VOLKAN AKI
Bu ay arka arkaya gastronomi rehberlerinin 2026 seçkileri açıklandı. Önce Hürriyet Grubu ve Müge Akgün önderliğinde Karaca Grubu sponsorluğunda hazırlanan Türkiye’nin ilk rehberi İncili Gastronomi 2025/2026, ardından Sözen Grup/Gökmen Sözen’in liderliğindeki Gault&Millau Türkiye 2026 ve Michelin Guide Türkiye 2026 listeleri duyuruldu.
Bu rehberler arasında gerçekten bir rekabet var mı? Tam anlamıyla “birebir rekabet” demek zor; ancak her rehber, kendi listesi ve sponsorları doğrultusunda bir etki alanı yaratma çabasında. Üstelik listelerde yer alan restoran ve tesislerin büyük bölümü birbirine oldukça benziyor. Farklar çok keskin değil. Buna karşın kimi rehberler daha fazla eleştiri alıyor; özellikle Michelin… Bunun bir nedeni de Türkiye’de kurumun muhatap alınabileceği belirgin bir yapının hâlâ oluşmamış olması. Organizasyon büyüdükçe yerel iş birlikleri, denetim mekanizmaları ve stratejik yönetişim daha da önem kazanacak. Michelin’in Türkiye’ye daha bütüncül ve uzun vadeli bakmasında fayda var.
Rehberlerin işlevi artık tartışılmamalı; katma değerlerinin yükseltilmesi gerektiği açık. Şefleri ve mekânları teşvik ediyor, sektöre motivasyon sağlıyor, yatırımcıları heyecanlandırıyor. Eksiklikler, haksızlıklar ya da ihmal edilmişlikler elbette var. Ancak günümüzde insanlar, giderek daha çok sosyal medya kitlelerinin değerlendirmelerine bakıyor. Rehber ise bu dinamiğin üzerine pozitif bir çarpan etkisi koyuyor. Yabancılar için kategori içinde doğru adresi bulmak açısından hâlâ güçlü bir güven unsuru. Mekânların bu ilgiyi sürdürülebilir bir işe dönüştürmesi ise ayrı bir gereklilik. Sosyal medya yayınlarını taramak, etkileyicilerle doğru etkileşim kurmak ve bu süreci yönlendirmek de önemli bir katkı olabilir. Rehberlerin öykülere yeterince yer verememesi ise kayıp; oysa gastronominin ruhunu oluşturan esas değer öykülerdir. Öte yandan her rehberin artık onur ve katkı ödülleri vermesi, sektör adına son derece motive edici bir uygulama. Bu listelerin detaylarının tek bir noktadan erişilebilir olması ise önemli bir ihtiyaç olarak duruyor.
SEKTÖRDEKİ SON GELİŞMELER!
Ukiyo İstanbul, Fairmont’un teras katında konumlanan adeta gizli bir Asyalı mutfak. Her çarşamba günü yapılan suşi özel gecesi oldukça ilgi görüyor. Teras nefis bir manzaraya sahip ancak rüzgârlı havalarda zorlayıcı olabiliyor. Suşi başta olmak üzere menünün büyük kısmı başarılı. Bebek kalamar, gyoza ve bao bun’lar denenmesi gereken lezzetler arasında. Ortam ise son derece samimi, gürültüden uzak ve konforlu.
SeoulKitchen Bomonti, son dönemin en çok konuşulan adreslerinden biri. Doğuş Grubu’nun pop-up olarak açtığı mekânın süresi dolacaktı ama görünen o ki kalıcı hâle geliyor; zira her gün önünde kuyruk var. Gençler mekânı özellikle dekorasyonu, karaoke seçeneği ve dinamik Kore konsepti nedeniyle çok seviyor. Koreli Şef Jimmy Kim, konsepti, mutfakla güçlü bir biçimde bağlayarak başarının kilidini açmış durumda. Bir Kore Barbekü konsepti ileride neden olmasın? Menüdeki hemen her şey iyi; dijital tabletlerden sipariş veriyor olmak da deneyimi modern kılıyor.
Doğuş Grubu demişken… Rüya’nın Çırağan’daki açılışını daha önce duyurmuştum. Henüz deneyimlemedim ama Londra’daki ilk açılışında bulunmuştum. Onun yeni konseptini ayrıca yazacağım. Yeni yıl dönemine girilirken davetler de başladı. Peninsula İstanbul’un yeni yıl ağacının ışıklarının yakılması artık her yıl heyecanla beklenen bir etkinlik hâline geldi. Gitgide daha etkileyici bir görünüme kavuşuyor. İstanbul’a adeta Avrupa’daki ışıltılı yılbaşı atmosferinden bir esinti taşıyor. İtalyan Ticaret Odası, Terrazza Italia’da şef Claudio Chinali ile çok keyifli bir etkinlik düzenledi. Gastronominin artık kültürel ve ekonomik ilişkilerin gelişmesinde ne kadar etkili bir araç hâline geldiğinin önemli bir göstergesiydi. Terrazza ve Claudio Chinali’nin bu yıl rehberlerde yer bulması da emeğin karşılığını görmek adına sevindirici.
Conrad’ın altındaki Montevelli ise geçen haftalarda bahsettiğim üzere listelerde yerini aldı ki olması gereken de buydu. Son olarak Terminal Kadıköy… Buraya ileride ayrıca detaylı bir yazı ayıracağım. Akfen Grubu’nun bu alana sahip çıkması çok değerli bir hamle. Geçtiğimiz günlerde Akfen’den Pelin Akın’ın davetiyle Trattoria Fontana’da düzenlenen Güneş Çağlayan Shadow Collection yemek eşleşmesine katıldım. Yemek ve sanatın bu buluşması gerçekten başarılıydı. Bu tür iş birliklerinin önümüzdeki dönemde çok daha fazla yaygınlaşacağını öngörebiliriz.