DR. MÜRÜVVET UYGUN
Bir çocuk için neyin daha önemli olduğu sorusu, anne babaların ve eğitimcilerin en çok kafa yorduğu konulardan biri... İyi bir okulda okumak, yüksek notlar almak ve akademik açıdan başarılı olmak mı önceliklidir? Yoksa çocuğun duygularını tanıyıp yönetebilmesi, başkalarıyla sağlıklı ilişkiler kurabilmesi ve kendisini mutlu ve huzurlu hissetmesi mi daha kıymetlidir? Geçmiş yıllarda bu sorunun cevabı çok daha netti: Elbette akademik başarı. Ancak günümüz dünyasında bu yaklaşım sorgulanıyor. Çocukların hem zihinsel hem de duygusal açıdan güçlü bireyler olarak yetişmeleri, belki de hiç olmadığı kadar önem kazanmış durumda.
AKADEMİK BAŞARI DA ÖNEMLİ
Akademik başarıyı küçümsemek mümkün değil. Özellikle eğitim hayatının ilk yıllarında alınan sağlam bir akademik temel, çocuğun gelecekteki eğitim ve meslek yolculuğunda pek çok kapıyı aralıyor. Notlar, sınav puanları ve akademik ödüller hâlâ üniversite başvurularında ve kariyer planlamasında belirleyici rol oynuyor. Ayrıca disiplinli çalışma, problem çözme becerisi ve bilgiye ulaşma yöntemleri gibi yetiler, okul başarılarıyla birlikte gelişiyor. Ancak tüm bunlara rağmen, akademik başarı tek başına çocuğun yaşam doyumunu ve genel mutluluğunu garanti etmiyor.
DUYGUSAL ZEKÂ NEDEN YÜKSELEN BİR DEĞER?
Son yıllarda yapılan çok sayıda araştırma, duygusal zekânın (EQ) bireylerin başarılarında ve yaşam kalitelerinde en az IQ kadar etkili olduğunu gösteriyor. Duygusal zekâ, kişinin kendi duygularını tanıma, anlamlandırma ve yönetme becerileri ile başkalarının duygularını anlayıp onlara empati gösterebilme kapasitesini içeriyor. Bu beceriler, çocukların arkadaşlık ilişkilerinden okul ortamına kadar pek çok alanda karşılarına çıkan zorluklarla daha sağlıklı başa çıkmalarını sağlıyor. Duygusal zekâsı gelişmiş çocuklar, stres ve baskı altında daha az zorlanıyor, sosyal ilişkilerinde daha başarılı oluyor ve okul hayatında daha az disiplin sorunu yaşıyor.
BİLİMSEL VERİLERE KULAK VERELİM
Yapılan meta-analizler ve uzunlamasına araştırmalar duygusal zekâ ile akademik başarı arasında doğrudan bir ilişki olduğunu ortaya koyuyor. Özellikle öz-farkındalık, öz-yönetim, sosyal farkındalık ve ilişki yönetimi gibi EQ alt bileşenlerinde yüksek düzeyde olan öğrencilerin, sınav performansları ve genel okul başarılarının daha yüksek olduğu gözlemleniyor. Duygusal zekâ, çocukların sınıf içi davranışlarından sınav stresine kadar birçok durumda belirleyici rol üstleniyor. Örneğin, sınav öncesi kaygıyı yönetebilmek veya grup çalışmalarında uyumlu davranmak, yalnızca bilişsel becerilerle değil, büyük ölçüde duygusal zekâyla mümkün oluyor.
IQ VE EQ BİRLİKTE GELİŞTİRMEK MÜMKÜN MÜ?
Aslında mesele bu iki alanı birbirinin karşıtı olarak değil, tamamlayıcı unsurlar olarak görmekte yatıyor. Akademik başarı, çocuğa hayatta somut fırsatlar sunarken, duygusal zekâ bu fırsatların gerçek anlamda değerlendirilmesini mümkün kılıyor. İyi bir kariyere sahip olmak, iş hayatında başarılı olmak ya da sağlıklı ilişkiler kurmak için yalnızca bilgi yeterli değil. İnsan ilişkileri, kriz anlarında sakin kalma ve öz motivasyon gibi unsurlar da en az diploma kadar belirleyici hale geliyor. Dolayısıyla çocukların yalnızca akademik değil, duygusal anlamda da beslenmesi gerekiyor.
EBEVEYNLER VE ÖĞRETMENLER İÇİN ORTAK ÖNERİLER
Bu noktada ebeveynler ve öğretmenlere büyük sorumluluk düşüyor. Çocuğun hayatında bu iki önemli figür, onun akademik ve duygusal gelişimini şekillendiren başlıca kaynaklar. Bu yüzden aralarındaki işbirliği büyük önem taşıyor.
İlk olarak, tutarlılık büyük bir anahtar. Çocuklar ev ve okul arasında gidip gelirken aynı dili duymaya ihtiyaç duyarlar. Eğer öğretmen çocuğun sınıfta içine kapanık olduğunu fark ederse, bunu aile ile paylaşmalıdır. Aynı şekilde aileler de evde yaşanan önemli bir değişikliği (örneğin taşınma, boşanma, hastalık gibi) öğretmenle paylaşmalıdır. Böylece çocuk, iki dünyasında da desteklenir. Ortak değerlerin hem okulda hem evde vurgulanması da aynı şekilde önemlidir. Dürüstlük, saygı ve çaba gösterme gibi değerler tutarlılıkla işlendiğinde, çocukta çok daha güçlü şekilde yerleşir.
Günümüzde bir diğer önemli başlık ise teknoloji. Çocukların hem akademik çalışmaları hem de sosyal hayatları büyük oranda dijital dünyada geçiyor. Ebeveynler ve öğretmenler, dijital araçların kullanımı konusunda çocuklara rehberlik etmeli. İnternette geçirilen süre sınırlandırılmalı ancak tamamen yasaklanmamalıdır. Bunun yerine yüz yüze iletişim, spor ve sanat gibi alternatifler sunulmalıdır. Aynı şekilde okullarda da teknoloji ders aracı olarak kullanılabilirken, çocukların sosyal ve duygusal gelişimlerine zaman ayrılmalıdır. Unutmamak gerekir ki, dijital okuryazarlık akademik bir gereklilik haline gelmişken, siber zorbalıkla başa çıkma gibi konular da duygusal zekânın bir parçası olarak çocuklara kazandırılmalıdır.
Son olarak, başarı kavramını yeniden tanımlamak ve ödüllendirme sistemlerini buna göre şekillendirmek gerekir. Sadece notlara odaklanmak yerine, çocuğun duygusal ve sosyal olgunluğunu da takdir etmek çok daha dengeli bir yaklaşım olacaktır. Okullarda "en yardımsever öğrenci", "en iyi takım arkadaşı" gibi kategoriler açılabilir. Ebeveynler de evde benzer şekilde, çocuğun iyi bir arkadaş olması veya zorlu bir durumu olgunlukla karşılaması gibi davranışlarını ödüllendirebilir.
SON SÖZ
Günümüzde çocuk yetiştirmenin en sağlıklı yolu, başarıyı çok boyutlu tanımlamaktan geçiyor. Akademik başarı elbette önemlidir ve geleceğin kapılarını aralayabilir. Ancak, çocukların yalnızca bilgiye sahip olmaları yeterli değildir. Bu bilgiyi nasıl kullanacaklarını bilmeleri, başkalarıyla sağlıklı ilişkiler kurmaları, duygularını tanıyıp yönetebilmeleri de en az akademik başarı kadar hayati önemdedir. Duygusal zekâ, bireyin tüm yaşamını etkileyen ve kalıcı mutluluk için temel oluşturan bir yetidir. Dolayısıyla ebeveynler ve öğretmenler olarak çocuklarımızı hem zihin hem de kalp yönünden beslemeye devam etmeliyiz.
“Başarı” bütünsel ve çok boyutlu bakış açısıyla çocuklarımızın hayatında yer almalı. Ama hiç bir kavram -buna başarı kelimesi de dahil- çocuklarımızın biricik, eşsiz değerlerinin önüne geçmemeli.