Küresel kahve zincirlerinin menülerinde bir misafir gibi görünen, sağlıklı yaşam akımlarının sembolü olan, Instagram’ın filtrelenmiş sabah kahvaltılarında ‘çok fit’ duran bir yeşil: Matcha. Ama onu sadece bir ‘trend’ olarak görüyorsanız, yanılıyorsunuz. Çünkü matcha; yüzlerce yıllık bir seremoniye, sabra, felsefeye ve ustalığa dayanıyor. Ve İstanbul’un kalbinde, Kadıköy Moda’da, bu geleneği yeniden tanımlayan genç bir girişimci var: Mehmet Salih Gürgün. Henüz 18 yaşında, ama elinde Japon granitinden bir matcha değirmeniyle, Türkiye’de eşi benzeri olmayan bir işin başında: RYO - Art of Matcha.
Salih Gürgün, “Türkiye’nin en genç matcha girişimcisi” olduğunu söylerken gülümsüyor ama söylediği sözün içi boş değil. Japonya’ya ve Güney Kore’ye duyduğu derin ilgiyi matcha aracılığıyla somutlaştırmış. “Türkiye’de matcha sunan çok yer vardı ama hepsinin tadı farklıydı. Standart yoktu. ‘Daha iyisi nasıl olur?’ diye düşündüm ve bu sorunun peşine düştüm” diyor. Yolculuğu Japonya’ya uzanıyor; orada matcha’nın bambaşka dünyasıyla karşılaşıyor. Tat, koku, renk… Türkiye’de alıştığımızdan çok farklı. Gürgün’ün amacı, o deneyimi İstanbul’a birebir taşıyabilmek.
BİR ZANAAT ÜRÜNÜ
Bu iddiayı sadece menüsündeki lezzetlerle değil, kullandığı ekipmanla da destekliyor. Türkiye’de başka hiçbir mekânda olmayan özel matcha değirmenini Japonya’dan getirtmiş. “Matcha yaprakları yavaş yavaş öğütülür, katman katman. Değirmenin 3 tur atması gerekir ama hızlı dönmemeli; yoksa yaprak yanar, rengi solar, tat bozulur” diye anlatıyor. Bu bilgi, onun matcha’ya sadece bir içecek olarak değil, neredeyse bir zanaat ürünü olarak yaklaştığını gösteriyor. Matcha yaparken kullanılan dökme demir kazan, silinmesi için özel bez gerektiren ekipmanlar… Detaylara hâkimiyet, bu işin gerçekten hakkını verdiğinin göstergesi.
RYO sadece bir içecek mekânı değil. Gürgün’ün ifadesiyle, “Bir kafe değiliz, bir kahveci de değiliz.” RYO, matcha’nın sanatla birleştiği, her detayın titizlikle düşünüldüğü bir deneyim alanı. Ahşap giriş, Japonya’dan gelen lambalar ve minimal estetik, sizi bir anda Tokyo’nun ara sokaklarındaki butik bir matcha dükkanına götürüyor. Bu atmosferi tasarlayan ise bir iç mimarlık ekibi değil, bizzat Salih’in kendisi. “Japonya’yı buraya getirdik” derken tam da bunu kastediyor.
MEVSİMLER GİBİ…
Menüde klasik matcha içeceklerinin yanı sıra Japon cheesecake, matchalı mozaik pasta ve matchalı kurabiye gibi özgün tatlılar da var. Tatlar arasında dolaşırken fark edilen şey, kullanılan tozun kalitesi. “İyi matcha canlı yeşildir. Kalitesizi sarıya yakındır. Doğa gibi düşünün; ilkbahar mı, sonbahar mı?” Gürgün’ün bu benzetmesi, hem poetik hem de isabetli.
Peki, bu işin ekonomik tarafı? Salih hâlâ bir üniversite öğrencisi, Maliye okuyor. Ailesinin desteğiyle Moda gibi İstanbul’un en değerli semtlerinden birinde RYO’yu açmış. Ama hikâyenin bu kadar kısa sürmeyeceği kesin. Yakında toptan satışa başlamayı, workshop’lar düzenlemeyi planlıyor. “Çünkü artık bu konuda ciddi bir deneyimimiz var. Matcha hakkında her şeyi biliyoruz” diyor. Gerçekten de RYO sadece bir bardak içeceğin değil; bir merakın, bir kültürel aktarımın, genç yaşta büyük düşünebilen bir girişimcinin hikâyesi. Gürgün’ün “Matcha yeniden tanımlandı” sloganı, kulağa iddialı gelebilir ama mekânı ve ürünü deneyimlediğinizde ne demek istediğini anlıyorsunuz. Üstelik sadece bir içecekten değil, felsefeden ve sabırdan yapılan bir içecekten bahsediyoruz. Sonuç mu? Bir fincan matchanın tadı damağınızda kalıyor ama hikâyesi daha uzun süre aklınızdan çıkmıyor.