Springsteen üzerine birçok belgesel çekildi, ne de olsa sanatçı Amerikan toplumunun en gerçek yansımalarından biri olarak görülüyor. Müziği ve sözleri; ülkenin tarihini, işçi sınıfını ve sıradan insanların yaşamını doğrudan anlatıyor. Ancak ‘Deliver Me From Nowhere’, Türkçe adıyla ‘Springsteen: Hiçlikten Kurtar Beni’ bir biyografi değil, sanatçının belirli bir dönemine odaklanan bir film. 1981’de, The River turnesinin ardından kariyerinin zirvesindeyken New Jersey’deki sade evine çekilen Springsteen’in müziğe değil, sessizliğe yönelişini izliyoruz. Scott Cooper, üretmenin ağırlığını, şöhretin yalnızlığını ve kendi sesini yeniden bulma çabasını anlatıyor.
O dönem stüdyoya dönmesi beklenirken o, gitarını eline alıyor ama ne çalacağını bilmiyor. Yorgun, huzursuz ve geçmişinin gölgesiyle boğuşan bir adam. Cooper, bu dönemi dramatize etmiyor; sessizliğin içinde geçen günleri gözlemliyor. Hikayeyi şöhret anlatısından çıkarıp bir içe dönüş sürecine çeviriyor.
Jeremy Allen White, Springsteen’in bu sessizliğini doğal bir kırılganlıkla canlandırıyor. Taklit etmiyor, benzemeye çalışmıyor; karakterin ruh haline odaklanıyor. ‘The Bear’daki gibi yine suskun ama bu kez o sessizlik bir kaçış değil, yüzleşme. Yorgun ama dirençli bir Springsteen çiziyor. White’ın oyunundaki dinginlik, karakterin ağırlığını taşıyor. Gitarla baş başa kaldığı sahnelerde sanatçının müzikle değil, kendiyle hesaplaştığını hissediyoruz.
FARKLI BİR DÖNÜM NOKTASI
Başarılı oyuncu Jeremy Strong ise filmde Springsteen’in kariyerinde dönüm noktası olan menajeri Jon Landau’yu canlandırıyor. Landau, 1974’te “Rock and roll’u yeniden doğmuş olarak gördüm ve adı Bruce Springsteen” cümlesiyle onu ilk fark eden kişiydi. Kısa sürede yalnızca menajeri değil, aynı zamanda yapımcısı ve yaratıcı ortağı haline geldi. Springsteen’in ham enerjisini yönlendiren, müziğine vizyon ve denge kazandıran isimdi. Strong, bu etkiyi göstermek için Landau’yu bir yönetici gibi değil, sanatçının sessiz ama kararlı ortağı olarak yorumlamış. Bu arada eklemek gerek, Landau usta yönetmen James Cameron’la birlikte ‘Titanic’ ve ‘Avatar’ gibi filmlerin de yapımcısı olarak sinema dünyasında iz bırakan bir isim oldu.
‘Deliver Me From Nowhere’de müzik bir sonuç değil, bir süreç; şarkılar değil, şarkıların yazıldığı anlar önemli. Görüntü yönetmeni Masanobu Takayanagi, Nebraska’nın ham tonlarını perdeye taşıyor; gri renkler, loş ışıklar ve dar kadrajlar karakterin iç sıkışmışlığını yansıtıyor. New Jersey’in soğuk atmosferi, Bruce’un ruh haliyle örtüşüyor.
Film, Warren Zanes’in 2023’te yayımlanan kitabından uyarlanmış. Yapımcılar Eric Robinson ve Ellen Goldsmith-Vein, hikayeyi bir “yeniden doğuş filmi” olarak tanımlıyor. Cooper da aynı çizgide ilerliyor; efsaneyi değil, insanı anlatıyor. Müzik burada terapiye dönüşüyor; sessizlik bir yenilenme biçimi haline geliyor. Deliver Me From Nowhere, Springsteen’in şöhretin gölgesinde kaybolmak yerine, kendi iç sesini bulduğu noktaya izleyiciyi taşıyor. Şimdi sinemada.