“Zamanın Dokusu” adlı sergi, zamanı geleneksel kronolojik çerçevenin ötesine taşıyarak onu uzayla örülmüş dinamik bir yapı olarak yorumluyor. Albert Einstein’ın görelilik kuramından esinlenen sergi, zamanı yalnızca bir ölçüm aracı değil, aynı zamanda geçmişle geleceğin iç içe geçtiği, deneyimlenen bir varoluş biçimi olarak konumlandırıyor.
Sergide, izleyiciye zamansal bir yolculuk sunmak amacıyla “solucan deliği” metaforu öne çıkarılıyor. Eserler, izleyicinin fiziksel hareketiyle etkileşim kurarak zamanın göreceli ve algıya bağlı doğasını sorgulatıyor. Optik illüzyonlarla desteklenen bu deneyim, sabit bir "şimdi" anlayışını kırarak belleğin zamanı nasıl inşa ettiğine dair düşünsel bir zemin oluşturuyor.
Kuantum mekaniğinden de ilham alan sergi, parçacıkların üst üste gelebilme ve nedensellik öncesi var olabilme durumlarını merkeze alarak, lineer zaman algısının geçerliliğini tartışmaya açıyor. Bu bağlamda, zamanın epistemolojik statüsü, sanat yoluyla yeniden değerlendiriliyor.
“Zamanın Dokusu”, evrenin tekil ve bölünmez bütünlüğünü sezdirme çabasının bir parçası olarak, izleyiciyi hem felsefi hem de duyusal bir keşfe davet ediyor. Zamanı, uzay-mekân içinde sınırsız bir devinim ve olasılıklar alanı olarak yeniden tanımlayan sergi, algı ve gerçeklik arasındaki ilişkiyi sorgulamak isteyen ziyaretçilere açık.
