Geçenlerde zamanında mentorluk yaptığım genç bir yöneticiyle oturduk, kahvelerimizi yudumlarken dertleştik. Yurt dışında okumuş, çalışmış, sonra memleket hasretine dayanamayıp ülkeye dönmüş. Yüzünde hem umut hem de kırgınlık vardı. Anlattıkları aslında hepimizin bildiği ama çoğu zaman dile getirmediği bir gerçeği önümüze seriyordu:
“Türkiye’de kurumların önündeki en büyük engel, vizyonlarını çalışanlarına aktaramamaları… Kurumun başında bulunanların vizyonu çalışanına ulaşamıyor. Bunun en büyük sebebi yine aynı yöneticilerin yapılacak iş için yetkinliği olanlar yerine eş, dostu tercih etmeleri. Bunun yanında yöneticiler inisiyatif vermeye korkuyor. Her adımda onay isteniyor. Geri bildirim söz konusu olduğunda da şu söz duyuluyor: ‘Çok kötü olmuş…’ Böyle bir ortamda insan ne özgüvenini koruyabiliyor ne de üretkenliğini…”
Bir an sustu. Gözlerini uzaklara dikti, derin bir nefes aldı:
“Yurt dışında çalışırken durum böyle değildi. Yöneticiler çalışanları yetkinliklerine seçiyor sonra da onlara alan açıyordu. Sürece değil, sonuca bakıyordu. Eleştirileri yıkıcı değil, öğretici oluyordu.”
Bu genç yöneticinin sözlerini duyunca yalnızca bir iş deneyiminden değil, insan olmanın en temel ihtiyacından bahsettiğini anladım: “Var olduğunu hissetmek.”
Yaptıklarının görülmesi, emeğinin takdir edilmesi… İster iş hayatında ister özel yaşamda, her ilişkinin ortak paydası aynıdır: İnsanın kendini değerli hissetme ihtiyacı… Ve işte tam burada liderlere önemli bir görev düşüyor. Onların davranışları, çalışanlara yaklaşımları kurumu doğrudan etkiliyor.
Birçok yönetici tanıyorum; saygınlığı otoriterlikte arıyor. Oysa aynı enerjiyi insanlara var olduklarını hissettirmeye harcasalar, gerçek saygı zaten kendiliğinden doğar.
Peki, bir lider insanlara var olduğunu nasıl hissettirir?
- Güçlü yönlere odaklanmak
İnsan, en çok kabul gördüğü yerde kök salar. Eksiklerini sürekli yüzüne vuran değil; güçlü yanlarını gören, parlatan liderin yanında yeşerir. Çalışanın hatalarını didiklemek yerine, onun içindeki cevheri fark etmek… İşte gerçek büyüme burada başlar.
- Emeği fark etmek
Bazen bir rapor, bazen küçük bir fikir, bazen de yalnızca zamanında yerine getirilen bir sorumluluk… Görülmeyen, takdir edilmeyen emek paslanmaya yüz tutar. Oysa bir “Eline sağlık, harika olmuş” cümlesi, insanın içinde günlerce yankılanır.
- Adaletli davranmak
Sadece ahbaplığın değil; liyakatin tercih edildiği düzen, insanların güven duygusunu besler.
- Hataya izin vermek
İnsanlar hata yaptığında değil, hata yapmaktan korktuğunda üretkenliğini kaybeder. Lider, hatayı cezalandırmak yerine bunu öğrenme fırsatına dönüştürür.
- Güvende hissettirmek
İnsan, işini kaybetmekten ya da alay edilmekten korktuğunda geriye çekilir, sessizleşir. En kıymetli fikirler güven ortamı sağlandığında ortaya çıkar.
- Duymak ve Dinlemek
Bir insanın en derin arzusu, gerçekten duyulduğunu ve anlaşıldığını hissetmesidir. Her çalışanın bir hikâyesi, iş dışında bir yaşamı vardır. Onu yalnızca unvanıyla değil, insan olarak anlamak gerekir.
- Sorumluluk almak
Başarıda “ben yaptım”, hata olduğunda “siz yaptınız” diyen kişi lider olamaz. Gerçek lider, hata yapıldığında sorumluluğu üstlenir; övgüyü ekibiyle paylaşır. Bu duruş, zor zamanlarda ekibi birbirine kenetler.
Sayılan bir yönetici, patron, lider olmanın yolu gücü elinde bulundurmaktan değil, insanlara alan açmaktan, onlara değer vermekten geçer. Zorluklar karşısında sakin kalabilen, adil davranan ve ekibini dinleyen lider, insanlara kendi potansiyellerini fark ettirir. Böyle bir ortamda her birey sadece görevini yerine getirmekle kalmaz, aynı zamanda ortak bir amaca tutkuyla bağlanır.