Bir zamanlar ‘kadınlar ne ister?’ sorusuna seks, kariyer ve özgürlük gibi cevaplar ararken şimdilerde kayıplar, değişen bedenler ve ikinci baharlar üzerinden yeni cevaplar peşinde.
Geçtiğimiz sezonda Carrie, Big’in ardından yaralarını sarmış ve Aidan’la yeniden bir araya gelmişti. Miranda, kimliğini ve önceliklerini sorgularken; Charlotte ise anneliğin getirdiği görünmez yüklerle yüzleşmişti. Ancak sezon finalinde her şey bir kırılma noktasına ulaştı. Carrie, eski evine veda etmek için arkadaşlarını bir araya getirdiği yemekte, herkes geçmişinden bir parçayı ardında bırakmıştı. Carrie’nin kelimesi “beklentiler” olmuştu.
Ama asıl beklemediği şey başına geldi: Aidan, ergenlik dönemindeki oğullarıyla ilgilenebilmek için Carrie’den kendisini beş yıl beklemesini isteyerek Virginia’ya dönmüştü. Carrie ise hazırladığı yeni hayatın içinde bu kez yalnız kaldı. Sezon, Carrie ve Seema’nın Yunanistan’da, askıda kalan hayatlarına birer cosmopolitan kadehi kaldırmalarıyla son bulmuştu.

Ama bu yalnızlık bir çöküş değil; bir üretim sürecine dönüştü. Carrie bu kez bir kurgu roman yazıyor. Carrie’nin Aidan’a dair verdiği kararın net olmaması, dizinin en dikkat çekici yönlerinden biri. Fragmanda ikisini bir arada görmüş olabilirsiniz ama bu “karmaşık” ilişkide umut olduğunu ama mutlu son o kadar kolay olmayacağını tahmin ediyoruz.
Kadroya yeni isimler dahil oluyor: Rosie O’Donnell “Mary” rolüyle, Rosemarie DeWitt ise Aidan’ın eski eşi Kathy olarak karşımıza çıkıyor. Patti LuPone da bu sezonun dikkat çeken oyuncularından biri. Buna karşılık, Che (Sara Ramirez) ve Nya (Karen Pittman) karakterleri bu sezonda yer almıyor.
Şehir aynı, karakterler tanıdık, ama mesele artık bambaşka. Bu sezonun merkezinde; yarım kalanlar, yeniden başlamak ve belirsizlikle yaşama konuları var. Elbette modadan konuşmadan geçmeyeceğiz ama dönüşümler ve kişisel yolculuklar gündemin çoğunu oluşturacak. Neredeyse iki yıl aradan sonra dizi 3.sezonuyla Max ekranında.