7’nci Uluslararası Meze Festivali’nin ruhunu anlatmanız gerekse, bunu nasıl ifade ederdiniz?
Uluslararası Meze Festivali bizim için bir sofra etrafında buluşmanın, paylaşmanın ve hikâyelerin birbirine karıştığı bir kutlama. Bu festivalin ruhu, Akdeniz’in samimiyetinde, Anadolu’nun bereketinde ve birlikte üretmenin heyecanında saklı. Her yıl sadece tabakları değil, bir kültürü de paylaşıyoruz. Meze Festivali, hem geçmişin izlerini taşıyan hem de bugünün dokusunu yansıtan, yaşayan bir gastronomi geleneği.
Festival, Akra Hotels’i gastronomi haritasında nasıl bir noktaya taşıyor?
Akra Hotels, uzun zamandır misafirlerine sadece konaklama değil farklı birçok deneyim de sunan bir marka. Meze Festivali de bu deneyimin gastronomi ayağında en önemli yapı taşlarından biri. Burada amaç sadece iyi yemek değil; anlamlı bir sofra kültürü yaratmak. Festival sayesinde Akra, yerel lezzetleri uluslararası bir dille anlatan, sürdürülebilir gastronomiyi merkezine alan bir destinasyon olarak konumlanıyor. Bugün Antalya denince akla yalnızca güneş ve deniz değil, Akra’nın öncülüğünde gelişen güçlü bir mutfak kültürü de geliyor.

O SOFRADA DOSTLUK VARDIR
Akra Hotels, sadece bir otel değil, aynı zamanda bir yaşam tarzı sunuyor. Sizce bu yaşam tarzı, meze kültürüyle nasıl bir bağ kuruyor?
Akra Hotels’in yaşam felsefesi iyi yaşam, iyi hissetme ve iyi paylaşım üzerine kurulu. Meze kültürü de tam olarak bunu temsil ediyor. Bir meze sofrasında kimse tek başına yemek yemez; sohbet vardır, dostluk vardır, paylaşım vardır. Biz de Akra mutfağında “iyiliği paylaşmak” fikrini lezzetle buluşturuyoruz. Her meze tabağı, Akra’nın yaşam tarzının bir yansıması diyebilirim. Mezelerin eşlik ettiği sade ama derin, köklü ama çağdaş, rafine ama sıcak bir sofrada bir araya geliyoruz.
Festivale bu yıl kaç restoran katılıyor?
Bu yıl 7’nci kez düzenlediğimiz festivalde Türkiye’nin ve dünyanın dört bir yanından gelen, kendi bölgesinin ruhunu taşıyan 17 restoran ve şef yer alıyor. Anadolu mutfağının global arenadaki gücünü bilen ülke restoranlarının da bu yıl festivalimizde bizlerle oluşu mutluluk verici. Anadolu’dan gelen meze geleneğini yaşatan ustalar, bölgesel tatları temsil eden mutfaklar da bizimle. Amacımız, Anadolu’nun tamamına yayılan bir lezzet mozaiğini Antalya’da bir araya getirmek.
Kimler geliyor?
Bu yıl festival kapsamında yer alacak mekânlar; 7 Mehmet (Antalya), Akra Antalya (Antalya), TheLifeCo (Antalya), Asma Yaprağı (Alaçatı), Kurul (Bodrum), Tola (Bursa), Güzelburç (Hatay), Gandarias (İspanya), Lokanta Feriye (İstanbul), Londri (Moskova), Hodan (İstanbul), Niazis Restaurant (KKTC), Halil’in Yeri (Muğla / Akyaka), Millocal Kapadokya (Nevşehir), Nalia (Rize), Umar Fisch (Viyana), Ai Giogis Restaurant (Yunanistan).
AYNI DİLİ KONUŞAN MUTFAKLAR
İş birliği yaptığınız restoranların hangi değerlerle öne çıkması Akra ile uyumu sağlıyor?
Akra’nın mutfak vizyonu yerelliğe saygı, sürdürülebilir üretim ve kültürel samimiyet üzerine kurulu. Dolayısıyla davet ettiğimiz restoran ve şeflerin de aynı değerlere sahip olmasına büyük önem veriyoruz. Bizim için önemli olan sadece lezzet değil, o lezzetin arkasındaki hikâye. Ürünü nasıl temin ediyorlar, doğaya nasıl yaklaşıyorlar, topluma ne katıyorlar? Bu festivalde aynı dili konuşan mutfaklar buluşuyor. Doğaya saygılı, yereli yaşatan, samimiyeti merkezine alan mutfaklar.
Mezeyi sadece bir başlangıç olarak mı görmek gerekir yoksa başlı başına bir hikâye olarak mı okumalı?
Benim için meze bir başlangıç değil, bir anlatım biçimidir. Meze, küçük bir tabakta büyük hikâyeler anlatır. Bazen bir limon kabuğu çocukluğunuza götürür, bazen bir zeytinyağı damlası Ege’yi hissettirir. Bu yüzden meze, mutfağın kısa cümlelerle kurulmuş şiiridir. Kimi zaman yemeğin ön sözü olur, kimi zaman hikâyenin kendisi. Biz, bu festivalde mezeyi sadece bir lezzet değil, bir ifade biçimi olarak kutluyoruz.
Türkiye’nin farklı bölgelerindeki meze kültürlerini bir araya getirirken aradığınız bir ‘ortak ruh’ var mı?
Kesinlikle var. O da “sofraya saygı.” Her bölgenin kendine özgü mezesi, iklimine, toprak yapısına ve kültürüne göre değişir. Ancak hepsinin ortak noktası, paylaşmanın verdiği huzur ve berekettir. Biz o ortak duyguyu, sofraya oturan herkesin aynı coşkuyu hissetmesini sağlayacak şekilde kurguluyoruz. Kimi zaman Ege’nin serinliği, kimi zaman Güneydoğu’nun baharatlı sıcaklığı ama her zaman aynı “birlik duygusu.”
Mezeleri bu kadar özel yapan şey teknik mi, duygu mu, lezzet mi?
Teknik çok önemlidir ama duygunun önüne geçmemelidir. Bir meze, ustalığın ötesinde, o ürüne duyulan saygıyla şekillenir. Benim için bir tabakta en az üç unsurun dengesi olmalı: Ürün bilgisi, teknik beceri ve duygusal bağ. O bağ olmazsa meze sadece bir tarif olur. Bizim sofralarımızda ise her meze bir niyet, bir teşekkür, bir hatıradır. O yüzden diyebilirim ki mezeleri özel yapan şey, duygunun içinden geçen lezzettir.