Yaşadığınız hayat bir film olsa… Bu filmin türü ne olurdu? İlk aklınıza gelen cevap ‘drama’ mı olurdu? Yoksa hayatınızı bir komedi filmi olarak mı tanımlarsınız? Belki heyecan dolu bir macera, belki de aşk dolu romantik bir hikâye…
Bu soruya verdiğiniz yanıt, hayata ve kendinize bakışınıza dair önemli ipuçları taşır. Çünkü kendinize kuş bakışı baktığınızda gördüğünüz hikâye ne ise, yaşadığınız hayat da tam olarak odur. Daha da önemlisi, bu filmin içinde kendinize biçtiğiniz roldür; olaylara nasıl baktığınızı, zorlukları nasıl yorumladığınızı ve kendinizi dünyada nasıl konumlandırdığınızı gösterir. Kendimize layık gördüğümüz rol ve hikâye; kariyerimizi seçerken, yöneticimizle konuşurken, eşimizi, arkadaşlarımızı belirlerken hatta hayatın dönüm noktalarında karar verirken devreye girer. Hangi filmde hangi rolü oynadığınıza inanıyorsanız, hayatınızı da o role göre şekillendirirsiniz.
Hayatını bir drama filmi olarak görüp kendisini ‘kurban’ rolüne yerleştiren biriyle; yaşamını bir macera filmi gibi görüp kendini ‘kahraman’ olarak konumlayan birinin hayatı elbette aynı değildir. Aynı şekilde, hayatına bir komedi filmi gözüyle bakan biri dünyayı hafifleterek yaşar; en zor anlarda bile gülmeyi başarır. Romantik bir filmde olduğunu düşünen biri ise ilişkilerine, seçimlerine ve bağlanma biçimlerine bambaşka bir hassasiyet ve anlam yükler. Onlar için hayat aşk ve sevgiden ibarettir.
Kendini drama filminde ‘kurban’ olarak gören kişi iş yerinde mutsuzdur. Vaktini üretmek yerine dedikodu ve şikâyetle tüketir. Çalışmak onun için bir anlam arayışı değil, ay sonunda alacağı maaşın hatırına işe katlanmaktır. Profesyonel ve kişisel ilişkilerinde sürekli şüpheyle hareket eder; kim ne dedi, kim ne yaptı, kim ne kastetti… Zihin hep tetiktedir. Dikkati, hayata değer katmaktan çok, dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı kendini korumaya yönelmiştir.
Kendini drama filminde ‘kurban’ olarak gören kişi, farkında olmadan öğrenilmiş çaresizliği seçen insanlarla yakınlık kurar. Çünkü benzer hikâyeler, benzer rolleri çağırır. Onu geliştirecek, bakış açısını büyütecek insanlardan çekinir; bu ilişkiler ona ayna tutacağı için rahatsızlık verir. Bunun yerine, aynı dili konuşabildiği, dedikodu ve şikâyetle zaman geçirdiği kişilerle birlikte olmayı tercih eder. Zihnini büyütecek sohbetler yerine yaralarını kaşıyacak konuşmaları seçer; böylece hem hikâyesini hem de rolünü sürekli yeniden doğrular.
Öte yandan kendini bir macera filminde ‘kahraman’ olarak gören insan için hayat, üzerine yüklenen bir ağırlık değil; keşfedilmeyi bekleyen bir yolculuktur. O, girdiği her ortamda “insanlara ne katabilirim?” diye düşünür; kendini geliştirmek için çalışır, öğrenir, üretir, paylaşır. Bu yüzden hem çalışma temposu hem de verimi yüksektir. Çünkü onu motive eden yalnızca para değildir; yaptığı işle insanlara ilham verebilme ihtimalidir. Kahraman olmanın yolunun sadece kendisine değil, çevresine de fayda sağlamaktan geçtiğini bilir. Karşısına çıkan engelleri cesurca aşar; zorluklardan kaçmaz. Çünkü içten içe bilir ki insanı büyüten, güçlü karakteri inşa eden tam da o zor zamanlardır.
Kendini kahraman rolüne yerleştiren kişi, hayatına aldığı insanları da bilinçli seçer. Bir yandan kendisini daha iyi hissettiren, ona güç veren insanlarla beraber olur; bir yandan da gelişimine katkı sağlayacak, zihnini büyütecek kişileri hayatında tutar. Kısacası, hikâyesinin tonunu da kadrosunu da kendisi belirler.
İtalyan sinemasının efsanevi yönetmeni, Federico Fellini der ki:
“Yaşam sihir ve makarnanın birleşimidir.”
Günlük yaşamınıza sihir katın. Hangi filmde, hangi karakteri oynamak istediğinize siz karar verin.
Hayatınızın, seçtiğiniz film ve role göre şekilleneceğini unutmayın.