrenin en parlak ama en çok hedef alınan yıldızıydı. Onun etrafında dönen figürler —sebzelerle fal bakan Paco Porras, garip danslarıyla Leonardo Dantés, ekranda şarkı söyleyip ağlayan Tony Genil, aşırı makyajıyla rakip şarkıcı Loly Álvarez, yüzünde palyaço boyasıyla varoluşunu haykıran Arlekín— bir tür gerçeküstü televizyon galaksisi oluşturuyordu. Bu karakterlerin her biri alayla izlenen, fakat bir şekilde hafızalara kazınan figürlerdi. “Superestar”, işte bu unutulmuş ekran evrenini hem nostaljik bir şefkatle hem de keskin bir eleştiriyle yeniden kuruyor. Yönetmen Nacho Vigalondo’nun sürreal ama sevgi dolu anlatımıyla, “gülünç” bulunan figürlerin altında, sistemin şekillendirdiği acı bir gerçeklik gözler önüne seriliyor.
Bu bir biyografi dizisi değil. Bu, hak ettiği saygıyı görememiş bir kadın hikâyesinin telafisi. Her bölüm, onunla aynı evrende dolaşan karakterlerin –kendi şöhretlerini var edememiş ama medyanın gözünden kaçmamış kişilerin– gözünden anlatılıyor. Arlekín, Paco Porras, Leonardo Dantés…
Dizinin sonuna geldiğimizde “Tamara kimdi?” sorusunun cevabı hâlâ tam değil. Çünkü o, hiçbir zaman net bir tanımın içine sığmadı. Belki de o yüzden bu kadar çok insan onunla alay etti, onu anlamadı, onu izlerken güldü ama yine de izledi. Ve Netflix’in bu cesur dizisiyle, yıllar sonra o kadın sessizce geri döndü.
Yurena, dizinin tanıtım sürecinde “Ben bu diziyi gözyaşları içinde izledim. Ve sonunda gülümsedim” dedi. Çünkü bu, sadece onun değil, televizyonda harcanmış nice kadının hikâyesi. Gösteri dünyasının parlak ışıkları arasında kaybolan kadınların, görünmez kahkahaların, sansasyonun içindeki trajedinin hikâyesi.